Soma'da yine gözyaşları sel oldu

Soma'da yine gözyaşları sel oldu

301 madencinin hayatını kaybettiği facianın üçüncü yıldönümünde aileler mezarlıkları ziyaret etti. Aileler 'adalet' talebini yineledi. Soma Katliamı'nda ölen işçiler Ankara'da da anıldı.

Manisa’nın Soma İlçesi’nde 301 madencinin hayatını kaybettiği facianın üçüncü yıldönümünde, madencilerin mezarlarını aileler gün boyu ziyaret etti. Madende can verenlerden İlyas Yıldırım’ın eşi Şerife Yıldırım da çocukları Ramazan Yıldırım ve Ömer Yıldırım’la geldi. Şerife Yıldırım eşinden kalan maaşla geçimlerini sağladıklarını söyleyip, olayda sorumluluğu bulunanların bir an önce cezalandırılmasını istediğini ifade etti.

‘TABLO DAHA DA VAHİMLEŞTİ’

Öte yandan Soma Katliamı’nda ölen işçiler için pek çok yerde eylem düzenlendi. Evrensel’de yer alan habere göre, Ankara’da emek ve meslek örgütleri Soma katliamının 3. yıl dönümde Olgunlar Sokak’taki Madenci Anıtı’nda andı. Anmada konuşan DİSK Ankara İl Temsilcisi Tayfun Görgülü, Soma’dan sonra iş cinayetlerinin artarak devam ettiğini ifade ederek, “İş cinayetlerinde ülkemiz dünyada 3. sırada, AKP’nin iktidara gelmesiyle beraber tablo daha vahim ve vahşi bir hal aldı” dedi.

‘BÜTÜN SORUMLULAR YOK!’

Görgülü, Türkiye’de var olan sistemin işverenlerin çıkarı üzerine kurulduğuna dikkat çekerek, “Yasalar, işçilerin sendikal haklarını engellenmesi, kiralık işçilik, esnek çalışma, artan çalışma saatler ve en son göz dikilen kıdem tazminatlarıyla güvencesiz çalışma sonu katliamlara varmıştır” dedi.

Soma katliamın davasında da bütün sorumluların yargılanmadığının altını çizen Görgülü,  “TKİ, MİGEM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve hükümet tüm bu yaşananlardan sorumludur ve hesap vermelidir” diye ekledi. Görgülü’nün ardında söz alan Soma katliamı davası avukatlarından Sercan Aran davanın süreci hakkında bilgi vererek, “Dosyada tek bir kamu görevlisi yok. Tüm sorumlular dosyaya eklenip ceza alıncaya kadar davanın peşini bırakmayacağız” dedi. Davanın geldiği son aşamada sanıkların sorumluluğu üstlerinden atmaya çalıştığını ifade eden Aran, “Sanıklar madende yaşananı FETÖ’nün sabotajı olarak göstermeye ve bahane uydurmaya çalıştı. Alp Gürkan bu konuda bir dava açtı. Savcı ise bu davayı gerekçe göstererek 3 duruşmadır mütalaasını vermiyor. Alp Gürkan ve 4 sanık dosyaya dahil edilince sanıklar mahkeme heyeti ve mağdur ailelerini tehdit etmeye başladı” diye belirtti.

SOMA'DA MADENCİ OLMAK

Soma'da madenci olmak 13 Mayıs öncesi zordu, sonrasında da zor. Soma Karaçam köyündenim. Madende ilk çalışmaya başladığımda 25 yaşındayım. 10 yıl madenlerde çalıştım. Şimdi iş bulamıyorum.

Ben yıllarca madenciliği tercih etmedim. Ücretler düşüktü. O zamanki şartlarda altı ay çalışarak tütünden bütün ailenin geçimini çıkarırdık. Tekel özelleştirilmeden önce. Yani bir aile çalışıp, bütün kış geçinebiliyorduk. Bazen kömür paketleme de yapıyordum ama madenin içine girmiyordum. 1 kilo tütün bizim zamanımızda iyi para ediyordu. Madende o parayı 10 yıl çalışsanız alamazdınız.

Tütün işi bıraktırıldı. Özel sektöre geçince, kendi piyasalarını kurdu tüccarlar. Mazotu var, emeği var... Şimdi tek bir tüccarla sözleşme yapıyorsun. O hangi fiyatı verirse, odur. Tütünü beğenmezse fiyat kırar, bir şey diyemezsin. Böyle böyle herkes tütünü bıraktı teker teker.

Buraya dışarıdan gelen madencilerin de söylediğine göre Soma'da şartlar Zonguldak'a göre, Kütahya'ya göre iyiydi. Maaşlar ödeniyordu, sigorta yatırılıyordu. Ama tabii sürekli tehlike var.

