
Prof. Dr. Şevket Pamuk'tan kayyum rektör atamasına ilişkin açıklama: "YÖK bile az geldi"
50 yıllık Boğaziçi Üniversitesi’nde 25 yıldan fazla görev yapan Prof. Dr. Şevket Pamuk, rektör atamasını SÖZCÜ’ye değerlendirmelerde bulundu.
Boğaziçi Üniversitesi'nin duayen hocalarından Prof. Dr. Şevket Pamuk bu hassas dönemde SÖZCÜ'ye konuştu. Prof. Dr. Pamuk, 50 yıllık tarihe sahip Boğaziçi Üniversitesi'nde 25 yıldan fazla öğretim üyeliği, yöneticilik ve senato üyeliği yapmış, kurumu en iyi tanıyan bir isim olarak hem düşüncelerini, hem duygularını SÖZCÜ'ye anlattı.
Öncelikle atamanın ardından içerde neler oluyor, öğrencilerin, öğretim üyelerinin ruh hali nasıl?
Bunlar beklenmedik gelişmeler. Öğretim üyeleri arasında, var olan, 4 sene önce atanan rektörün Cumhurbaşkanı tarafından tekrar atanacağı gibi bir izlenim vardı. Onun için de bir girişim, hazırlık yapılmadı. Sonra birden bire bu haber geldi. Sürpriz oldu.
Şimdi hızlı bir, alışma, tepki gösterme ve arayış dönemi yaşanıyor… Nasıl yapalım, ne yapalım şeklinde zoom üzerinden toplantılar yapılıyor. Benim birimimde de mezunlar ve öğrenciler bir toplantı yaptık. Öğrencilerle konuştum. Onlar da çok tedirgin.
Üniversiteler neden özerk olmalı?
Üniversiteler liselerden farklı. Yükseköğretimde tek tip bilgi kabul görmüyor. Üniversiteler yeni düşünceler yeni bilimsel bulgular elde eden ve bunları toplumun hizmetine sunan kurumlar. Onun için hem eğitim öğretim açısından hem araştırma açısından üniversitenin içinde farklı düşüncelerin birlikte olması gerekiyor.
Ve bunun için de yukarıdan siyasi iktidar ya da bir idarenin, “Şunları yapacaksınız” şeklinde baskısının olmaması, üniversitede bilimsel idari özerklik ve manevra alanı olması şart.
Özerklik dediğiniz şey işte buradan kaynaklanıyor. Siyasi rejimin demokratik olduğu ülkelerde üniversiteler özerktir.
Son yaşadığımız atama yeni bir şey değil aslında… Birçok üniversitede bu yaşandı…
Haklısınız bu ilk değil. Türkiye’de üniversitelerin kurumsal özerkliği olması meselesi fikri bir türlü kök salmamıştır. Ben tüm yaşamım boyunca bunları gördüm yaşadım. 1980'lerde YÖK kurulduğu zaman yine böyle bir müdahale olmuştu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde, Mülkiye'de ekonomi hocasıydım. YÖK geldi. 1402 ile çok sayıda üniversite öğretim üyesi ve binlerce öğretmen askeri rejim sırasında görevlerinden alındı. O dönemde ben görevden alınmadım ama artık bu üniversitede olmaz diyerek istifa ettim. Sonra yurtdışına gittim. 1994'te 11 yıl aradan sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne geri döndüm.
Siz bunun bireysel mücadelesini vermişsiniz yani…
Siyasi otoritenin Türkiye'de üniversitelere müdahalesi sürecinde 1981 yılında YÖK'ün kurulması ayrı bir aşama… Ülkemizde 40 senedir her muhalefet partisi, “Biz iktidara geldiğimizde YÖK'ü kaldıracağız” der. Sonra iktidara geldikten sonra YÖK'ün sağladığı denetleme, kontrol mekanizmaları çok hoşlarına gider. Ondan vazgeçemezler.
AKP de böyle oldu. AKP ilk kurulduğunda, “Biz YÖK'ü kaldıracağız” vaadinde bulundu. Ondan sonra iktidara gelince önce kullandılar, sonra YÖK bile az geldi. Son dönemde “Başkanlık Rejimi” ile birlikte, rektörlerin belirlenmesi sürecinde YÖK'ün işlevleri giderek azaltıldı. Tüm yetkiler Cumhurbaşkanı'nda toplandı sonuç olarak…
Ve son dönemde biliyoruz Cumhurbaşkanlığı, AKP'de siyaset yapmış, yapmaya teşebbüs etmiş, başarılı başarısız siyasetçileri üniversitelere rektör olarak atıyor. Boğaziçi Üniversitesi'ne yapılan atama da bunlardan biri oldu. Rektör olarak atanan kişi esas olarak AKP'de siyaset yapan bir kişi…
Boğaziçi bugüne kadar doğru mu yönetiliyordu, şimdi yeni rektörle kötüye mi gidecek?
Son dönemde zaten müdahale olmuştu. Uluslararası sıralamalara bakalım. Türkiye'de kamu üniversiteleri arasında Boğaziçi Üniversitesi en yukardaki birkaç üniversiteden bir tanesi çıkıyor.
Daha iyi olabilir mi, tabi daha iyi olabilir. Ama bu dışarıdan birisini atamakla olacak bir şey değil.
Yönetim “Biz bunu daha iyi biliriz” diyerek kararları kendi vermeye başlayabilir. Bu şimdiye kadar özveriyle çalışmakta olan, yönetime katkıda bulunan hocaları soğutacaktır. Bu motivasyon kaybı olacaktır.
En büyük kaygılardan biri, başka üniversitelerde AKP'li siyasilerin rektörlük yaptığı başka üniversitelerde görülen şey; AKP'ye yakın veya AKP'de siyaset yapmış kişilerin üniversiteye öğretim üyesi olarak atanması. Bu üniversiteye yapılacak en kötü şeylerden biridir. Tarifi mümkün değil. Bu en kötü şey.. Siz bir bölüme bir iki kişi, hiç liyakat bakımından yeri olmayan kişileri getirip koyarsanız, ondan sonra o bölümde her şey bozulur.
Bunun sonucu sadece liyakatli öğretim üyelerinin üniversiteden ayrılması değil, varolan öğretim üyelerinin motivasyonları da düşecektir. Kurumsal enerji kaybolacaktır.