Gülsüm Kav, Yurt'a yazdı | Kadınlar 8 Mart'ta şehirleri yeniden yaratmak istiyor

Gülsüm Kav, Yurt'a yazdı | Kadınlar 8 Mart'ta şehirleri yeniden yaratmak istiyor

Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü... Şiddetin, baskının ortasında kadınlar bu 8 Mart'a da boyun eğmeden, direnerek giriyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kurucusu Gülsüm Kav, YURT'a 8 Mart'ı ve kadınların direnişini yazdı...

Gülsüm Kav

8 Mart, bizim için dünyanın bütün kadınlarını yekpare bir bütün haline getiren yılın en önemli günü. Bu önem, kadınlar arasındaki farklara rağmen değişmiyor. Kuşkusuz birbirine eklenen farklı ayrımcılık biçimleri de yaşıyoruz ancak ortak yaşadığımız tarihsel ezilme ve karşısında verdiğimiz toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadelemizin dünya çapında ortaklaştığı gündeyiz. Bu yüzden de çok uğraşıyor, bugüne emek veriyor, yıl boyunca yaşadıklarımızı, sorunlarımızı ve çözümleri en güçlü biçimde göstermek için, dünyanın bütün kadınları ile güçlerimizi birleştiriyoruz.

Türkiye’de kadınlar yıl boyunca neler yaşadı diye baktığımızdaysa karşımıza önce, maalesef ki hayatımızdan eksilmeyen, hız kesmeyen kadın cinayetleri çıkıyor. Beraberinde ise -aslında kadın cinayetlerinin sürmesine de zemin hazırlayan biçimde- kazanılmış haklarımıza saldırıları görüyoruz. Dünyada da benzer saldırılar ve mücadele yürüyor; birçok ülkede kadınlar, her günü 8 Mart gibi yaşadığı, her gün önemli bir mücadele yürütmeyi gerektiren bir sene yaşadılar diyebiliriz.

MÜCADELEMİZ TOPLUMSALLAŞTI
Öncelikle Mart 2018- Mart 2019 dönemi arasında, bir yılda 339 kadın, kadın cinayeti ile yani tıpta 'önlenebilir ölüm' diye tabir ettiğimiz, hayatlarını kaybetmek için hiçbir neden olmayan biçimde yaşamdan koparıldı. Ancak bu sene şiddetin değişik görünümleriyle karşımıza çıktığını da görüyoruz. “Ölümden ötesi yok” diye biliriz ama bu sene olduğunu öğrendik: ölümden ötesi diyebileceğimiz 'şüpheli ölümler' arttı. Başımıza gelebilecek en kötü şey olan 'cinayeti' kanıtlamak için mücadele etmemiz gereken -Şule Çet davasının sembolize ettiği gibi intihar denilerek üzeri örtülen davalar arttı. Aynı zamanda kadınların baraj, göl kenarı, yol kenarı gibi yerlerde cansız bedenleri bulunurken, faili meçhul cinayet oranında artış yaşandı. Şüpheli ölümler ve faili meçhul cinayetler, Türkiye’de kadınlar için bir hukuk kalıp kalmadığı, bizim anayasaya dayalı bir devlet olup olmadığımız konusunda bir aynadır, bu yüzden de çok önemli bir göstergedir. Ne kadar iyi ki, bunun karşısında kadınların ve öldürülen kadınların yakınlarının kararlılığı ile süren, gerçekleri açığa çıkaran, faillerin peşini bırakmayan ve adaleti kendi ellerimizle getirdiğimiz bir mücadelemiz de var.



Bu sene şiddetin genç kuşaklara daha çok yöneldiğini de gördük, öldürülen kadınların önemli bir oranı 15-25 yaş aralığındaydı. Ama buna karşılık da, 2018 yılında verilen mücadele ile birlikte çokça kadın feminizmle tanıştı. Üniversiteli kadınların mücadeleyi anlamaya ve büyütmeye dönük çabası arttı; kendi üniversitelerinde Üniversite Kadın Meclisleri’ni kurdular, kadınların yaşadığı tüm hak ihlallerini sahiplenmeye başladılar.

Toplumda genel olarak her kuşaktan kadının şiddet ve hak ihlallerine karşı sessiz kalmadığı, hakkını arayan kadınların da toplumsal destek gördüğü bir sene geçirdik. Sanatçı Sıla Gençoğlu’nun, oyuncu Ahmet Kural’dan gördüğü şiddet neticesinde 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanması için mahkemeye başvurması ve hakkını araması, koruma kanunun gündeme gelmesine ve şiddet gören kadınların cesaret kalmasına etkide bulundu. Türkiye toplumu, tersine bir baskı olmasına rağmen, değişiyor ve modern haklarına sahip çıkıyor. Kadınlara karşı uygulanan şiddetin, sonrasında yapılan açıklamaların ve şiddetin normalleştirilmeye çalışılmasının kamuoyunda büyük tepkilere neden olduğunu gördük. Kadın düşmanı erkeklerin, sırtlarını baskı iklimine yaslamayı düşünürken bu hesaplarının tutmadığını da gördük. Somut olgular ile de açığa çıkan bu gerçeği ayrıca Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Eğilimleri Araştırma sonuçlarında da gördük: şiddetin bir boşanma nedeni sayılması yönünde eğilim yükseliyor, feminizmin “erkek düşmanlığı” olarak görülmesi eğilimi düşüyor.



