Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici açıkladı: İşte Sabah, Cumhuriyet ve Sözcü'yü aynı çizgide buluşturan ilan

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici açıkladı: İşte Sabah, Cumhuriyet ve Sözcü'yü aynı çizgide buluşturan ilan

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, “Haber değerini “para” belirleyecekse nerede kaldı gazeteciliğin sessizlerin sesi, güçsüzlerin gücü, mağdurların savunucusu olma ve gerçekleri duyurma misyonu?" görüşünü savundu.

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, “Haber değerini “para” belirleyecekse nerede kaldı gazeteciliğin sessizlerin sesi, güçsüzlerin gücü, mağdurların savunucusu olma ve gerçekleri duyurma misyonu?" görüşünü savundu.

Bildirici'nin "Sabah, Cumhuriyet ve Sözcü'yü aynı çizgide buluşturan ilan" başlıklı yazısı şöyle:

Sözcü gazetesinin internet sayfasındaki “Migros’tan asılsız iddialara cevap” manşetini görmemiştim. Sosyal medyada Başar Öztürk adlı bir okurdan uyarı geldi:

“Bu gazetecilik mi? Haber formatında hazırlanmış reklam metni yazarlığı mı? Köşeye nazar boncuğu gibi ‘İlandır’ iliştirmek bu işi etik kılar mı?”

Hemen Sözcü’nün internet sayfasına baktım. Migros’un turuncu rengi üzerine “Migros’tan asılsız iddialara cevap” başlığı yazılmış, sağ üst köşesini minicik bir “*İlandır” uyarısı tutturulmuştu.

Metni açınca Migros’un, Kod-29’a dayanarak işten çıkardığı işçilerin eylemlerine ilişkin açıklamasıyla karşılaşıyordunuz. Migros yönetimi, işten attığı 22 çalışanı “işi yavaşlatma, iş düzenini bozma, işverene hakaret” ile suçluyordu. İşten atılan çalışanlar ve sendikaları suçlanıyor, işten çıkarmanın haklılığı savunuluyor ama metnin sonunda da işçiler, Migros’un taşeron şirketi olan Us-Grup ile hazırladıkları “teklifi” görüşmeye çağrılıyordu.

Oysa Migros’un Kocaeli'nin Çayırova ilçesindeki deposunda çalışan 22 işçi, sırf sendikalı oldukları için önce ücretsiz izne çıkarıldıklarını sonra da işten atıldıklarını savunuyorlardı.  Kod-29 olarak adlandırılan “ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” maddesine dayanarak işten çıkarma yasağına rağmen atılmalarının haksız ve hukuksuz olduğunu ifade ediyorlardı.

O günden beri kendileriyle konuşacak bir yetkili bulamadıkları gibi, Migros’un bağlı olduğu Anadolu Grup'un Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’ın evinin önünde basın açıklaması yapma girişimleri de sürekli polis engeliyle karşılaşıyordu. Polis, işçileri dört kez gözaltına almıştı.  Polisin, 8 Nisan’daki sert müdahalesi sırasında Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’nın (DGD-SEN) Örgütlenme Uzmanı Kemal Yılmaz'ın kolu kırılmıştı. İşçiler, eylemlerinin 95. günü olan 9 Nisan’da Migros’u boykot kampanyasına başlamışlardı.

İşten çıkarma ilan değil haber konusudur

Migros’un Sözcü gazetesinin internet sayfasındaki ilanı, boykot kampanyasının sosyal medyada yayılmasının ardından gelmişti.  Sözcü gazetesinin bu gelişmeleri haber yapmak yerine bu sürecin bir tarafının ilanını, üstelik de haberlerin arasında yayımlaması gazetecilik açısından sorunluydu. Bu düşünceyle Migros’un Sözcü’deki ilanıyla ilgili olarak Twitter’da şöyle bir paylaşımda bulundum:

“Bir tarafta işveren, diğer tarafta işten atılan çalışanlar. İşveren para verip görüşünü ‘ilan’ diye yayınlatıyor, para veremeyen işçilerin görüşü yok. Bu tek taraflı bir yayıncılık. İki tarafın da görüşü yayınlanmalı. Habercilik sadece parası olanların sesini yansıtmak olamaz.

Ayrıca Migros ve Tuncay Özilhan’ın evinin önünde yaşananlar bir ilan değil, haber konusu. Haberini yapar, işverenin görüşünü de habere koyarsınız, ondan da para almazsınız.”

Ardından Migros’un ilanının başka yerlerde olup olmadığını kontrol ettim. Meğer aynı ilanı, aynı biçimde Sabah ve Cumhuriyet de yayımlamıştı.

Merak ettim, Migros’un ilanını yayımlayan Sözcü, Sabah ve Cumhuriyet gazeteleri, işçilerin eylemlerini ve Migros’ta yaşananları daha önce haber yapmış mıydı?    İnternette yaptığım taramada 97 gündür süren eylemlerle ilgili olarak Sözcü’de bir haber bulamadım. Cumhuriyet, 31 Mart’ta “İşten atılan işçilere patronun mahallesinde eylem yasağı geldi” ve 9 Nisan’da “Kod-29 ile işinden edilen işçilerden boykot çağrısı” başlıklı iki haber yayımlamıştı.

Sabah gazetesinde ise 31 Mart’ta Dilek Güngör imzalı “Tuncay Özilhan’ın evinin önündeki eylemlere ilişkin ilginç karar” başlıklı yazının yanı sıra bir de “Konu işçiler olunca Tuncay Özilhan’ın demokratlığı rafa kalktı” başlıklı bir haber yer almıştı. 

