ÖZEL | Direnişteki işçiler anlatıyor: 'Aynı gemideyiz' dediler, işten çıkardılar

ÖZEL | Direnişteki işçiler anlatıyor: 'Aynı gemideyiz' dediler, işten çıkardılar

İspanyol sermayesine satılan ambalaj fabrikasında, sendikalı oldukları için işten atılan işçiler direniş başlattı. Direnişteki işçilerden Erkan Gürlü, süreci ve direnişi YURT'a anlattı.

Tolga Kaan Ateşli

Sakarya'nın Söğütlü ilçesi, Soğucak 3. Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan ve daha önce Norm Ambalaj şirketine ait olan şimdiki adıyla Saica Pack fabrikası, 1 Nisan'da İspanyol sermayesine satıldı. Fabrikanın satılmasının ardından gasp edilen haklarını temin etmek için sendikal örgütlenmeye başlayan ambalaj işçilerinden 6'sı, hukuksuz bir biçimde işlerinden atıldı. Atılmaların ardından 'işe geri iade' talebiyle fabrika önünde çadır kurarak direnişe geçen işçiler, fabrikada çalışmaya devam eden arkadaşlarının da yoğun desteğini alıyor. İşçiler atılma gerekçelerini, 'sendikalı olmaları' olarak değerlendiriyor. 

İşten atılan 6 işçiden biri olan Erkan Gürlü, YURT'a konuştu. "Biz işçiyiz. Elbette çalışacağız, üreteceğiz ama hakkımız olanı istemek zorundayız. Biz mücadele etmeden hiçbir patron bize haklarımızı vermez. Sendika üyeliği de bizim anayasal hakkımız. Türkiye'de sendikal örgütlenme oranı çok düşük. Böyle olmaması gerek. İşçi kardeşlerim örgütlensinler; emeklerine, ekmeklerine sahip çıksınlar" diyen Gürlü, şunları aktardı: 

(Direnişteki işçilerden Erkan Gürlü)

"AYNI GEMİDEYİZ EDEBİYATI YAPTILAR"

Biz karton ambalaj işçisiyiz. Ben bu fabrikaya 2014 Eylül ayında geldim. Buranın önceki sahibi Norm Ambalaj'dı. Ben makine ustasıyım. Biz usta vasfında olduğumuz için buraya çağrıldık. Çağrı üzerine gelip başladık, çalışıyorduk, sıkıntımız yok gibiydi. 8-9 ay öncesinde Norm ambalaj satılma aşamasına geldi. Bu aşamada kimi sıkıntılar yaşamaya başladık. Mesela maaşlarımız geç ödendi. Maaşların dışında da yaşadığımız sıkıntılar oldu. Sonra Saica Pack buraya talip olmuş, onu öğrendik. 1-2 yıldır da görüşmeler zaten sürüyormuş. Bize hiçbir bilgi verilmeden 1 Nisan'dan itibaren Saica Pack'a satıldı burası. Biz satıma dair açıklama beklerken, şirkete bağlı Fransız bir yetkili geldi. Fransız yetkili, "Tüm haklarınız bize geçti, bundan sonra beraber çalışacağız. Biz kazanırsak siz de kazanırsınız, biz kazanamazsak siz de kazanamazsınız" gibi söylemlerle bize bir nevi "Aynı gemideyiz" edebiyatı yaptı. Bizde işsiz kalmamak adına, işbaşı yapmak durumunda kaldık. Zaten karşı çıkabileceğimiz bir ortam da kalmamıştı. Satılma işlemi tamamlandıktan sonra bizim bilgimiz oldu. 

Sonrasında yaklaşık 1-2 gün çalıştık, 3'üncü gün bunlar işçilere zorunlu izin vermeye başladılar. Biz de olumsuz bir tablo oluşacağını önceden farkederek zaten aklımızda olan sendikal çalışmaları resmen başlattık. Sendikayı arayıp durumdan haberdar ettik. 21 Nisan'da örgütlenmeye başladık, 23 Nisan'da ise tamamladık. Şu an mavi yakada çalışan 86 kişi var ve biz 79 kişi ile yetkili mecralara başvurabildik sendikalı olarak. Sonrasında yaklaşık bir hafta geçti, Bakanlık'tan patrona kağıt geldi. Patron ise süre kazanmak için itirazda bulundu sendikaya. Oysa aynı sendika Eskişehir'deki fabrikalarında da örgütlü...

Biz iki hafta boyunca baskı altında tutulduk. Benimle beraber sendikal örgütlenmeye öncülük yapan arkadaşlarım; tek tek çağırmalara, tehditlere, cafelerde yapılan gizli toplantılarda "Sakın sendikalı olmayın" gibi ifadelere maruz bırakıldı. Ağırlıklı olarak şuan kendisi de işten atılan genel müdür, "Arkadaşlarınızı yakarsınız, istifa edin, bu işle uğraşmayın" gibi ifadeler kullanıyordu ve sık sık işten atılabileceğimizi dile getiriyordu. Sonraki süreçte biz bunu sendika ile de paylaştık. 21-22 Mayıs gibi müdür de dahil 6 beyaz yakalıyı işten çıkardılar. 29 Mayıs'ta da beni işten çıkardılar. 

