Demografik destabilizasyon

Demografik destabilizasyon

​​​​​​​​​Av. M. Ülkü CANER Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) , AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiye yönelik açıklamalarda bulundu.

DEMOGRAFİK DESTABİLİZASYON
 
​Yani, nüfus bilimi ile ilgili olan tüm verilerin destabilize edilmesi.
 
Yani, kısacası ülke nüfusunun sosyal ve kültürel olarak kasıtlı bir şekilde ve kısa sürede birbiri ile çatışacak biçimde karıştırılması.
 
​Maalesef, soğuk savaş döneminde başlayıp, soğuk savaş bittikten sonra yeni düşman arayışları için algılar yaratan egemen emperyal güçlerin psikolojik harekatı ülkemizi özellikle son 20 yıldan beri kritik demografik çatışma alanı haline getirmeyi neredeyse başarmış durumdadır.
 
Daha önce Irak, İran ve değişik Afrika ülkelerinden bilinçli olarak Türkiye’ye yönlendirilmiş sözde “göçmenler” yeterli olmamış, Irak ve Suriye’den gelen 3,5 milyon civarında savaş sebebi ile göçen insanların yanında şimdi bir de bizzat ABD dışişleri organlarınca Afganistan’dan Türkiye’ye yüzbinlerce, çoğu Amerika adına orada silahlı mücadele içine girmiş veya onlarla işbirliği içinde olmuş ve yine çoğu militan ABD yanlısı Afganistan’ın farklı kabilelerinden insanlar ülkemize gelmeye başlamışlardır.
 
​Bu “göçmen” sorunları insani olarak ele alınır, asıl olan budur. Bu anlamda da özellikle çağdaş demokrat birçok kişi göçmenlere ve onların sorunlarına en azından sahip çıkıyorlar veya lafta da olsa sahip çıkıyor gibi görünüyorlar. Temelinde bu doğru bir yaklaşımdır. Şahsen ben de yurtdışında uzun süre yaşamış göçmen biri olarak, göçmenlere olumlu ve yapıcı yaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşadım ve öğrendim.
 
​ANCAK, resmi bir bütün olarak görmekte fayda var. Yukarıda kısaca belirttiğim gibi, başta ABD ve İngiltere olmak üzere güçlü bazı batı ülkeleri Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme girişimlerinde bulunuyorlar. Bu sürecin adının Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olduğu ve hatta AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu projenin Eş Başkanı olmakla övündüğü bilinmektedir.
 
BOP süreci içinde, birçok kuzey Afrika ülkesi ve sonuçta Irak, Libya ve Suriye destabilize edilmiş veya bölünmüşlerdir. Bu ülkelerden milyonlarca insan göçmen statüsünde başta ülkemiz olmak üzere birçok ülkeye kaçmak zorunda bırakılmışlardır.
 
Bu durum çok büyük sosyal bir felakettir, yine de Türkiye açısından olaya sadece insani olarak bakmak, hayati bazı hatalara yol açabilir.
 
​İktidar ve iktidar partisi ve ortakları, soruna esasen ümmetçi bakış sergiliyor , insani gerekçeleri öne sürerek gerek Suriyeli gerekse diğer göçmenlere sahip çıkıyor görünmekte ve gerektiğinde onları siyasi çıkarları için her şekilde kullanmak için bu süreci hızlandırmaya çalışmaktadırlar. Maalesef, muhalefet partilerin çoğu ve birçok çağdaş demokrat insan da sadece bu insani soruna odaklanarak orta ve uzun vadedeki tehlikeyi görememektedirler.
 

 
Türkiye’de 70’li yıllarda sağ - sol çatışması, daha sonra Alevi - Sünni çatışmaları ve Kürt - Türk çatışmaları ile yeterince istedikleri gibi ülkeyi bölemeyen güçler, demografik yapıyı ciddi oranda değiştirerek ülkede kontrol edilemez yabancı kaynaklı bir yara açmaya çalışmaktadırlar.
 
Özellikle askeri eğitim görmüş Suriye ve Afganistan mültecileri ne amaçla kullanabileceklerini gördükçe ülkemizin üzerine ne kadar büyük bir karabasan getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
 
Yarın bir gün bu güçlerin ülke içinde çatışmalar çıkarabilecek eğitim ve örgütlenme içinde olma ihtimali pek muhtemeldir. En azından büyük çete yapılanmaları için çok verimli toprak oldukları aşikardır.
 
Bu “göçmen” akınının durdurulması, engellenmesi ve yaşamsal problemler olmadığı oranda, bu göçmenlerin ülkelerine iadesi Türkiye için artık bir BEKA SORUNU haline gelmiştir.
 
Tekrar ediyorum, bunu göçmen düşmanı olarak algılamak büyük hata olur, sadece ülkemizin maruz kaldığı büyük tehdidi vurgulamak amacı ile bunu bu kadar sert ifade etmek zorunda kalmaktayız.
 
​Aslında, bu „göçmen“ sorununu yaratan güçlerin, bu göçmenleri kendilerinin alması gerekmez mi?
 
Örneğin, Afganistan problemini yaratan ABD’nin bu göçmenleri kendisinin kabul etmesi gerekmez mi?
 
Aynı şekilde, Suriye’den gelen „göçmenlerin“ Amerika ve İngiltere başta olmak üzere, o ülkeleri karıştıran emperyal güçlerin ülkelerine gitmesi gerekmez miydi ?
 
Maalesef, birkaç milyar Dolar/Euro alabilmek için, ülkemizin birliği ve bütünlüğünü, iç huzurunu, dirliğini bu kadar tehlike içine atma hakkını kim nerede ve nasıl kendinde görüyor?
 
Bu tehlikeli gidişi hisseden birçok yurttaşımız tepkilerini kısmen aşırı dille getirmekte ve bu konuda çözüm talep etmektedir.
 
Tekrar belirtelim ki, olayın insani boyutlarının ve insan haklarına ilişkin hassasiyetine en az bu iktidar ve ‘saf’ muhalefet kadar sahibiz. Ancak, bu gidişat ülkenin birliği, dirliği ve huzuru için büyük tehlike arz etmektedir.
 
Bir an önce temel insan hakları ve aynı anda ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak, bu konuda ulusal bir çözüm geliştirilmelidir.
 

​​Av. M. Ülkü CANER

 

whatsapp-image-2021-07-30-at-15-23-36.jpeg