97 gündür devam eden eylemlerle ilgili bu kadar az haber olması, medyanın işveren-çalışan anlaşmazlıklarına yaklaşımını sergilemesi açısından dikkat çekiciydi. Diğer gazetelere de baktım, Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak, Akşam, Türkiye gibi gazetelerde Migros’ta yaşananlar hakkında tek haber bile yoktu.

Sadece Birgün ve Evrensel gazeteleri ile Gazete Pencere sık sık haber yapmışlardı Migros’ta olup bitenleri. İnternette de T24, Gazete Duvar, Oda Tv, Medyascope, Diken, Sol Tv gibi haber sitelerinde yayımlanmıştı Migros’taki gelişmeler. FOX TV, Tele1, Halk TV ve KRT gibi televizyonlarda da bu konuda haberlere rastlamıştım. 

Zaten Türkiye’de yaygın medyanın işçi hakları ve işçi-işveren anlaşmazlığıyla ilgili konularda artık işverenden yana tavır aldığı biliniyordu. Migros’ta yaşananlar konusunda Sözcü, Sabah ve Cumhuriyet’in aynı çizgide buluşması gazetecilik adına karanlık bir tablo.

Parası olmayan haber olmayacak mı?

Öncelikle bir yanlışın altını çizmekte yarar var. Medya, para veren herkesin, her kuruluşun ilanını yayımlamak zorunda olamaz. İlan ve reklamlar, hem o medya kurumunun yayıncılık ilkelerine hem de gazetecilik ilkelerine uygun olmak zorundadır. Bu konuda vereceğim somut örnek, MHP’nin 24 Haziran 2019 tarihinde birçok gazetede yayımlanan ve 59’u gazeteci olmak üzere toplam 70 kişinin hedef gösterildiği ilandır. “MHP'ye özel bir kin ve nefret duyan zevat-ı muteber” diye nitelendirilen bu kişiler, suçlanıyor, hakaret ediliyor ve hedef gösteriliyordu. Hürriyet’te de yer alan bu ilanı Okur Temsilcisi olarak eleştirirken “Parayı ödeyince her şey serbest mi” başlıklı yazımda şu değerlendirmeyi yapmıştım:

 “…siyasal ilanlar, yasalara uygunluk ve etik açıdan denetimden geçirilir; temel gazetecilik değerlerine aykırı olmamasına dikkat edilir. Nedir bu temel değerler? Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğü, demokrasi ve insan hakları. İlanlardan bu değerlere saygılı olması, yalan, hakaret, suçlama, ayrımcılık, ırkçılık, nefret söylemi, şiddeti körükleyici ve dini duyguları rencide edici ifadeler içermemesi beklenir. MHP’nin ilanı bu açıdan sorunluydu.”

Şimdi aynı şekilde gazetelerin, Migros’un da parayı bastırarak kendi görüşlerini ve işten çıkardığı işçilerle ilgili hazırladığı metni ilan olarak yayımlamaması gerekirdi. Çünkü Migros burada bir ürün tanıtmıyor ya da şirketiyle ilgili bir faaliyeti duyurmuyor. İşten attığı çalışanlar ve onların eylemleriyle ilgili olarak şirketin yaklaşımını aktarıyor. Bu da haber konusu, ilan değil.

Migros işçilerinin Kod-29’a dayanarak işten atılması ve 97 gündür eylem yapmalarının haber yapılması için bir tarafın görüşlerini almak yetmez. İki tarafın görüşlerinin alınması, haberde yer verilmesi ve konunun araştırılması gerekir.

Üstelik pandemi nedeniyle işten çıkarma yasağı uygulandığı için bazı şirketler, Kod-29 denilen maddeyi bu yasağı delmek için kullanıyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre 2020 yılında 176 bin 662 işçi, Kod-29’la işten çıkarılmış. Böyle bir olağanüstü durum varken, Migros’taki işçilerin de Kod-29 gerekçesiyle atılmaları ayrıntılı bir araştırmanın konusu olmayı hak ediyor.

Bu kadar süredir Migros’ta olup bitenler ve eylemlerle ilgili ayrıntılı haber yayımlanmamış ve işçiler ile sendikalarının görüşü topluma aktarılmamışken şirketin görüşünün yayımlanması tek taraflı yayıncılık anlamına gelir.

Sendikanın açıklamasını yayımlamadılar 

İki tarafın görüşlerini ve sorunun tüm boyutlarını içeren haberler yapmak yerine Migros’tan para alıp ilanlarını yayımlamak parayla haber yapmakla eşdeğer. Bu durumda işten atılan işçiler ve sendikaları, paralı ilan veremedikleri için sorunlarının haber yapılmaması gibi bir sonuç ortaya çıkar.

Nitekim DGD-SEN, dün akşam saatlerinde “Migros’un yalanlarına cevabımız” başlıklı bir açıklama yaptı. Ama Migros’un ilandaki suçlama ve iddialarının yanıtlandığı bu açıklamaya ne Sabah gazetesi yer verdi ne de Sözcü ve Cumhuriyet!  Parayı bastıran iddialarını yayımlatırken, para veremeyenin yanıtı okura ulaştırılmadı.

Haber değerini “para” belirleyecekse nerede kaldı gazeteciliğin sessizlerin sesi, güçsüzlerin gücü, mağdurların savunucusu olma ve gerçekleri duyurma misyonu?