Pervin Buldan: "Merkez Bankası'nın yedek anahtarı kimdeyse 128 milyar dolar ondadır"

Pervin Buldan: "Merkez Bankası'nın yedek anahtarı kimdeyse 128 milyar dolar ondadır"

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuşma gerçekleştirdi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu.

 

Buldan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:


 
''HDP’ye yeterince tanımayanlar ve tanımak istemeyenler üçüncü yol dediğimizde seçim ittifakı olarak anlamlandırmaktadır.  HDP’nin gündeminde bir seçim ittifakı şu an itibariyle yoktur.

Üçüncü yol; egemen sömürücü güçlerin dışında kalan demokratik kamuoyunun kendisi, ezilenlerin tümüdür. Kısa vadeli düşünmez, demokrasi ve özgürlük mücadelesi ilkelerini korur ve son seçimlerde olduğu gibi etkisi tarihidir.

HDP'ye bakan 7 Haziran'ı, 31 Mart'ı, 24 Haziran' ı görür. Bu dönem biz muhalefetteyiz. Bilinmeli ki ilk seçimde bu ülkenin yönetiminde mutlaka olacaktır. Halklarımızın demokrasi  rüyası mutlaka gerçekleşecektir. 

Bir yanda yönetim krizi devam ederken, ekonomik, toplumsal ve salgın krizi halkı canından bezdirmektedir. Bitmek bilmeyen seri krizler nedeniyle ülke tam bir çöküşü yaşamaktadır. 16 Nisan referandumunun dördüncü yılındayız


 
Parlamentoyu halkın egemenliğinden çıkarıp sarayın egemenliği altına soktular. Adalet saraylarını kelepçe saraylarına çevirdiler. Fabrikalar yerine yeni cezaevlerine çevirdiler. Fabrikalar yerine yeni cezaevleri inşa ettiler.

Türkiye bugün açık cezaevi hali yaşamaktadır. Tabii ki bu sonuç şaşırtıcı değil.  İmralı’da sürdürülen ağırlaştırılmış tecrit, hukuktan çıkışın bir sonucudur aynı zamanda.

Bu hukuksuzluğun devamı olarak kayyum darbesiyle seçme ve seçilme özgürlüğünü de ortadan kaldırdıklarını hep birlikte gördük.

Ülke ekonomisini sarayın paralel ekonomisine dönüştürüp kendilerini ve yandaşlarını kalkındırdılar.


 
Bu iktidar yüzünden TL cumhuriyet tarihinin en büyük değer kaybını yaşamaktadır.  Askıda ekmek derken şimdi bayat ekmek satılır hale gelmiştir. İnsanların peyniri gramla, domatesi taneyle, yağı bardakla alır hale gelmiştir.

Dün patates dağıtmaya başladılar. İnsanların patates dahi alamayacak hale getirilmesinin bir itirafıdır bu aynı zamanda.  İktidar ve yandaşları kasalarla, tonlarla götürürken halkın payına ise sadece gramla hayata tutanmak kalmıştır. Sırf saraylarının ışıkları yansın, her biri 4.6 milyon lira olan lüks araçlar alınsın diye hizmet sektörü ve esnaflar kapanmak zorunda kalmıştır.

Satılmadık kamu kurumu ve arazisi bırakılmamıştır.  Hafta sonu Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle 12 kamu arazisi daha satışa çıkarıldı. Çünkü bunlar doymak bilmiyorlar.

Bunların sistemi aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Emlak Sistemi’dir.

Merkez Bankası’nın 128 milyar doları yok. Merkez Bankası'nın yedek anahtarı kimdiyse paralar ondadır. Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz.

İşsizlik, yoksulluk ve açlık sosyal bir ölümdür. Yüz binlerce kamu çalışanının KHK ile işten atılması aynı zamanda sosyal ölümdür.

