Prof. Dr. Bahadır Erdem'den İmamoğlu tepkisi:  Türkiye Cumhuriyeti, AKP iktidarının kendisini sığdırmaya çalıştığı o kalıbın içine sığmaz

Prof. Dr. Bahadır Erdem'den İmamoğlu tepkisi: Türkiye Cumhuriyeti, AKP iktidarının kendisini sığdırmaya çalıştığı o kalıbın içine sığmaz

CHP PM üyesi, hukukçu, akademisyen Prof. Dr. Bahadır Erdem, hukuk sisteminin siyasallaşması ve adalet sisteminin işleyişine ilişkin önemli değerlendirmeler bulundu. Erdem, "Ekrem Başkan'a ve İBB'ye yapılan bütün bu hareketler adalete uygun değil" dedi.

CHP PM üyesi, hukukçu, akademisyen Prof. Dr. Bahadır Erdem, Yurt Gazetesi İstanbul Temsilcisi Abdullah Ağırkan'ın sorularını yanıtladı. Erdem, ülke gündemine ilişkin değerlendirmeleriyle dikkat çekti. İşte o röportaj... 

ii.jpeg

-Bugüne kadar birçok öğrenci yetiştirdiniz, sizce ideal anlamda adalet nasıl işlemeli? Türkiye bu noktada nasıl bir yerde? 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 

Normal olarak olması gereken demokratik bir ülkede, hiçbir vatandaşın birbirinden ayrılmadığı, insani olarak ırk, dil, din, cins, mezhep bakımından devlet karşısında, devletin uygulamaları karşısında, idari uygulamalar karşısında ve en önemlisi de tabii ki hukuki uygulamalar ve hukukun uygulanması karşısında seksen altı milyonun seksen altısına da eşit davranıldığı, herkese adil davranıldığı bir düzenin olması lazım. Türkiye'de bugün en eksik olan durum bu. Çünkü son yıllardaki adaletin durumuna baktığımız zaman, vatandaşın da zaten çok iyi farkında olduğu, eksikliğini çok iyi gördüğü, bunun için de kamuoyu yoklamalarında yerlerde sürünen "Türkiye'de adalet var mı, adalete güveniyor musunuz?" sorusunun cevabının yerlerde süründüğü bir adaletsiz ve eşitsiz ortam var. Bu eşitsiz ortamın sebebi de AK Parti'nin ve AK Parti'nin etkilediği, etkilemek istediği, gücünü kuvvetlendirmek için kullandığı yargının AK Parti ve AK Parti cenahı ile muhalefet ve muhalefet cenahı olarak toplumu ayırması ve ona göre de farklı bir hukuk uygulamasından kaynaklanıyor. 

-Türkiye’de verilen ceza hukuku eğitiminin, uluslararası ceza mahkemelerinde yargıçlık yapmaya yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 

Türkiye'de ihtiyacın çok ötesinde bir hukuk fakültesi var. Öğretim üyelerinin yeterli olmadığı, içinde öğretim üyesi olmayan, bir dolu kadrolu öğretim üyesi olmayan hukuk fakültesi var. Ve bunun karşılığında da tabii ki hukuk eğitimi olması gerektiği gibi, beklenildiği gibi, arzu edildiği gibi yüksek seviyede olmayabiliyor. Yani hocası, kadrosu iyi olan fakültelerdeki öğrenciler daha şanslı olabiliyor bu konuda. Ama doğru dürüst, gerçekten bir hoca görmeden bile yetişen gençler olduğunu biliyorum. Bu tabii ki üzücü. Ben İstanbul Hukuk'un hocasıyım. Ben kendi fakültemin eğitimine sonuna kadar güveniyorum. Hoca bakımından şanssız yetişen fakültelerdeki gençlerimize dahi çok güveniyorum. Yeter ki biz onları mezun ettiğimizde rahat bırakalım. Onları, yargı mensubu olduklarında, savcı, hakim olduklarında HSK tarafından yahut da başka şekilde başka siyasi güçler olarak baskı altına almayalım. Gençler hukuku doğru ve adil şekilde bir şekilde öğrenir, bir şekilde uygularlar. Yeter ki biz onları rahat bırakalım ki adalet işlesin. 

-Türk Ceza Kanunu’nda yakın geçmişte bir değişiklik oldu. Bu değişiklik olumlu mu?

