ÖZEL | Müslüman Kardeşler zihniyeti, Doğu Akdeniz krizinin nedeni

ÖZEL | Müslüman Kardeşler zihniyeti, Doğu Akdeniz krizinin nedeni

Doğu Akdeniz’de yapılan bir araştırmaya göre son 40 yılın en büyük doğalgaz rezervi, yaklaşık olarak 1,7 milyar varil petrol ve 122 trilyon fit küp gaz olduğunun tespit edilmesiyle bölgede adeta enerji savaşları başladı.

Zehra Firdevsoğlu

2002’de Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini yürüten, Kıbrıs tarihi ve sorunu ile Türk-Yunan ilişkileri ve genel olarak Türk dış politikası sorunları ile ilgili kitapları, yurt içinde ve yurt dışında basılmış bilimsel makaleleri bulunan Profesör Doktor Şükrü Sina Gürel Doğu Akdeniz’e neler yaşandığını ve olaylara nasıl bakılması gerektiğini YURT’a anlattı.

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun araştırmalarına göre, Doğu Akdeniz’de ciddi bir doğalgaz rezervi bulundu. Bu potansiyelin fark edilmesiyle, bölge ülkelerinin yanı sıra dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin ve enerji ihtiyacı yüksek devletlerin de dikkatleri buraya yönelmiş durumda. Hal böyle iken bölgede yeni bir mücadele ve kriz alanı daha oluşmuş oldu. Başta Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs gibi bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası enerji şirketlerinden tutun küresel güçlere kadar birçok aktör çeşitli politikalar ve ittifaklar oluşturuyor.

Komşu ülkelerle birçok sorun yaşayan ve neredeyse hiç dostu kalmayan Türkiye açısından durum büyük bir kriz halini almaya devam ediyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Yunanistan ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını yok saymaları krizi daha da tırmandırıyor. Yunanistan ve GKRY’nin Avrupa Birliği üyesi olması nedeniyle AB de bir anlamda konuya müdahil olmuş durumda. GKRY’nin tek taraflı olarak, KKTC’den görüş alınmadan ilan ettiği "Münhasır Ekonomik Bölge" konusunda Türkiye karşı çıkarak Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin de haklarının olduğunu düşünüyor.

Konuyu YURT’a değerlendiren eski Dış İşleri Bakanı Profesör Doktor Şükrü Sina Gürel, Doğu Akdeniz’de neler olduğunu, nasıl politika izlenmesi gerektiğini anlattı.

Doğu Akdeniz’de neler yaşanıyor kabaca bahseder misiniz?

Uzun zamandır söylediğimiz bir şey var. Artık bu Kıbrıs konusunda fiilen çözüm sağlanmıştır. Çünkü iki devlet oluştu ve iki devletli bir çözümden başka da çare yok. Dolayısıyla önce bunu saptamak lazım. Hala KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ‘federasyondan başka bir şey görüşmem’ ısrarı boşa çıkartılmaktadır. Hem Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından hem de artık bunun farkına varan Kıbrıs Türk halkı tarafından. Son hükümet değişikliğiyle hükümet de bu görüşe gelmiştir. Öncelikle bunu saptamak lazım. Ondan sonra da konuya hem Türk halkının hem de KKTC halkının ortak çıkarları açısından bakmak lazım. Ama bunu yaparken de KKTC’nin devlet olduğunu Türkiye’yi yönetenlerin de tekrar hatırlaması gerekir. Bunu söylerken KKTC bırakın kendi başına karar alsın da demek istemiyorum. Ortada bir hak iddiamız ve hakkımız olduğuna göre bunu Kıbrıs Türk halkıyla da ortaklaşa belirlemek ve paylaşmak niyetimiz olduğuna göre bizim düzenlemelerimizi mutlaka KKTC ile birlikte yapmamız gerekiyor.

İki görüş var tabii. Biri Türkiye’nin 2004’ten beri gerçekleştirdiği bir kıta sahanlığı belirleme işinin yeterli olduğu görüşü var bizim Dışişleri Bakanlığımızda. Bunun yanı sıra mutlaka bir ‘Münhasır Ekonomik Bölge’ ilan etmek gerektiğini savunanlar da var. Ben onlardan biriyim. Nedenine gelince Münhasır Ekonomik Bölge bizim KKTC ile yapacağımız bir anlaşma bir düzenlemeyle saptayabileceğimiz bir hak bölgesi. Ve bunu bir an önce yapmamız gerekiyor. Çünkü Akdeniz’de bir iki bölge kaldı münhasır bölge ilan etmemiş olan. Onlardan biri de biziz. Dolayısıyla bir an önce yapılması gerekiyor. Tabii bu mesele Ortadoğu’daki diğer meselelerle iç içe geçmiş durumda.

> Ortadoğu politikası ile Kıbrıs meselesinin alakasını anlatır mısınız?

Türkiye maalesef Mısır’ı itti. Suriye’nin meşru yönetimiyle karşıt halde. Bu arada Suriye’de kendisine ve bölgede yabancı güçlere ve İsrail’e hizmet etmek üzere kurulan bir takım yeni oluşumlara yani Kuzey Suriye’deki YPG bölgesine, ABD ile bir çözüm aramakta ısrar ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin karşısında hem Suriye’deki yönetim var hem de Washington, Kahire, Tel Aviv, Riyad ve BAE ekseni var. Bu eksen içerisinde Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Mısır ve İsrail’le işbirliği içerisinde. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de bir takım avantajlar sağlamış durumda. Bizim karşımızdaki bu Doğu Akdeniz cephesini bölebilmemiz yıkabilmemiz onlara karşı hem Kıbrıs hem de Türk halkının haklarını savunabilmemiz için mutlaka Ortadoğu politikasının gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve Ortadoğu politikalarını artık Müslüman kardeşler zihniyetinden uzak götürmeye başlamamız gerekiyor. İşin anahtarı burada.

> Peki kısa vadede bunu gerçekleştirebilecek miyiz? Komşularla sıfır sorun politikasından sıfır komşu politikasına geldik. Bu dış politika şekli ile bir kazanım elde edilebilir mi?

Bence bütün Ortadoğu politikamızın yeniden gözden geçirilmesinin anahtarı ve Doğu Akdeniz’de durumumuzu sağlamlaştırmamızın anahtarı artık dış politikayı belirleme yöntemlerinin değiştirilmesinden geçiyor. Yani dış politika kişisel bir mesele değildir. Kişisel mesele olarak bakılınca işte bu kadar karmaşık bir hale geliyor. Ve çıkarlarımız göz ardı ediliyor. Dış politika kişisel kinlerin anlaşmazlıkların hesaba katıldığı değil ulusal çıkarların hesaba katıldığı bir alan olmalıdır. Ve bu gerçeği artık Türkiye’yi yönetenlerin görmesi gerekir.

> Mevlüt Çavuşoğlu sizin de bahsettiğiniz ulusal çıkarların düşünülmesi minvalinde adımlar atacak politika geliştirebilir mi?

Bence buradaki anahtar da Tayyip Erdoğan’ın saldırış ve dış politikaya yaklaşımıdır.