Ekrem İmamoğlu 'yeni AKP' girişimini değerlendirdi

Ekrem İmamoğlu 'yeni AKP' girişimini değerlendirdi

Ekrem İmamoğlu, 2023 yılında olası bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı için "Önce belediyede başarı, sonrası toplumun takdiri" dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2023 yılında olası bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı için "Önce belediyede başarı, sonrası toplumun takdiri"dedi.

DW Türkçe'den Bülent Mumay’a konuşan İBB Başkanı İmamoğlu, belediyedeki yolsuzluk iddialarından Suriyeli mültecilere, Davutoğlu ve Babacan'ın parti hazırlıklarından Türkiye'nin dış politikasına kadar birçok konuda sorulara yanıt verdi.

Röportajın ilgili bölümleri şöyle:

“Belediyeyi kazanmanız, tüm Türkiye'de bir heyecan dalgası yarattı. Uzun yıllardır kaybeden bir kesime zaferi getiren bir isim oldunuz. Bu nedenle sizle ilgili umutlar da, beklentiler de belediye başkanlığından çok daha ötede. 2023'te cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Türkiye'yi yönetmeye talip olmayı düşünüyor musunuz?

Siyasette talip olma kavramını çok kabul eden biri değilim, doğru da bulmam. Benim şu anda ruhumda hissettiğim tek şey, İstanbul'a çok başarılı bir belediye başkanı imzası atabilmek. Sonrasını kamuoyu takdir eder, Allah bilir diyorum. Bu benim siyasi cevabım değil, inancımla ilgili bir şey. Gerçekten odaklandığım tek şey, İstanbul'a çok başarılı bir dönem yaşatmak. Zira, İstanbul'a başarılı bir dönem yaşatmak aslında Türkiye'nin de iyi bir yola girmesi anlamına geliyor. 

'YENİ KURULAN BU TARZ ŞEYLERİN...'
Yerel seçimlerden sonra iç siyasetteki hareketlenmeler de hızlandı. Babacan ve Davutoğlu'nun parti hazırlıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz, Türkiye siyasetinin bugünkü dengelerini değiştirebilirler mi?

Güçlü geçmişleri var, kendi siyasi partilerinde çok üst düzeyde sorumluluklar elde eden kişiler. Ama toplumda nasıl karşılık bulacaklarını zaman gösterir. Siyasette kararlı duruşlar çok önemlidir. Geri adım atmamaları, -eğer bir inançları varsa sürece dair- ondan asla vazgeçmemeleri çok önemlidir. Türkiye'de yeni nesil bir siyaset diline, yeni nesil bir siyaset anlayışına ihtiyaç duyulduğunu hissediyorum. Bu bakımdan, yeni kurulan bu tarz şeylerin ihtiyaçtan doğduğunu düşünüyorum. Geleceğe dair de umuyorum hep birlikte güzel işlere imza atarız. "Hep birlikte" derken, kastım şu: Türkiye'nin iyi, başarılı siyasi mekanizmalara, partilere; kişilerden öte kurumlara ihtiyacı var. Tek başına kişiliklerin belli noktadan sonra, ne yazık ki faydadan çok zarar vermeye başladığını yakinen görüyoruz. O bağlamda güçlü kurumlar, güçlü siyaset, güçlü demokrasi; toplumun gelişimi açısından değerli. 

Belediyeyi kazandıktan sonra nasıl bir tablo ile karşılaştınız? Beklentileriniz ile bulduğunuz tablo arasında nasıl bir fark vardı? 

Açıkçası toplumun da, gerekli kurumların yeterince denetleyemediği bir belediyemiz var. Belediyenin yan şirketlerinin yönettiği bütçe, genel bütçenin 3'te 2'si. Hele de bu şirketlerin Sayıştay tarafından denetlenmediği bir ortamda şüpheleriniz çok daha yoğun olabiliyor. Kaldı ki, bizi rahatsız eden veriler de var elimizde. Birincisi, bu yönüyle şeffaflığı ele alan bir belediye yönetimini devreye sokacağımız için, ne yazık ki tespitlerimizin daha da büyüyeceğini görüyoruz. İkincisi, mali yönden de iyi yönetilmeyen bir belediye olduğunu gözlemledik. Özellikle son 4 yılda gelir-gider dengesi çok bozulmuş. Gelinen nokta hiç sağlıklı değil. Ama İstanbul kaynakları güçlü, fırsatları çok olan bir şehir. Mali disiplinden ayrılmadan İstanbul'da büyük başarılar elde edeceğimizi, tasarruflu davranıp israfı yok ederek İstanbul'un geleceği için muazzam bir mali tablo ortaya koyacağımızı şimdiden görüyorum. 

'ZAMANI GELİNCE GEREKLİ AÇIKLAMALARI YAPACAĞIZ'
Kampanyanızda altını çizdiğiniz unsurlardan biri israf ve yolsuzluklardı. Sizden önceki döneme ilişkin somut tespitleriniz varsa yakın zamanda kamuoyuyla ve yargıyla paylaşmayı düşünüyor musunuz?

Araştırmalarımız, hukuki teftişlerimiz sürüyor. Somutlaştıkça vatandaşla paylaşacağız. Ama kolay bir organizma değil İBB. 85 bin çalışan, 30'a yakın şirketi var. Zamanı gelince gerekli açıklamaları yapacağız.