ÇOCUK İSTİSMARINA KARŞI MÜCADELE
2018 yılında maalesef şiddet çocuklara da uzandı; 26 çocuğun öldürüldüğünü biliyoruz. 11 çocuk ise babaları tarafından öldürülmüş durumda. Erkekler 6 çocuğu annesi ile birlikte öldürdü, 5 çocuk baba şiddetine maruz kalarak öldürüldü. 3 çocuğun da istismar edildikten sonra öldürüldüğü açığa çıktı. Bu kadar hunhar bir şiddet nasıl olabilir? Diye soruyoruz haklı olarak. Nitekim yılın ilk günlerine de başka çocuk cinsel istismarı haberleri ile girdik. 2018 Ocak ayında Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 2017’nin ilk 5 ayında 115 çocuğun erken yaşta hamileliğinin resmi makamlara bildirilmediği Sosyal Hizmet Uzmanı İclal Nergiz'in ihbarıyla ortaya çıktı. Şubat ayında öldürülen ve istismar edilen çocukların sayısındaki artışla birlikte kamuoyunda yükselen haklı tepkilere karşı devlet, gerçek çözümleri hayata geçirmek yerine insan haklarına aykırı “idam ve hadım” cezalarından söz etmeye başladı. Zaten Nisan ayında da meclise gelen çocuk istismarında yaş sınırını düşürmeyi öngören ve kadınların nafaka hakkını sınırlandıran yasa tasarısı da kadın hareketinin gündemi oldu. Yılın ilk aylarını sorunu daha da ağırlaştıracak olan bu tasarılara karşı çözümü göstermeye çalışmakla geçirdik. “Göstermelik yasalar değil, çocuk istismarını durduracak çözümler istiyoruz” dedik, #TasarıİstismaraÇözümDeğil etiketiyle eylemler yapıldı. Tasarı askıya alındı.

İstismara karşı çocukları hiç yalnız bırakmayan kadınların yanı sıra, bu sene yeni ve umut veren bir başka gelişme de oldu: ortaokul ve liseli kuşaklar da şiddete karşı sessiz kalmayan önemli bir mücadele yürüttüler. Liselerde ciddi bir şekilde tacize karşı ayaklanmalar başladı.

Ocak ayında Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde bulunan Metin Seçkin Ortaokulu’nda vekâleten müdürlük yapan Metin Demirbağ okulda harem-selamlık uygulaması başlattı, bu durum veli ve öğrencilerin tepkisine neden oldu. Bahçeşehir Atatürk Anadolu Lisesinde yaşanan taciz için “Siz de o kadar dar pantolon giymeyin” diyen müdüre karşı, öğrenciler Şubat ayında okullarında eylem başlattılar. Yaşanan tacize karşı ses çıkaran öğrencilerin tepkisi kazanımla sonuçlandı. Okul müdürü açığa alındı. Tacizci görevli hakkında işlem başlatıldı. Ekim ayında Kadriye Moroğlu Lisesi'nde öğretmeni tarafından istismara uğrayan arkadaşları için tüm okul öğrencileri #TacizVarSesÇıkar diyerek dersleri boykot etti okulda eylem yaptı.

Okullarda laiklik karşıtı uygulamaların, cinsiyetçi söylemlerin dayatmasına karşı öğrencilerin verdiği yanıt, tüm toplum ve gelecek için umut vericidir.

ÇALIŞMAK İÇİN DİRENMEK
2018 yılı herkesi etkileyen ekonomik krizle birlikte emekçi kadınlar için de mücadelenin arttığı bir yıl oldu. Mayıs ayında Flormar’da çoğunluğu kadın 120 işçi, sendika üyesi oldukları gerekçesi ile işten atıldı. Ülkedeki en büyük direnişlerinden biri haline gelen ve #FlormarDeğilDirenişGüzelleştirir sloganı ile devam eden direniş, kadın emekçilerin hak mücadelesinde örnek oluyor.