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 


Şimdi şöyle söyleyeyim. Bizler asistanken AK Parti ilk geldiği yıllarda o zaman kendisini hem yurt içi iç kamuoyuna hem de yurt dışına kabul ettirmek için Türk Ceza Kanununda olumlu değişiklikler yaptı.Ama yaptığı bütün olumlu değişiklikleri ondan sonraki uzun bu iktidar döneminde tam anlamıyla geriye çevirdi. Verdiğini aldı. Değiştirdiği olumlunun çok daha fazlasını olumsuz olarak yeniden değiştirdi. Bir kere bırakın ceza kanunlarını, anayasanın Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getirmesi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle beraber HSK'nın yapısının değişmesi, bütün bu yargıya, yargıya siyasetin karışma imkânını, yargıyı etkileme imkânını getiren bir düzeni kurması. Bu tek adam rejimini getirmiş olması. Meclisin milletvekillerinin, milletin temsilcisi olan milletvekillerinin hesap verilmez, hesap vermez bir hale gelmiş olması. Bakanların birer sekreter haline gelmiş olması zaten Türkiye'deki hukuk sisteminin baştan aşağı olumsuz yöne çevirdi. Olumsuz olarak değiştirdi. Şimdi de Ceza Kanunu. Bir dolu kanunda değişiklik yapıyorlar. Bu değişikliklerin hiçbir tanesi bile maalesef adalete hizmet etmiyor ve yargının bu ülkede daha iyi işlemesine hizmet etmiyor. 

-Türkiye'de adalet neden bu kadar siyasallaştı? 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 


Bu kadar siyasallaşmasının nedeni siyasetin yani iktidarın siyaset derken burada iktidardan bahsediyoruz. İktidarın kendisinin siyasi bakımdan halka ulaşma ve halka hizmet etme hem amacını hem de artık imkanını tamamıyla ortadan kaldırmış olmasından. Hükümet artık halkın lehine çalışmadığı için, halka adil davranmadığı için, halka ekonomik hiçbir rahatlama getirmediği için, insanları açlıkla terbiye ettiği için ve bir daha da seçim kazanamayacağını anladıkça ne yapıyor? Bu sefer siyasi rakiplerini aynı Ekrem İmamoğlu örneğinde yaşadığımız, içinde yaşadığımız ve herkesin çok üzüldüğü bugünlerdeki durumu yaratıyor. Yani rakiplerini yargıyla kendi önünden almaya çalışıyor. 

-Medyada sürekli ceza davalarının tartışıldığını görüyoruz. Hakimler üzerinde bu yüzden baskı olduğunu düşünüyor musunuz? 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 


Hayır, hiç düşünmüyorum. Eğer varsa da bir baskı, iyi ki o baskı var. Sebebini söyleyeyim. Çünkü hakimlerin kadın cinayetlerinde, cinsel istismar davalarında, çocuk cinayeti, çocuğa istismar, kadına istismar yahut da siyasilere karşı açılmış siyasi davalarda, eğer hakimler adaleti çalıştırmazlarsa, yapması gerektiği gibi davranması gerektiği gibi hukuka uygun davranmazlarsa bu sefer kamu vicdanı devreye giriyor. Kamu vicdanı devreye girerek sosyal medya vasıtasıyla özellikle insanlar kendileri isyan ediyorlar. Bu isyan, bu adaletsizliğe isyan en temel vatandaşlık hakkıdır. En temel insan hakkıdır. Benim ülkemde adalet istiyorum diyor. Benim ülkemde hukuk istiyorum diyor. Bu eğer hakimlerin üzerinde baskı yapıyorsa varsın baskı yapsın. Çünkü hakimlerin vazifesi bu isyana teşvik etmeyecek şekilde adaleti çalıştırmaktır. 


-Hukukumuz teknolojinin gelişimiyle birlikte ciddi bir değişime uğruyor. Sizce yapay zeka hukukçuları etkileyecek mi? 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 


Bu çok tartışılan bir konu. Yapay zeka hukukçuları etkileyecek mi? Bazı davalar şimdi yapay zekanın nasıl bir gelişim göstereceği ve nereye kadar gideceği, ucunun bucağının neresi olduğunu hiç kimse tam anlamıyla doğrusu şu anda öngöremiyor. Yani bu işin uzmanları yahut da bu işi yaratanlar bile sonunun neresi olduğunu biliyorlar mı bilmiyorum. Yapay zekanın bazı standart prototip davalarda kullanılması mümkün olabilir. Mesela çok standart olan, birbirine çok benzeyen, diyelim ki iş davaları, iş kazaları, iş kazaları, iş mahkemelerinin bazıları. Bazı tüketici davaları. Yani şeyleri belli. Her somut vakada çok fazla şeyin değişmediği, hükmün değişmediği standart davalarda yapay zeka tabii ki kullanılabilir. Yapay zekayı avukatlar araştırma yaparken kullanabilir. Ama burada da tabii ki iyi bir hukukçu, hiçbir şeye güvenmeyen, en ufak bir bilgiyi bile çok farklı yerlerden kontrol eden, check eden bir hukukçudur. Bugün yapay zekaya bir şey soruyorlar, sonra bir bakıyorsun eksik çıkıyor, bir daha soruyorlar. Aa ben onu atlamışım diyor. Bunlarla karşılaşmak mümkün. Sonuç itibariyle yine adalet. Adaletin içinde bir adalet duygusu vardır. Adalet duygusu insani bir meziyettir. 


