Yunan hukukçu yangını yazdı: 88 kişiyi imar barışı, rant ve yolsuzluk öldürdü!

Yunan hukukçu yangını yazdı: 88 kişiyi imar barışı, rant ve yolsuzluk öldürdü!

Yunan hukukçu Ioannis Glinavos, ülkesinde önüne geçilemeyen orman yangınlarını sistematik bir çerçeveye oturttu: Yunanistan'da, biraz çalıyı temizleyip veya bir ormanın bir kısmını kesip bir binanın temelini atabilir, rüşvet vererek kamu hizmetleri için bağlantıyı çekebilir ve sonra da, yasadışı binalar için çoğunlukla genel seçim öncesi çıkarılan affı bekleyebilirsiniz. Bu, talancı bir devlet ile suç ortaklığı yapan bir halkı birbirine bağlayan, kurumsallaşmış bir trajedi.

Yunanistan’da en az 88 kişinin hayatını kaybettiği büyük yangının ardından, ülkedeki imar ve şehircilik politikaları da sorgulanıyor. Londra’daki Westminster Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Yunan hukukçu Ioannis Glinavos, ülkenin her seçim öncesi ‘imar barışı’ çıkarma geleneğine ve inşaat sektöründeki yaygın yolsuzluğa dikkat çekti.

The Independent gazetesi için çarpıcı bir makale kaleme alan Glinavos, “Batı Avrupa’da, önce gerekli izinleri almadan inşaat yapmak genellikle mümkün değildir” deyip şöyle devam etti: “Fakat Yunanistan’da, biraz çalıyı temizleyip veya bir ormanın bir kısmını kesip bir binanın temelini atabilir, yerel yetkililere rüşvet vererek kamu hizmetleri için bağlantıyı çekebilir ve sonra da, yasadışı binalar için düzenli olarak, çoğunlukla da bir genel seçim yaklaşırken çıkarılan affı bekleyebilirsiniz” dedi.

Glinavos, “Orman yanıyor, insanlar ölüyor, inşaatçılar inşa ediyor ve oylar kazanılıyor” ifadelerini kullandı; “Kıvılcım nasıl çakmış olursa olsun, Yunanistan’ın korkunç trajedisinin kaynağı takdir-i ilahi değil. Bu trajedi, oy avcılığına çıkan sahtekâr bir siyasi sınıfın, para kazanan inşaatçıların, el altından verilen rüşvetin sonucu. Bu, talancı bir devlet ile suç ortağı olan bir halkı birbirine bağlayan, kurumsallaşmış bir trajedi” tespitini yaptı.

Yunan hukuçunun makalesi şöyle:

‘HUKUKSUZLUKTA MEVZUAT ETKİSİNİ KAYBEDİYOR’

“Kontrol altına alınamayan yangınların Atina’nın çevresindeki sahil kasabalarını ve banliyöleri vurmasının ardından, yıkımın fotoğrafları, geride kalan tahribatın ve ölümlerin izini sürüyor. Dünya haklı olarak şoke oldu. Fakat genelde daha küçük olmakla ve daha az sayıda ölümle sonuçlanmakla beraber, yangınlar Yunanistan’da yaz mevsimlerinin gayet sıradan, rahatsız edici ama öngörülebilir olayları olarak görülüyor.

Bu yangınlara genellikle teslimiyetle yanıt veriliyordu ve nihayetinde bir tanesi, devasa büyüklükte bir trajediye yol açtı. Aşağıda yazacaklarım, Yunanistan’a özgü bir trajediyi kısaca anlamanızı sağlayabilir.

Yunanistan, bir Avrupa Birliği üyesi ve kalkınmış bir ekonomi olmasına rağmen, daha az gelişmiş ülkelerde bulunan çok sayıda kurumsal eksiklikliği ve kültürel özelliği sergiliyor. Büyük, merkezden kontrol edilen bir devlet (Yunanistan’daki gibi) güvenli bir istihdam kaynağı olabilir. Fakat genellikle, son derece verimsizdir.

Devlet gücü yanlış uygulandığında, işlerin meşru yollardan görülmesini engeller ve hukuksuzluk ile bir gölge ekonominin hüküm sürdüğü toplumlarda, mevzuatın fazla etkisi yoktur. Büyük ama zayıf devletlerin mirasından dolayı sorunlar yaşayan eski komünist ülkelere bakın. Yunanistan hiçbir zaman Sovyet blokunun parçası olmamış olabilir fakat peş peşe gelen zayıf hükümetler, ülkenin az gelişmişliğini yanlış yollardan ele alarak, batı Avrupa’da görülmeyen ama doğuda yaygın olan bir dizi çarpıklığa yol açtı.