Görevi devraldıktan sonra İstanbul dışına yaptığınız ziyaretler ve bir hafta izin kullanmanız iktidara yakın kesimlerce eleştiriliyor. Yeni Şafak, "İstanbul'a da bekleriz" başlığı attı birkaç gün önce. Bu eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz? İstanbul dışındaki kentleri ziyaret sebebiniz ne? Bir siyasi hazırlık mı?

O kadar çok davet alıyorum ki, gittiğim noktalar kabul edemediklerimin 20'de biri. Ama bir tespit yapalım. Benim gittiğim yerlerden biri Kırkpınar, ki gitmem gerekir. (Edirne) Osmanlı'nın 3 başkentinden biri. Malum, diğeri de İstanbul. Benim orada bulunmamın manevi değeri var. Ondan bir gün önce de Ereğli'de bir ödül törenine katıldım. Tümüyle bahsettiğim seyahatin tamamı 28 saat. Bunun ötesinde de tatil yapmak her insanın hakkı. Benim çocuklarım, ailem var. 8 aylık aralıksız kampanyadan sonra onlara 4 gün ayırdım. Şimdi de belediye başkanlarıyla kamptayım. Ama olsun, seyahatlerimin bile irdeleniyor, denetleniyor olması iyi. Aslında muhalif olmak güzeldir ama sadece yanlı muhalif olmak iyi değil. Ama biz ne yaptığımızı biliyoruz. İstanbul'da kurumsal düzene hakim olarak yürüyoruz. 

'BATI'NIN HER DEDİĞİNE EVET DİYECEĞİZ ANLAMINA GELMİYOR'
Türkiye ekonomik sorunların yanı sıra diplomasi krizlerle de boğuşuyor. S400'ler, Kıbrıs'ta sondaj gibi gerilimler var… Hükümetin son yıllarda attığı adımlarla Batı'dan koparak Rusya'ya yaklaştığı, dış politikada bir eksen kayması olduğu eleştirileri var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Türkiye dünya ülkesi olmak zorunda. Türkiye'nin yüzlerce yıllık bir dış politika deneyimi var. Bu bağlamda ürettiğimiz her şeyi paylaştığımız, sattığımız ya da satın aldığınız ülkeler var. Bunlar Avrupa ülkeleri. Ticaretin büyük bölümünü Avrupa ile yapıyoruz. Bu kadar ticari ve insani ilişkiniz olan, göç verdiğiniz, insanlarının ülkenizde tatil yaptığı, konum itibariyle Asya ile köprüsü olduğunuz Avrupa'ya sırtınızı asla dönemezsiniz. Elbette ki bu, Batı'nın her dediğine evet diyeceğiz anlamına gelmiyor. Elbette milli çıkalarımız ve duruşumuz var. Bundan asla taviz vermeksizin, ülkeler arası diyalogların en iyi şekilde yürümesinden yanayım. Bugün benim dış politikada çok üzüldüğüm şey, dönem dönem verdiğimiz kararların belli bir süre sonra tersini yapıyor olmamız. Herkesle kavgalı, problemli bir görüntümüz var. Komşularla, ABD, Avrupa ve hatta Arap ülkeleri ile… Biz güçlü ama aynı zamanda dünya ülkeleriyle iyi ilişkiler kurma kapasitesine sahip bir ülkeyiz.

'İSTANBUL'DA 1 MİLYON MÜLTECİDEN BAHSEDİYORUZ'
Suriyeli mültecilere yönelik açık kapı politikası uygulayan hükümet, yerel seçimden sonra tavır değişikliğine gitti. İstanbul'daki kayıt dışı Suriyelileri kentten çıkarma kararı aldı. Hükümetin bu adımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin mültecilerle ilgili tutumunuz nedir?

İktidar bizim sayemizde konuyu öncelik haline getirdi. Çünkü biz toplumda yaşanan bu sorunları, özellikle 23 Haziran öncesi çok gündemde tuttuk. Dolayısıyla gelinen noktada, mülteci konusunu iyi yönetemediği için hükümetin aldığı tedbirler göze çarpıyor. Bu önlemler zamanında alınsaydı keşke. Yüzbinlerce mültecinin oradan oraya hareket etmesini hangi şehir, hangi ülke kaldırabilir? İnsani de değil. Göç eden insanlar da kötü koşullarda yaşıyor. Fırsat değil ki onlar için de, yönetilebilir bir şey de değil. 

Zaten 3,5 milyon insana aynı anda kapılarını açmanın doğru olmadığını savunanlardanım. İstanbul'da 1 milyon mülteciden bahsediyoruz, neredeyse nüfusun yüzde 8'i. Demografiyi değiştiriyorsunuz. E bu, toplumu sosyolojik olarak yorar… Dolayısıyla bu yapılan işlem (mültecilerin kayıtlı oldukları illere ilişkin belge kontrolü), elbette gerekli. çünkü kayıtsız süreci emniyet, sağlık, çocuklar, kadınlar açısından yönetebilme şansınız yok. Ama bu noktaya niye gelindi? 3,5 yıldır bunun tedbiri niye alınmadı? Bu travma niye şimdi yaşanıyor?”