Karamollaoğlu: Twitter adliye koridoruna döndü!

Karamollaoğlu: Twitter adliye koridoruna döndü!

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, "Her gün Twitter’da bir suçlunun yakalanıp ceza alabilmesi için kampanyalar düzenlenir hale geldi. Adeta Twitter adliye koridorlarına döndü… Çok açık bir şekilde söylemek istiyorum; Bir ülkede adalet sosyal medya üzerinden sağlanmaya çalışılıyorsa o ülkede adalet yok demektir." dedi. 

Karamollaoğlu, "Adalet mülkün temelidir, mülk ise devlettir. Temeli sağlam olmayan bir devlet ayakta duramaz.  Bugün Türkiye’nin her alanda devasa problemleri var ama en büyük problem adalet mefhumunun bozulmasıdır. Bir ülke düşünün ki millet adaleti sosyal medya üzerinden sağlamaya çalışsın… Her gün Twitter’da bir suçlunun yakalanıp ceza alabilmesi için kampanyalar düzenlenir hale geldi.Adeta Twitter adliye koridorlarına döndü… Çok açık bir şekilde söylemek istiyorum; Bir ülkede adalet sosyal medya üzerinden sağlanmaya çalışılıyorsa o ülkede adalet yok demektir.  Adaletin olmadığı yerde ise zulüm var demektir.   Âlimler der ki; 'Allah, kafir de olsa adaletli devlete yardım eder, Mü'min de olsa zalim devlete yardım etmez.' Bu anlayış unutulmamalı yaşanan hukuksuzluklar el birliği ile ortadan kaldırmalıdır." diye konuştu. 

Karamollaoğlu, "Adalet iktidarın benim dediğim yapılsın mantığı ile ortaya çıkmaz, muhalefet ve toplum adaletten emin olduğunu açıkça dile getirmedikçe o ülkede adaletin var olduğunu söylemek mümkün değildir." düşüncesini dile getirdi. 

Karamollaoğlu, "26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi'nin 949. Yıl dönümün kutluyoruz. Bu zafer Anadolu’nun tarihinin adeta yeniden yazıldığı, bu toprakların barış ve esenlik yurdu haline geldiği önemli bir dönüm noktasıdır ve Anadolu’nun kapılarının bizlere açılmasıdır. Anadolu’da bin yıldır hüküm süren kardeşlik iklimi Malazgirt Zaferi ile tesis edilmiştir. Elbette yer yer çatışmalar olmuştur ama zaman içerisinde farklı inançlara sahip topluluklar birada yaşama erdemine kavuşmuşlardır.Umuyorum ki daha nice bin yıllar bu topraklar, barışın, saadetin, iyinin ve güzelin temsil noktası olacaktır. Unutulmamalı ki bu zaferde Türkler ve Kürtler aynı inanç ve şevkle birlikte mücadele etmişlerdir.Bu duygu ve düşüncelerle Malazgirt Zaferi’ni kutluyor, Sultan Alparslan ve mücahitlerini rahmet ve minnetle anıyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Karamollaoğlu, "İçinde yaşadığımız ülkemiz için çok büyük önem arz eden ikinci zafer ise 30 Ağustos 1922 tarihinde kazanılmıştır.

Bu zafere giden yol 26 Ağustos günü kahraman ordumuzun “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasını şiar edinerek genel taarruza geçmesi ile başlamış. Bu zaferle o tarihte yaşanan büyük imkansızlıklara rağmen, Emperyalizme şiddetli bir tokat indirilmiştir. Bu zafer kendi içerisinde birçok önemli mana barındırmaktadır.  Bunlardan en önemlisi şüphesiz bir milletin asıl gücünün topunun, tankının olması değil imanlı evlatlarının olduğudur.  Manda ve himayeyi kabul etmeyen, tam bağımsızlık yolunda canını vermeyi göze alan Milli Mücadele kahramanları, Anadolu’da icra edilmeye çalışılan Haçlı Seferini göğüslerinde bu iman ile söndürmüşlerdir.  Umut ediyorum ki; gelecek nesillerimiz Milli Mücadeleyi ve büyük zaferi bu şuur ile hakiki manada anlarlarsa coğrafyamız üzerindeki emperyalist emeller hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.  Bu duygu ve düşüncelerle 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı en kalbi duygularımla kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, şehitlerimizi ve gazilerimizi şükran ve minnetle anıyorum." ifadesini kullandı. 

