NATO, Ecevit’in düşürülmesinde etkili oldu

NATO, Ecevit’in düşürülmesinde etkili oldu

“Türkiye NATO’dan çıksın mı, çıkmasın mı?” tartışmalarını değerlendiren Nusret Güner Irak’a müdahale ve ‘AB Güvenlik Şemsiyesi’ oluşturulmasında taviz vermemesinin Bülent Ecevit liderliğindeki DSP-ANAP-MHP hükümetinin sonu olduğunu söyledi.

NATO Harekat Başkanlığı'nda plan-proje subaylığı, koramiral rütbesindeyken Deniz Unsur Komutan Yardımcılığı görevinde bulunan, Donanma Komutanlığı döneminde istifa eden emekli Oramiral Nusret Güner, NATO tartışmalarında açıklamalarda bulundu. Güner, NATO'nun bütçesinin çoğunu karşılayan ABD'nin, bundan kurtulmak için Avrupa'daki NATO ülkelerini, harcamalara ortak etmeye çalıştığını savundu. NATO üyesi ülke sayısının 28'e ulaştığını kaydeden Güner,  şunları söyledi:

KARARLAR OY BİRLİĞİYLE: NATO'nun en yüksek karar organları olan Askeri Komite (MC), Savunma Planlama Komitesi (DPC) ve Kuzey Atlantik Konseyi (NAC) bulunur. DPC'de ülke savunma bakanları, NAC'da dışışleri bakanları yılda birkaç kez bir araya gelir. Diğer zamanlarda ise bakanları daimi temsilcileri temsil eder. Bunlara ilave olarak, devlet/hükümet başkanlarının bir araya geldiği zirve toplantıları yapılır.
NATO'nun en yüksek organlarında kararlar daima oy birliğiyle alınır. Yani bir ülke ‘hayır' dedi mi, o karar alınamaz. Örneğin, NATO'nun Libya'ya yapmayı planladığı operasyon için Türkiye dahil tüm NATO ülkeleri ‘evet' demiş olmalı ki, bu plan uygulandı. Eğer Türkiye ‘hayır' demiş olsaydı, bu operasyon yapılamazdı.

ECEVİT HÜKÜMETİ: 2001'de gördüğüm büyük resim şudur: Bülent Ecevit Başbakanlığı'ndaki DSP-ANAP-MHP hükümetinin düşürülmesinde; Irak'a müdahaleyi kabul etmeyerek ABD ile ters düşmesinin yanında, bürokratlarının değerlendirme ve öngörülerine güvenerek; gerek Yunanistan ile ilgili sorunlarda gerekse AB'nin NATO'yu etkisizleştirecek, onun yerine Türkiye'nin üye olmadığı, ancak NATO imkanlarını kullanan bir ‘AB Güvenlik Şemsiyesi' oluşturması konusunda taviz vermemesinin de büyük etkisi olduğudur. Nitekim, AKP hükümeti, gerek Yunanistan ile gerekse AB ile ilişkilerde gelişme sağlayacağı ümidiyle, attığı bazı adımlarla, ABD ve AB ülkelerinin desteğini almış; Batı'da bir bayram havası esmesini sağlayabilmiştir.

NATO TARTIŞMASI: “Türkiye NATO'dan çıksın mı, çıkmasın mı?” sorusuna verilebilecek cavabı etkileyen bir diğer faktör “NATO'ya vediklerimiz, aldıklarımızdan fazla mıdır?” sorusunun cevabıdır. Kore'de şehitler vererek girdiğimiz NATO'dan, aldıklarımız çok daha fazladır. Otomobil yapmaktan bin kat daha zor olduğu kabul edilen bir harp gemisini yüzde 70 yerlilik oranı ile yapabilen bir ülke olmanın kolay olmadığı, bunun arkasında, 50-60 yıllık eğitim, tecrübe, teknolojiye hakimiyet olduğu iyi anlaşılmalıdır. İyi niyetle, atıldığını düşündüğüm ‘Bağımsız Türkiye' sloganı var. Çok güçlü ülkeler bağımsız davranabilir. Bunun için ekonomik ve askeri bakımdan güçlü olmak gerekir. Kendi kendinize yeterli değilseniz, savunmanıza katkı sağlayabilecek bir güvenlik şemsiyesi altına girmeniz strateji kuralıdır.

HANGİ ŞEMSİYE: Burada soru, “Türkiye askeri bakımdan NATO'dan çıksın, ancak hangi şemsiye altına girsin?” Unutulmaması gereken, ‘Bağımsız Türkiye' diyenler, hangi güvenlik şemsiyesi altına girebileceklerini de söylemeli. ABD ve NATO ülkelerinin, herbirinin kendi çıkarlarını ön planda tutmaları doğal. Türkiye'nin de aynı şekilde davranması gerektiği açıktır. Önemli olan milli menfaatlerinizi onlarınkilerle paralel hale getirecek yollar bulmaktır. Rusya/Çin ile müttefik olduğumuz takdirde, bu ülkelerin bizi düşünerek, kendi çıkarlarının aksine davranacağı beklenemez. Bize düşen, milli menfaatlerimize dokunmadıkça her ülkenin çıkarlarına saygı duymaktır.

NATO ÜYESİ YAPILIR: Türkiye'nin, NATO'dan çıkmasını müteakip, Güney Kıbrıs en kısa sürede NATO üyesi yapılır ve Türkiye karşısında, Yunanistan/Kıbrıs Güney Rum Yönetimini değil, NATO'yu bulur. Benim gerek NATO ve gerekse Genelkurmay'da çalıştığım yıllarda, uluslararası ilişkilerimizde konular Dışişleri, MSB, Genelkurmay başta olmak üzere varsa ilgili bakanlıklarla koordine edilirdi. Koordine sonucunda, yapılacaklar nihai olarak Dışişleri tarafından belirlenir, gerektiğinde Dışişleri Bakanı tarafından hükümete sunulurdu. Bu çok önemli, hayati bir devlet geleneği idi.
Dolayısıyla, hiçbir zaman yanlış bir uygulama olmazdı. AKP döneminde, bırakın koordine etmeyi görüş bile alındığını düşünmüyorum. Kıbrıs'ta Annan Planı'nı hatırlayın. Zira sorarlarsa, Genelkurmay Başkanlığı görüş beyan edecek, hükümet bunun aksini yapar da Genelkurmay haklı çıkarsa, millet gerçekleri görecek diye bir endişe olduğunu düşünüyorum.(Sözcü)