ÖZEL | Orhan Aydın'dan Nâzım Hikmet ve Aziz Nesin yasağına tepki: Faşizmdir!

ÖZEL | Orhan Aydın'dan Nâzım Hikmet ve Aziz Nesin yasağına tepki: Faşizmdir!

Amasya ve Erzincan'da Nâzım Hikmet oyununa getirilen yasaklamanın ardından, bir yasaklama da Giresun'da Aziz Nesin'in 'Toros Canavarı' oyununa geldi. Usta tiyatrocu Orhan Aydın, süreci YURT'a değerlendirdi.

Tolga Kaan Ateşli

Oyun Sandalı ekibi tarafından Cansu Fırıncı'nın tek kişilik performansıyla sahnelenen ve komünist şair Nâzım Hikmet'in 'Taranta Babu'ya Maktuplar' eserinden uyarlanan 'Taranta Babu' oyununun Amasya ve Erzincan'da yasaklanmasının ardından; bir yasaklama da Aziz Nesin'in Toros Canavarı oyununa geldi. Giresun Valiliği, Giresun Halkevi tarafından düzenlenecek organizasyonda, Aziz Nesin'in 'Toros Canavarı' oyunu için Kaymakamlık'tan çıkan izni gerekçe göstermeden iptal etti.

Sansüre tepkiler büyürken bir tepki de usta tiyatrocu Orhan Aydın'dan geldi. "Görülüyor ki aydınlanmanın önde gidenlerinden ve ülke halkının yoğun biçimde ilgisini gösterdiğini gördüğümüz tiyatroya karşı, AKP gericiliğinin büyük bir düşmanlığı var" diyen Aydın, "Yasağa ve yasakçılığa karşı, sanata ve sanatçı karşıtlığına karşı insanlar konuşmalılar, seslerini yükseltmeliler ve güç birliği yapmalılardır. Bunu önce kendisine 'Sanatçıyım' diyen dostlarım, aydınlar, yazarlar becerebilmelidir" dedi.

YURT'a konuşan usta oyuncu şunları söyledi:

'GERİCİLİĞİN HAYATA VE SANATA DÜŞMANLIĞI'

Bu yasaklar önce Nâzım Hikmet'in aynı adlı şiirinden uyarlanan ve benim de öğrencim olan Cansu Fırıncı'nın oynadığı 'Taranta Babu' oyunu ile başladı. Yaklaşık bir ay önce Amasya'da, 3 gün önce de Erzincan'da yasaklandı. Erzincan'daki olay ilginçti. Oyunu oynayabilmek için yalnızca Müftülüğe bağlı bir salon var ve bunun için Emniyet Müdürlüğü'ne, Valiliğe başvuruyorsunuz. Kaldı ki bunlar çok geçmişte kaldı. 12 Mart ve 12 Eylül sürecinde yaşıyorduk ve ardından bir yasa çıktı. Valinin, emniyet müdürünün ya da herhangi bir yazarın, çizerin, herhangi bir yetkilinin; herhangi bir oyunu değerlendirmek gibi, metnini okumak gibi bir yetkisi yok. Erzincan'daki durumda, oyunun oynanabilmesi için her yol denenmiş. Emniyet ve Valilik'ten izin alınınca, Müftü oyun metnini istemiş arkadaşlarımdan. Oyun gönderilince, oyunun ismi Nâzım Hikmet'in şiirleri olunca da; bütün yaz salonun dolu olduğu söylenmiş. Bu bir yasakçılık... 12 Mart ve 12 Eylül süreçlerinde de gördüğümüz gibi açık bir yasakçılık. Benim her zaman söylediğim gibi sanata ve hayata gericiliğin yaptığı temel düşmanlıktır bu.

'KİMSENİN HADDİNE DEĞİL'

Aynı gericiliğin, sanata ve hayata bakışındaki bir diğer işaret de; Aziz Nesin gibi bu coğrafyada hiç kimsenin yazdıklarının, söylediklerinin hiçbir kelimesini yasaklaması haddine olmayan bir yazarın, Nâzım gibi aydınlanmanın yolundan yürümüş bir sanatçının, gördüklerinin, yazdıklarının, hayata kattıklarının hepsinin sahibi olan bir yazarın; devlet ve şehir tiyatroları tarafından bile oynanmış olan 'Toros Canavarı' oyununun Giresun'da Vali tarafından yasaklanmış olmasıdır.

'AÇIKÇA FAŞİZMDİR, BUNU REDDEDİYORUM!'

Görülüyor ki aydınlanmanın önde gidenlerinden ve ülke halkının yoğun biçimde ilgisini gösterdiğini gördüğümüz tiyatroya karşı, AKP gericiliğinin büyük bir düşmanlığı var. Eğer biz sanatçılar, sanatseverler bu düşmanlığın önünü kesmezsek, önümüzdeki süreç itibariyle göreceğiz ki yasaklar çoğalacak. Dolayısıyla Giresun'da yaşanan durum, Giresun Halkevi'nin organize ettiği oyunu yasaklamak, Amasya ve Erzincan'da Nâzım Hikmet'in Taranta Babu'sunu yasaklamak ile aynı ve açıkça faşizmdir. Bunu reddediyorum!

'YALNIZCA SANATA DEĞİL DÜŞÜNCEYE SANSÜR'

Şu an için parlamentodaki dostlarımız aracılığıyla, bu gibi konuları gündeme getirtip soru önergeleri verebiliyoruz. Çünkü yasa tanımaz bir süreç bu. Daha doğrusu 2010'dan beri yaşadığımız bu zaman dilimi, yasa tanımazlıklarla hayat vermeye çalıştı AKP'ye, her boyutuyla. Hayatın diğer alanlarında, sanat alanlarında da elbette sözcüsü olduğum Sanatçılar Girişimi'nin de gündeminde. Yalnız bunlarla da olmuyor ki... Düşünce özgürlüğünün önünde de büyük yasaklar, engeller var. Biliyorsunuz "6 yaşında çocukla evlenilebilir" diye fetva verenlere dava açılmıyor, ama bunu eleştirenlere, kınayanlara davalar açılıyor, ceza verilebiliyor. Bütün bunlar yargının nasıl ve kimler tarafından güdüldüğünün, bağımsız olmadığının, eşitlikçi ve özgürlükçü olmadığının göstergesi. Şunu da sorgulamak gerekiyor; yasaklara yalnızca bu ülkenin sanatçılarının gücü yeter mi? Bütün bir ülke olarak da toplumca reaksiyon göstermek gerekiyor. Hem sanat ve sanatçı düşmanlığına, hem de düşünce özgürlüğünün karşısında şekillenen yasakçılığa karşı birlikte bir mücadele örmek gerekiyor. Yoksa giderek bu ülke insanlığı yalnızlaşır ve de kültür ve sanat alanındaki bu yasakçılar bizi çok daha geri bir noktaya savurur. 

Sansür ve yasakçılığa karşı birlikte mücadele çağrısı yapan Orhan Aydın, sözlerini şöyle sonlandırdı: 

Net bir biçimiyle şunu söylemek gerekiyor ki; susmanın vakti değildir. Herkes konuşmalıdır. Yasağa ve yasakçılığa karşı, sanata ve sanatçı karşıtlığına karşı insanlar konuşmalılar, seslerini yükseltmeliler ve güç birliği yapmalılardır. Bunu önce kendisine "Sanatçıyım" diyen dostlarım, aydınlar, yazarlar becerebilmelidir.