-Duygulardan kopartılmaması lazım o zaman. 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 


Yani şöyle kopartılacak mı, kopartılmayacak mı onu bilmiyorum. Ama o insanın sahip olduğu adalet duygusuna yapay zekâ sahip olamaz.
Hakimin Sahip olması gereken o adalet duygusuna sahip olamaz. Çünkü bazen hakim bilir. Hukuka ve kanuna uygun bir uygunla bakar. Ama o bazen her zaman adil bir hükmü ortaya koymayabilir. Bugün yani AK Parti iktidarının yaptığı değişikliklerle getirilen şeyler, kanuni değişiklikler çok mu adil? Bugün Ekrem Başkan'ın x hesabına engel getirdi. Neye? Bir kanuna ve kanun maddesinin hükmüne dayanarak. Bunun ne kadar geniş olduğunu ve nelere sebep olabileceğini, o kanun maddesini ve o kanunun çok daha öncelerde hukukçular bizler tartışmıştır. Hatta kamuoyunda, televizyonlarda. Bugün bir uygulamasını görüyoruz. Evet. 

 

İBB ve Ekrem Başkan noktasında yürütülen süreç ne kadar hukuki?

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 


Zaten aslında bütün soruların içinde cevaplarında Ekrem Başkan var. Ekrem Başkan'a ve İBB'ye yapılan bütün bu hareketlerin, fiillerin, alınan kararların, tutuklamaların, açılan iddiaların hepsi ve hepsi hiçbir suretle adalete uygun değil, hukuka uygun değil. Demokrasi nehrinin suyunu yapan nehrinin yatağını yapay olarak ne kadar değiştirirseniz değiştirin, sonunda o demokrasi nehri bir şekilde kendi yatağını yine bulur. Bu ülke ne darbeler görmüştür. Bu ülke ne hukuksuzluklar görmüştür. Ama hepsinde de ayağa kalkmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu koskoca yüzyılı aşkın Türkiye Cumhuriyeti, AK Parti iktidarının kendisini sığdırmaya çalıştığı o kalıbın içine sığmaz. Burası çok kadim bir devlet geleneğine sahip olan, Cumhuriyet'ten de önce parlamentosu olan ve milletin hep birlikte kanla yazıp yedi düveli savaşarak kazandığı, Misakı Milli sınırlarını çizdiği bir ülkedir.Burası Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'dir. Ne yapar eder hukuku, adaleti bulur sonuna kadar. 


-Son olarak nasıl bir ülke ve adalet hayaliniz var? 

Prof. Dr. Bahadır Erdem: 
 

Herkesin yüzünün güldüğü bir ülke istiyorum ben. Sabah kalkıp akşam yatana kadar devamlı endişelenmediğiniz, kediyi mi, köpeği mi, kadını mı, çocuğu mu? Belediye başkanlarımızı mı? Genel başkanları mı? Yahut da doğayı mı koruyalım diye şaşkınlığa düşmediğimiz, herkese eşit davranan, adil davranan bir yargı sisteminin olduğu, insanların devlet kapısı önünde, mahkemede, yargı kapısı önünde eşit olarak muamele gördüğü, ailenin içinden başlamak üzere kadın, erkek eşitliğinin, cinsiyet eşitliğinin topluma yerleşmiş olduğu ve en önemlisi eğitimin önemli olduğu, eğitimli insanın değerli olduğu ve kız çocuklarının özellikle eşit eğitim imkanlarına sahip olduğu bir ülke hayal ediyorum. 

Milletimizin bir sözü var. Hiç sevmediğim, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'. Bu devir geçti. Bu sözü unutturmak zorundayız. Onun yerine çok güncel olan bir şeyi söyleyeyim. Hayatımızın içine girdi. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber- Ya hiçbirimiz. Bu, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'ın yerine geçmek zorunda.