Ülkemizde kadınların yaşadığı ekonomik şiddet çok ağır bir oranda seyrediyor ve direniş örneklerine ihtiyaç var. Son açıklanan TUİK verilerine göre kadın işsizliği yüzde 14, genç kadın işsizliği ise yüzde 30’lara dayandı. Üstelik bu oranlar kadın istihdamında tam gerçeği yansıtmıyor, işsizliğin gizlenen bir boyutu var: 11 milyon kadın ev işi ile meşgul diyerek “iş gücü” niteliğinde görülmüyor, tümüyle yok sayılarak ağır bir ekonomik şiddet altında ve dolayısıyla şiddetin diğer tüm biçimlerine de açık bırakılıyor. Nitekim Dünya Ekonomik Forumu 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye 12 yılda 25 sıra gerileyerek 149 ülke arasında 130. sıraya yerleşti. Türkiye’nin geride bıraktığı ülkelerden bazıları ise: Fildişi Sahili, Bahreyn, Nijerya, Togo, Mısır, Moritanya, Fas, Ürdün, Umman Sultanlığı, Lübnan, Suudi Arabistan, İran, Mali, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Çad, Suriye, Irak, Pakistan, Yemen.

Türkiye’de aylardır kendini duyuran ekonomik kriz koşulları ve hayat pahalılığından da kadınlar doğrudan etkileniyor. Ancak kadınlar geçim mücadelesinde de sessiz kalmıyor, ne zaman mikrofon uzatılsa gerçekleri söylüyor. Ayrıca yeni çalışma komiteleri kuruyor- örneğin Kadın Meclisleri, Emekçi Kadınlar Komitesi ile önümüzdeki günlerde krizin getireceği yüklere karşı şimdiden hazırlıklarını yapıyor.

SİYASETTE KADIN HAKLARININ İHLALİ
Bu sene bir genel seçim dönemi de yaşadık, 24 Haziran seçimlerinde kadınlar, aday olmalarına rağmen önleri açılmadı, yalnızca 103 kadın, milletvekili olarak görev aldı.

Kadınların siyasette eşit temsil haklarını ihlal edilmesinin yanı sıra seçimden sonra sorunlarımıza sahip çıkacak tek bir bakanlık bile kalmadı. Yeni kurulan hükümet ile birlikte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı birleştirildi. Yeni ismiyle Bakanlık, ilk icraat olarak da Adalet Bakanlığı ile birlikte, Ekim ayında kadınların nafaka hakkını sınırlandırma hedefiyle çalıştay düzenledi. Tepkiler üzerine çalışmayı askıya almalarına rağmen 2018 yılının son günlerinde bir açıklama yapan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, süresiz nafaka ile ilgili bir çalışma başlattıklarını ve herkesi memnun edecek bir düzenleme yapılacağını açıkladı.

Kadınların eşit biçimde siyasete, yasa yapımına katılamadığı durumda, bizi doğrudan etkileyen yasaların erkekler tarafından ve erkekler kayırılarak yapıldığını görüyoruz. Son dönemde nafaka başta olmak üzere, kazanılmış medeni haklarımıza saldırılar, evlilik ve boşanma konusunda, koruma kanunu 6284 konusunda, İslam ülkelerinde geçerli bir hukuka adım atmaya çalışmak, üniversitelerde “toplumsal cinsiyet eşitliği” çalışmalarını kaldırmaya çalışmak gibi adımlar konusundaki tüm adımlar tesadüf değil. Bunun karşısında kadınlar boş durmuyor, her adımın takipçisi oluyor, her saldırıya karşı hızla refleks göstererek cevap veriyor, çok canlı bir mücadele sürdürüyoruz ve kendimize güveniyoruz.

Evet, bu sene biz 8 Mart’a tüm bu sorunların ve içinde bulunduğumuz dönemin seçimlerin, ekonomik krizin baskın gündemiyle gidiyoruz. Bu yüzden de “Öldürülmediğimiz şehirler”, “Geçinebildiğimiz şehirler”, “yönetebildiğimiz şehirler”, sokaklarında korkmadan mutlu dolaştığımız şehirler istiyoruz. Ve biliyoruz; arkamızda dünya kadın hareketi var. MeeToo olan bir dünya var, ülke ülke birbirimizden kuvvet alarak sürdürdüğümüz mücadele var. Anayasal hakkımız olan uluslararası belgeler var. Ki şiddetle mücadele konusunda en önemli belge olan İstanbul Sözleşmesi Denetleme Raporu da bu sene Kasım ayında açıklandı: GREVIO komitesinin Türkiye raporunda Türkiye’nin şiddete karşı mücadelesinin yetersiz ve koruma sistemi başarısız olduğu, kadın örgütlerinin faaliyetlerinin kısıtlandığı belirtildi. Rapor, özetle Türkiyeli yetkililere “şiddeti normalleştirmek yasaktır” diyor, görevler veriyor. Yetkililer bize evrenselliğin verdiği hakları kullanmamızı engelleyemezler.

Bu yüzden kendimize güveniyoruz; bizim arkamızda insanlık tarihinin evrensel birikimi var. Dünyanın bütün kadınlarının 8 Mart’ı kutlu olsun.