
Prof. Dr. Cengiz Kuday yazdı: Hekimlik bir yaşam biçimidir
Hocaların hocası Prof. Dr. Cengiz Kuday 14 Mart Tıp Bayramı ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı: “Hekimlik sanatı gök kuşağındaki renkleri en iyi kullananların ellerinde yükselir. Hekimlik anka kuşuna benzer..."
Hocaların hocası Beyin Cerrahı Prof. Dr. Cengiz Kuday, 14 Mart Tıp Bayramı için dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Cengiz Kuday'ın yazısı: HEKİMLİK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR
Tanrının en büyük mucizesi olan insan denen canlıya
(Büyük düşünür Farabi’nin felsefesinde insan alemin en sonunda yer alan en mükemmel canlıdır).
Hekim;
bu varlığa dokunma ve onun geleceği için işlem yapma şansına ve ayrıcalığına sahiptir.
Hekimlik kalp kasının çalışmasına benzer, yavaşlaması söz konusu değildir, ya hep çalışır ya da hepten durur.
Eğer hekim olacak kişi çalışması için okulu bitirip diploma sahibi olmasını yeterli görürse, bu durum hem onun hem de hastaları için bir şanssızlıktır.
Daha net bir ifade ile Platon’nun dediği gibi "doktor- hekimlik eğitimi hayat boyu süren bir işlemdir."
Birçok mesleğin eğitimi mezuniyet ile bitebilir fakat hekimin eğitimi hayat boyu sürer.
Tanrı insanlara bir bilgisayar (beyin) vermiştir.
Ama yazılım vermemiştir. Bunu hekim geliştirir.
Okul süreciniz yazılımın küçük bir parçasıdır.
Tamamlamak sizin göreviniz. İster kırsalda, isterse akademisyen bir bilim adamı olsun, hekimin eğitimi devam eder.
Hekimler ülkemizde birçok sosyal olayda hep öncü olmuşlardır.
Savaşta ve barışta hep öncülük yapmışlardır.
23 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalini protesto edenler arasında hekimler en öndedir. İstanbul-Sultanahmet’te 200 bin kişinin katıldığı mitingi ve işgal sürecindeki birçok mitingin öncüleri ve programcıları hekimler olmuştur. Çanakkale savaşlarına gönüllü talebeler olarak katılmışlar, o nedenle 1915’te hiç mezun verememişlerdir.
Hastalarının ölmelerine mani olmak için ölenler, şehitliğin en üst kademesini teşkil eder.
Çanakkale’de ve sonrasındaki- İstiklal Savaşı’nda, yüzlerce sağlık elemanı ( Doktor-Hemşire-Hasta Bakıcı- Veteriner) Tifüs ve benzeri hastalıklardan kaybedilmiştir. Tifüs hem düşman saflarında, hem de bizim ordumuzda çok büyük tahribat yapmıştır.
Refik Saydam Enstitüsü’nün kurucusu Dr. Refik Saydam, kendi bulduğu pratik usüllerle, örneğin; ekmek fırınlarını etüv gibi kullanıp, askerlerin çamaşırlarını bitlerden ayıklayarak tifüsü büyük ölçüde önlemiştir.
Başarıya giden yol, bilimi yerinde kullanmaktan geçer. Tıp, siyah-beyaz bir bilim de değildir.
Onda sanatın gri tonları, hatta gök kuşağının yedi rengi vardır. Tıp bilimi boş inanç ve hurafeleri, akıl dışı dinsel doğmaları kabul etmez.
Hekimlik sanatı gök kuşağındaki renkleri en iyi kullananların ellerinde yükselir.
Hekimlik anka kuşuna benzer.
Kanatlarından birinde meslek bilgisi ve beceri. diğerinde de empati, sevgi ve sanat olmalıdır.
Biri eksik olursa bu kuş uçamaz.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yaşadığımız salgında hekimlerimiz bütün olanaksızlara karşı çok iyi bir sınav verdiler ve vermeye devam ediyorlar.
Kıymetlerini bilmeyip ‘istedikleri yere gitsinler’ demek biz hekimler için çok acı verici bir sözdür.
Nazım Hikmet’in dizelerinde olduğu gibi;
"Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela
Yani , yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Hem de o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Beyaz gömleğinle bir labratuvarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamışken,
Hem de en güzel en gerçek şeyin
Yaşamak olduğunu bildiğin halde."