Son bir yılda 177 bin işçi Kod-29’la işten çıkarıldı, aileleriyle bir milyon insanı açlığa mahkûm ettiler. AKP'li olmayana yurt da yok diyorlar. Yandaş olmayana rahat ve huzur vermeyeceğiz, gün yüzü göstermeyeceğiz diyorlar. Bir yerde zulüm artıyorsa zalimlerin sonu yaklaşıyor demektir. Halk tüm bu zulümleri öyle bir soracak ki felekleri şaşacak. 

O hesap günü de yaklaşmaktadır. Sandıktan daha fazla kaçamayacaklar. İktidarlarının son dönemlerini yaşadıklarını onlar da biliyor. Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi yolcudur. Sandıklar halkın elindedir, halk da dört gözle o günleri beklemektedir. Bu iktidarın gerçek yüzü bir yıllık pandemi sürecinde görülmüştür.

Günlük vaka sayıları 60 bini geçti. Günlük ölü sayısı da 300’ün üzerinde. Bu rakamların gerçeği yansıtmadığını hepimiz biliyoruz.

Erdoğan’a soruyoruz: İzmir’de yatak olmadığı gerekçesiyle Aslı ölmedi mi? Hastane önlerinde boş yatak bekleyen insanlar bu ülkenin vatandaşı değil mi?  Gece gündüz fedakarca çalışan doktorlar, sağlık emekçileri bu ülkede görev yapmıyor mu? Kendiniz tıklım tıklım kongre salonları doldururken; kepenk indirdiğiniz esnaf, maskeyi eğri taktı diye ceza kestiğiniz vatandaş hangi ülkenin vatandaşıdır.

Ortada övünülecek durumun olmadığını, yüzünüzün kızarması gereken bir durumla karşı karşıya olduğunuzu hatırlatmak isterim.  Günlük vaka sayısı 60 bin sınırına gelmiş bunu başarı olarak gösteriyorlar.

Bu iktidarın pandemi tablosu budur.  Bir diğer kriz yaşanan yer eğitim ve okullar. Eğitim sistemi felç haline gelmiş. Aşı için hâlâ sırada beklerken bu ülkenin iktidarı  hâlâ yalan söylüyor.  Eğitimciler, emekçiler aşı yapılmadığı için virüs karşısında korumasız durumda.

Bu insanlar derhal aşı kapsamına alınmalıdır. Kısa çalışma ödeneği ve işsizlik maaşı asgari ücret düzeyine getirilerek pandemi tam olarak atlatılana kadar uzatılmalıdır. İşsizlik fonu mutlaka ihtiyacı olanlar için harcanlanmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı günden bu yana şiddetin katlanarak arttığını görüyoruz. Sadece çekilme kararından sonra 12 bine yakın şiddet olayının yaşandığını basından gördük.

Polisler şiddete uğrayan kadınların başvurularını almamakta, mahkemeler koruma kararı vermemektedir.  Kamu görevlileri bu durumu eskiye dönüldü diye gerekçelendirmeye başladı.

Geçen hafta Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği’ne bir baskın yapıldı. 8 kadın tutuklandı. Kadın düşmanları İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından kadınlara karşı her yerde saldırı dalgası başlatmış durumdadır.  Devletin kadınlara dönük gözaltı, tutuklama operasyonuyla, sokaklardaki erkek şiddeti kadınları eş zamanlı olarak hedef almaktadır. Tam bir iş birliği ve ittifak söz konusu.

Bunun önünü açan AKP-MHP’nin kadın düşmanı politika ve anlayışlarıdır.

Geçtiğimiz hafta Danıştay’a başvuru yaptık. Bu hukuksuz kararın bir an önce iptal edilemesini istedik ve bu talebimizi ilettik.

Biz her gün üç kadının öldürüldüğü bir ülkede bu çekilme kararını iptal edecek hukukçuların olduğunu görmek istiyoruz. Ölmek istemiyorum diyen Emine Bulutların ülkesinde kadınların ölmemesi bu karara geçit vermeyecek hukukçuların olduğunu görmek istiyoruz.''