"Tarihi olayları bir kutuplaştırma aracına dönüştürmek kimseye fayda sağlamaz"

Karamollaoğlu açıklamasında şunları kaydetti: 

"Burada tarihi olayları anarken bir uyarıyı yapmayı görev addediyorum. Tarihi olayları bir kutuplaştırma aracına dönüştürmek kimseye fayda sağlamaz. Bu tarih hepimizin tarihidir…  Malazgirt de bizimdir 30 Ağustos da İstanbul’un Fethi de bizimdir 23 Nisan da… Bu anlayışa ne kadar sahip çıkarsak bu ülkede birlik ve beraberliği o kadar koruyabiliriz.

"Giresun'da yaşanan sel felaketi doğayı betona kurban etmenin sonucu"

Bu hafta hepimizi derinden üzen bir felaketle karşı karşıya kaldık.  Ne yazık ki Giresun ve ilçelerinde yaşanan sel ve sonrasında ortaya çıkan tablo bütün milletimizi üzdü.  Bilmeliyiz ki; bu felaket bir sonuçtur; neyin sonucu? Doğayı betona kurban etmenin sonucu… Şehrin silueti bozuldu diyorlar, eğer siz doğanın siluetini bozarsınız elbette bu felaketlerle karşı karşıya geliriz.  Böyle bir felaketle karşı karşıya kalmamak için madde madde önerilerimizi sıralamak istiyorum;

1- Betonlaşma zihniyetinden ülkemiz muhakkak kurtarılmalıdır

2- İmar izinlerinde çevre faktörü dikkate alınmalı, dere yataklarına bina yapımına izin verilmemelidir.

3 HES’lerin doğaya yaptığı tahribatı gidermek için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Buradan sel felaketinde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyor, bütün Giresun halkına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Allah bir daha böyle bir felaketle karşılaşmaktan bütün milletimizi korusun.

Adana Kozan Orman Yangını

Adana'nın Kozan ilçesi Kuyubeyi köyünde 23 Ağustos'ta öğle saatlerinde 3 farklı noktada çıkan yangın bölgenin adeta ciğerlerini kül etti.  Kozan Belediye Başkanımızla konu ile ilgili görüşmelerimizi yaptık, yangın sürecini yakından takip ettik.  Yangının kontrol altına alınmış olması tek tesellimiz…

200 hektardan fazla ormanlık alanın tahrip olduğu bu yangından dolayı, başta evleri yanan vatandaşlarımız olmak üzere Kozan halkına en kalbi duygularımla geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.  İnşallah bu yaşadığımız son orman yangını olur.

"ABD Bizim dostumuz Değil"

Geçtiğimiz hafta Türkiye’de Joe Bıden’ın aylar önce yapmış olduğu bir konuşma gündeme geldi. Bunu en sert şekilde o gün kınadık bugün de kınıyoruz. Kimsenin Türkiye’yi müstemleke ülkesi gibi görmeye hakkı yoktur; biz ABD gibi sadece zulme dayalı 200 yıllık devlet değiliz sadece Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık tarihi vardır... Bu asla unutulmamalıdır.

Fakat böyle köklü bir geleneğin bugünkü temsilcisi olan ülkemiz maalesef Biden konusunda çok çelişkili bir manzara ile karşı karşıya kalmıştır. Günler sonra ilk defa konuya değinen Sn. Erdoğan diyor ki;  “Ya dostluğumuz var ya. Oturup konuşmuşluğumuz, çay içmişliğimiz var ya. Böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsın?" diye sitem ediyor.

Geçmişte Trump’ın yazdığı hakaret dolu mektuba bile biz doğru dürüst tavır sergileyemedik. Böyle bir tavır Türkiye’yi mahcup bir duruma düşürür.  Şimdi bunun üzerine Türkiye’de sanki kahramanlık yapıyorlarmış gibi bir politika izliyorlarmış gibi hava oluşturmak akıllara ziyan.İktidarın yapması gereken ilk iş muhalefeti de kucaklayarak; biz kendi içimizdeki problemleri müzakere edebiliriz ama affedersiniz size halt etmek düşer demek icap ederdi.