13 Mayıs'tan önceydi, Soma Holding'e ait Atabacası madeninde çalışıyordum. Ekip olarak üretime hazırlık yapıyorduk. Baca sürmek diyoruz biz buna.

Bu hazırlık aşamasında ilerlediğimiz sürece kullandığımız malzemeyi geriden sökerek temin ediyorduk. Bu bizim için bir riskti. Sürekli ilerliyorsun, malzeme eksik kalıyor; gerideki malzemenin kelepçesini, desteklerini söküyorsun. Bu eksiklikleri söylüyorduk ama işi de yapmak zorunda kalıyorduk. Yapamazsan işini bırakacaksın.

301 madencinin öldüğü Eynez'de eşimin kardeşi çalışıyordu. Tolga... O gece saat onda çıkabildi madenden. Her gün geldiğinde sıcaklıktan şikayet ediyordu. Ocağın şartlarının kötü olduğunu söylüyordu. Ben işten geldiğimde çıkıp arkadaşlarımla buluşuyordum ama o eve gittiği gibi yatıyordu, sürekli uyuyordu. Olacaklar biliniyordu aslında.

13 Mayıs'ta sanki dünya bitti benim için. İnsanlar önümden geçiyordu ocağın ağzında. Dünya bitti dedim artık. Tolga'yı bir süre göremedik. O gün şaştım kaldım. Yapacak bir şeyim yok. Bir nevi sadece nefes alıp veriyordum. Donup kaldım. İçerde kimin var kimin yok, kim öldü kim kaldı bilmiyorsun.

Aslında Soma'da ölüm sayısı fazla olduğu için dikkat çekti. Diğer ölümler alışkanlık oldu. Daha önce Darkale'de madenciler, üstelik yanarak ölmüşlerdi. Türkiye Kömür İşletmeleri'nin kontrolünde olmasına rağmen hiçbir hakları, maaşları, tazminatları ödenmedi. Her yıl 3-5 madenci ölüyor sonuçta. 301 sadece rakam olarak fazla.

Arkadaşlarımı, tanıdıklarımı kaybettim o gün. Ya İmbat madeninde beraber çalışmışızdır ya komşumdur ya köylümdür. En az 20 arkadaşımı kaybettim.

Atabacası'ndan sonra burada yeni açılan Demir Export şirketinin madenine girdim. Eynez'den sağ kurtulan arkadaşların çoğu oraya geçti. Madenciler zaten Maden-İş üyesiydi. İş kolu değiştirmedikleri için üyelikleri de devam etti. Bu sendika görevlerini yerine getirmiyor.

Biri 8 yıl boyunca çalışmış. İşe girerken sağlık kontrollerinde geçiriliyor ama bu madende çalışmaktan dolayı sağlığını kaybetmiş arkadaşlarımız var. Akciğer hastalığına yakalanmış. Şirket çıkışını verdi. Sendika da bunun altına imzasını attı.

Sendika, işverene "bu adamın ciğerleri bitmiş, bu adam bu saatten sonra başka hiçbir yerde çalışamaz, buna başka bir iş göster" diyebilirdi. Demeli. İşçinin arkasında durmalı. Bu saatten sonra o işçi ne yapabilir? Nerede çalışabilir?

Ben bunları söyleyince sendikanın yöneticileri, buradaki arkadaşlar aracılığıyla haber gönderdiler. "Sen bu işe karışma" dediler.

Ben burada bir mücadele yürütüyorum. Ölen arkadaşlarımın davasını, duruşmalarını takip ediyorum. Eylemlere gidiyorum. Sendikayı eleştiriyorum. Bu yüzden de işten atıldığımı düşünüyorum.

Sabit bir işim yok. Gündelik işler bulunca gidiyorum. Tarla işleri, inşaat, kömür paketleme; hangisi denk gelirse, tabii o da iş olursa.

Bu davayı takip etmek zorundayım. Bu sadece 301 ailenin davası değil, bütün madencileri ilgilendiren bir dava. Türkiye tarihinde görülmemiş bir şey. Benim orada olduğumu işveren görmüş görmemiş, önemli değil. Bu yüzden madenlerde iş bulamadığımı söylüyorlar. Ama ben kendimi idare ettiririm, kızıma bakarım.

Can Gürkan, patronun oğlu 3 yıldır tutuklu yargılanıyor. Bu dava benim istediğim şekilde sonuçlanırsa, bu maden patronlarına verilen ceza örnek olur; diğer şirketler de ders alır. Bütün önlemleri alır, iş güvenliğini önemser.

Daha önceki maden davalarını da biliyoruz. Sadece müdürler 3-5 yıl alıyordu, yatıp çıkıyordu. Bu davada patronlar ceza almalı. Arkadaşlarım öldü.