İlk adım 1950 yılında atılmıştı!

İlk adım 1950 yılında atılmıştı!

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin İstanbul CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutukluluğunun devamı yönündeki kararını köşesine taşıdı. Yazar, Berberoğlu için verilen kararın Anayasa’ya aykırılığının yanı sıra, Türk yargısında ilk adımı atılan dokunulmazlık teamülünün de gerisine düştüğünü vurguladı.

Dokunulmazlık yasasının tarihsel sürecini ele alan yazar, "ilk adım"ın 1950 yılında Zafer Gazetesi Başmuharriri Mümtaz Faik Fenik'in tahliyesiyle atıldığını bildirdi. Ergin "Fenik’in öyküsü, Türkiye’de çokpartili hayata geçilmesiyle birlikte milletvekili dokunulmazlığının yargı tarafından nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin teamülün başlangıcını göstermesi bakımından ilk örnek vakayı oluşturuyor" dedi. Sedat Ergin, kaleme aldığı yazı nedeniyle yargılanan ve üç ay hapis cezasına çarptırılan Fenik'in hapse girdikten iki buçuk ay sonra Demokrat Parti çatısında milletvekili olarak TBMM’ye girmeye hak kazandığını ifade etti. 

Yazar Ergin'in "DP’li Fenik’ten CHP’li Berberoğlu’na uzanan çizgi" başlığıyla (26 Temmuz 2018) yayımlanan yazısı şöyle: 

"Bundan tam 68 yıl önce, Milliyet gazetesinin 17 Mayıs 1950 tarihli nüshasında tek sütundan verilen kısa bir haberde aynen şöyle deniliyor:

“Neşriyat suçundan dolayı Sultanahmet Cezaevi’nde mahkûm bulunan Zafer Gazetesi Başmuharriri Mümtaz Faik Fenik’in milletvekili seçilmiş olması sebebiyle serbest bırakılması gerekmektedir. Bunun için Genel Seçim Kurulu’nun resmi neticeyi bildirmesi beklenmektedir. Mümtaz Faik Fenik’in yarın tahliye edileceği sanılmaktadır.”

Şimdi bu tarihten iki buçuk ay öncesine gidelim. Demokrat Parti çizgisindeki Zafer gazetesinin kurucusu ve başyazarı olan Fenik, kaleme aldığı bir yazı nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün verdiği izin üzerine yargılanır ve üç ay hapis cezasına çarptırılır.

Zafer’in 28 Şubat 1950 tarihli nüshası “Mümtaz Faik Fenik Dün Tevkif Olundu” manşetiyle çıkmış. Manşetin altında fötr şapkalı Fenik’i polislerin nezaretinde adliyeden ayrılırken gösteren büyük bir fotoğraf yer alıyor.

Manşetin hemen solunda Fenik’in ‘başmuharrir’ kimliğiyle kaleme aldığı “Allaha Ismarladık” başlıklı yazı iki sütun halinde aşağı doğru sarkıyor. Fenik, yazının sonunda “Hiçbir baskı ve tazyik beni tuttuğum yoldan geri döndüremeyecektir” diye yazıyor.

Demokrat Parti, tek parti rejiminin hapse attığı bu gazeteciye kısa bir süre sonra yapılan genel seçimde sahip çıkar ve Ankara’dan milletvekili adayı gösterir. Necip Fazıl Kısakürek, “Benim Gözümde Menderes” isimli kitabında, Sultanahmet Cezaevi’nde aynı koğuşu paylaştığı Fenik’in kendisine “Mebus seçilerek zindandan kurtulacağını” iddia edip, “Göreceksiniz 300 mebusla geleceğiz” dediğini yazıyor.

Fenik, hapse girdikten iki buçuk ay sonra 14 Mayıs 1950 tarihinde gerçekleştirilen ve ilk kez gerçek anlamda çokpartili demokrasiye geçişin kapısını açan seçimde milletvekili olarak TBMM’ye girmeye hak kazanır.

Milliyet’in 18 Mayıs 1950 tarihli yine tek sütunluk haberi, “Faik Fenik Tahliye Edildi” başlığını taşıyor. Habere göre, Savcı Başyardımcısı Hicabi Dinç, 17 Mayıs sabahı saat 06.30’da cezaevine giderek, gereken tebligatı yapmıştır. Fenik, saat 09.00 gibi Sultanahmet Cezaevi’nden ayrılmış ve kendisini bekleyen Milliyet muhabirine “20’nci asır demokrasisinde artık sun’i usuller yoktur. Her şeye millet iradesi hâkimdir” diye bir demeç de vermiş.

Burada altını çizmemiz gereken nokta şudur: Seçim 14 Mayıs’ta yapıldıktan sonra Fenik’in serbest bırakılması için hiç zaman kaybedilmemiş ve kendisi üç gün sonra 17’sinde tahliye edilmiştir. Fenik, böylelikle TBMM’de 22 Mayıs tarihinde düzenlenen ant içme törenine katılabilmiştir.

Mümtaz Faik Fenik, 1954 seçimlerinde yeniden seçilmiş ve 1957’ye kadar milletvekilliği yapmıştır. Gelgelelim, 1960 ihtilalinden sonra ikinci kez hapse atılarak, Yassıada’da diğer DP’lilerle birlikte yargılanacak ve ancak 1963 yılında çıkarılan afla özgürlüğüne kavuşacaktır

Fenik’in öyküsü, Türkiye’de çokpartili hayata geçilmesiyle birlikte milletvekili dokunulmazlığının yargı tarafından nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin teamülün başlangıcını göstermesi bakımından ilk örnek vakayı oluşturuyor.

Bir diğer vaka, ünlü politikacı Osman Bölükbaşı’nın 1957 yılında dokunulmazlığı kaldırılarak hapse atılmasından sonra yaşanmıştır. Bölükbaşı tutuklanmasından dört ay sonra yapılan 27 Ekim 1957 seçiminde cezaevinden aday olup yeniden Cumhuriyetçi Millet Partisi’nden Kırşehir milletvekili seçilince, yargının aynı yöndeki yorumuyla ‘dokunulmazlık kazandığı’ gerekçesiyle serbest bırakılmıştır.

Bu yorumların dayanağını oluşturan 1950 yılında yürürlükteki 1924 Anayasası’nın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 17’nci maddesinde şöyle denilmekteydi:

“Seçiminden gerek önce ve gerek sonra üstüne suç atılan bir milletvekili Kamutayın (Meclis’in) kararı olmadıkça sanık olarak sorgulanamaz, tutulamaz ve yargılanamaz. Cinayetten suçüstü yakalanma hali bu hükmün dışındadır...”

1924 Anayasası’nın ilgili maddesi, bugünkü Anayasa’nın 83. maddesinin “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclis’in yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır” diyen dördüncü paragrafındaki hükümle büyük ölçüde aynı doğrultudadır.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin İstanbul CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutukluluğunun devamı yönündeki kararı, Anayasa’ya aykırılığının yanı sıra, 1950 yılında Mümtaz Faik Fenik’in tahliyesiyle Türk demokrasisi ve yargısında ilk adımı atılan dokunulmazlık teamülünün de gerisine düşmektedir."