İşten çıkarmalar esnasında önümüze bizim adımıza düzenlenmiş bir belge sundular. "Ailevi sebeplerden ve paraya ihtiyacım olduğundan dolayı kıdem tazminatımın verilmesini istiyorum" gibi beyanlar bulunuyordu kağıtta ve "Bunu noter huzurunda imzalayıp bize gönderin" dediler.

"DİRENİŞE BAŞLAMASAYDIK DAHA FAZLA İŞÇİYİ ATACAKLARDI"

Bu saçma belgeyle kapı önünde konulduk. Kartlarımız alınıp, tek tek dışarı çıkarıldık... Arabayla bizi Karasu yoluna çıkarıp orada bıraktılar. Bunun yapılma nedeni ise aşikar: Fabrika önünde atılan işçilerin bir arada olmasını, toplanmasını istemediler. Kendilerince önlem aldılar... Biz arkadaşlarımızla haberleşip hemen durumu sendikaya ulaştırdık. Sendikadan arkadaşlarımız da geldi ve o an itibariyle direnişe başladık. Ertesi gün de normal çıkışlarımızı evlerimize gönderdiler. 'İş yokluğu, ekonomik sebepler' gibi uydurma bahaneler yazıyordu çıkış kağıtlarında. Genel müdür ve sendikanın yaptığı görüşmelerde atılmaların devam edeceği ve bu konuda patron tarafından geri adım atılmayacağı dile getirildi. Biz burada 2 gün içerisinde büyük bir eylem yaptık. Eğer biz burada direnişe başlamasaydık, daha fazla işçi işten atılacaktı. Ben bunun yegane nedeninin sendikalı olmamız olduğunu düşünüyorum. 

"İSTEDİĞİMİZ TEK ŞEY İŞİMİZE GERİ DÖNMEK"

Şu an 25. günümüzdeyiz. Bayramdan sonra da çadırımızı kurduk. Sendikal örgütlenmeden asla geri adım atmıyoruz. İçeride çalışan onlarca arkadaşımız var. Vardiya giriş ve çıkışlarında sürekli yanımızdalar. Her türlü maddi ve manevi desteği sağlıyorlar. Biz burada kazanım sağlayana kadar kalacağız, direnmeye devam edeceğiz. Bizim istediğimiz tek şey; işimize geri dönmek. Arabuluculuk safhası bittiğinde taleplerimiz hala karşılanmamış olursa, eylemlerimizi daha büyük ölçekte, büyük sayılarla yapacağız. 

"SONUNA KADAR MÜCADELE ETMEZSEN BENİM KOCAM OLAMAZSIN"

Biz direnişe başladığımız gün, ben hanımın tepkisinden çok korkuyordum. Ben yirmi yıldır evliyim. Sonuçta bizde her zaman altın kural; "Tamam karıcığım"dır. O gün beni ağlattı. "Eğer 10-20 bin liraya tamah edip, patronların yaptığı bu terbiyesizliği kabul edersen, bu eve bir daha giremezsin; sonuna kadar mücadele etmezsen benim kocam olamazsın" dedi. Arkadaşlarım da bizi ziyarete gelmişlerdi eve ve ben onların da yanında gözyaşlarımı tutamadım. 

"KENDİ ÇOCUKLARI 'DÜŞMANIMIZ' DEDİKLERİ AMERİKA'DA OKUYOR"

Çok açık konuşacağım: Dünya çapında en çok ezilenler; işçiler. Ben 24 yıldır çalışıyorum, 20 yıldır ustayım. Maaşım benim cebime girmeden devlet benden vergi alıyorsa, başka da söylenecek bir şey yoktur. Rezidanslar, fabrikalar işletiyorlar... Onlardan vergi kesilmezken benim ücretim peşin olarak kesiliyorsa, biz kesinlikle ezileniz. Ama bu çarkın böyle dönmemesi lazım. Bir başkaldırı şart. Görüyorsunuz başka türlü olmuyor, olmayacak da... Ben artık ezilen olmak istemiyorum. Zaten yıllardır benim sırtımdan patronlar para kazanıyor. Bizlere reva görülen ücretler, kesinlikle hakkımız olan değil. Siyasetçiler hep söylüyorlar ya "2 bin lira asgari ücret çok fazla", tamam da sen kendi maaşına hiç bakıyor musun? Biz seni seçiyoruz, seçtiğimiz gibi indirmesini de biliriz. Ben sendikalı olmak istiyorsam bunu çocuklarım için istiyorum. Kendi çocukları "Düşmanımız" dedikleri Amerikalarda okuyorlar. Gelinleri, kızları oralarda doğum yapıyorlar... Benim çocuklarım devlet hastanesinde doğdu. Neden? Çünkü ben işçiyim...

"İŞÇİ KARDEŞLERİM ÖRGÜTLENSİNLER"

Biz işçiyiz. Elbette çalışacağız, üreteceğiz ama hakkımız olanı istemek zorundayız. Biz mücadele etmeden hiçbir patron bize haklarımızı vermez. Sendika üyeliği de bizim anayasal hakkımız. Türkiye'de sendikal örgütlenme oranı çok düşük. Böyle olmaması gerek. İşçi kardeşlerim örgütlensinler; emeklerine, ekmeklerine sahip çıksınlar.