Burada iktidarın sanki muhalefet ses çıkarmamış gibi kendisine bir pay çıkarmaya çalışması bunu da eline yüzüne bulaştırması iktidarın affedilebilir bir tavır değil. Bu ülkenin problemlerinin çözümünde farklı kanaatlerimiz olabilir ama eninde sonunda birbirimizin kardeşiyiz, dostuyuz. Yanlışlarımızı söylemek hatalarımızı söylemek bizi birbirimizin hasmı yapmaz.

Bunca olay yaşandı, 15 Temmuzları gördük, Irak’ın Suriye’nin hali ortada ama siz hala Amerika’yı dost zannediyorsunuz. BOP’u bizim faydamıza zannederek eş başkanlığını bile üstleniyoruz. Böyle bir mantık Türkiye’yi hiçbir yere götürmez.

Çünkü bilmeliyiz ki BOP projesi Büyük İsrail Projesi’nin başka bir isimle anılmasından ibarettir.  Türkiye’nin Katar ve İran dışında dostu kalmamıştır, her ülke ile kavgalı bir durumdadır.  Düşünün birbirleri ile barışmayan ABD ve Rusya’yı hem Libya’da hem Suriye’de bizim karşımızda bir araya getirmiştir. Bu beceriksizliğin açık fotoğrafıdır. Bizim nerede ne hata yaptık demeye ihtiyacımız vardır.

"Venezuela’dan altın getiremediler peynir getiriyorlar"

Türkiye Venezuela’dan sıfır vergi ile peynir ithal edecekmiş. Akıllara durgunluk veren bir karar...

Edirne Ezine Peyniri, Kayseri Çömlek Peyniri,  Konya Küflü Peynir, Diyarbakır Örgülü Peynir,  Van Otlu Peynir, İzmir Tulumu… Bitti ve şimdi de Venezuela’dan peynir getireceğiz…  Allah akıl fikir versin! Bir ara Türkiye’ye Venezuela altınlarını getireceğiz diyorlardı.

Beceremeyince sıfır vergi ile Venezuela peyniri getirmeye kalktılar.  Tarımı hayvancılığı her alanda öldüren; hayvan ithal eden, buğday ithal eden bu iktidar şimdi de peynir üreticisini öldürmenin yolunu arıyor.  Bunun altında mutlaka bir bit yeniği vardır! Böyle bir politika olamaz ve asla kabul etmiyoruz.

"PCR testlerinin yapılma şartları nelerdir, test yaptıramıyoruz şikâyetlerine kulak veriliyor mu?"

Salgın ne yazık ki etkisini kaybetmedi vaka artışı devam ediyor.  Önümüzdeki sürecin belirsizliği ise ortada… Okulların nasıl açılacağı hala belirsiz…Lakin burada sürece zarar verilmemesi adına şu soruyu sormak istiyorum?

PCR testlerinin yapılma şartları nelerdir, test yaptıramıyoruz şikâyetlerine kulak veriliyor mu?

Bir bürokrat kendisinin düzenli test yaptırdığını söylerken insanlarımızın test yaptıramaması sürece olan güveni zedeliyor. Bu konu üzerinde Sağlık Bakanlığı muhakkak durmalıdır.

Nasıl bir test usulünü varsa çoğu zaman testler 2-3 günde alınamıyor. Hatta il sağlık kurumlarına giden testlerin sonucu 4-5 günde geldiği oluyor!

Yurt dışına çıkarken test yaptırılması lazım ama testin neticesi verilmediği için bir belge veriyorlar test yaptırmıştır. Tamam da testin sonucu ne? Onu söyleyemeyiz işte…

Bütün dünyaya maske verdik diye övünüyoruz peki ya kendi ülkemiz ne durumda?

Sağlık personelimiz ve Sağlık Bakanlığı aslında Koronavirüs konusunda çok özverili bir çalışmanın içine girdi ve sağlık personelimiz son zamanda yoruldu… İktidarın bunu önleyici tedbirleri hızla alması icap eder.