Yunanistan’ın sorunlu kalkınma biçimi bu tür bir faciaya katkı sağladı mı? Kısa yanıt, evet. Yunanistan’ın birçok bölgesinin nasıl olup da her yıl alevler içinde kaldığının izahatı, sadece kötü ekolojik yönetim, inşaat standartları, yangın önleme yöntemleri ve itfaiyecilik kapasitesi ile ilgili değil. Bu sorunun yanıtı, hukukta ve hukukun üstünlüğünde yatıyor.

SİSTEMSİZLİK VE YOLSUZLUK İNŞAAT FIRSATI SANILIYOR

Yunanistan’da, tarım veya orman arazisi olarak sınıflandırılan çok miktarda kullanılmayan toprak bulunuyor. Yunanistan, karmaşık, köhneleşmiş ve tamamlanmamış bir tapu sistemine sahip; tapu sicili (veya kadastro) yaratma çabaları 2000’lerin başından beri sürüyor ve hâlâ tamamlanmaya yaklaşmış bile değil. Buna, tapu sicil ofisleri, ormancılık komisyonları ve ilgili devlet ofislerindeki son derece yaygın yolsuzluğu da ekleyin; toplamda ortaya, gayrımenkul geliştirme fırsatı çıkıyor.

Batı Avrupa’da, önce gerekli izinleri almadan inşaat yapmak genellikle mümkün değildir. Bunu izinsiz yapmaya çalışanlar çoğunlukla tespit edilir, durdurulur, para cezası alır ve hatta, yaptıkları inşaatı değiştirmek veya ortadan kaldırmak durumunda bırakılır. Yasadışı inşaatın yasal ve mali sonuçlarının büyüklüğü, bunun çok sınırlı bir sorun olmasını sağlar.

SON İMAR AFFI ‘PARA GETİRECEK’ DİYE ALKIŞLANDI…

Fakat Yunanistan’da, biraz çalıyı temizleyip veya bir ormanın bir kısmını kesip bir binanın temelini atabilir, yerel yetkililere rüşvet vererek kamu hizmetleri için bağlantıyı çekebilir ve sonra da, yasadışı binalar için düzenli olarak, çoğunlukla da bir genel seçim yaklaşırken çıkarılan affı bekleyebilirsiniz. Son yasallaştırma çabası (af), ekoloji yönetimi ve yangın güvenliği gibi alanlardaki sonuçları dikkate alınmaksızın bir kâr elde etme girişimi olarak alkışlanmıştı. Girişimciler işte orman yangınlarından bu şekilde faydalanıyor; yangın, onların erişim olmayan, çoğunlukla kendilerinin sahibi de olmadıkları bölgelerde, kuralları dikkate almadan inşaat yapmalarının önündeki engeli kaldırıyor. Orman yanıyor, insanlar ölüyor, inşaatçılar inşa ediyor ve oylar kazanılıyor.

İMAR AFFININ BAHANESİ NE?

Siyasi sınıf böylesi bir yasadışılığı hangi gerekçelerle meşrulaştırabilir? Bilinen bahaneler şöyle: Yasadışı inşaatlar, şehrin eteklerinde yaşayan yoksullar tarafından inşa edilen aile evleri. Bu, köhneleşmiş imar yasalarının kaçınılmaz bir sonucu ve dolayısıyla hata devletin (tabii ki önceki hükümetlerin). Bu argümana göre, af yasası, devletin yıllardır tolere ettiği mevcut durumları yasal hale getiriyor ve bunu yapmamak adaletsizlik olurdu… Bu inşaatların birçoğunun favelalar değil de, havuzlu villalar olduğunu ise unutun…

ŞABLON HEP AYNI

Bu son yangının kundaklama sonucunda mı yoksa kazara mı çıktığını henüz bilmiyoruz. Fakat kabul edilip değiştirilmesi gereken bir şablona uyduğunu biliyoruz. Sözgelimi, 2007’de de yangınlar Peloponez’i (Mora Yarımadası) vurmuş, çok sayıda can kaybı yaşanmış ve kundakçılar olduğu belirtilen kişiler için arama başlatılmıştı.

TALANCI DEVLETLE SUÇ ORTAKLIĞI

Kıvılcım nasıl çakmış olursa olsun, Yunanistan’ın korkunç trajedisinin kaynağı takdir-i ilahi değil. Bu trajedi, oy avcılığına çıkan sahtekâr bir siyasi sınıfın, para kazanan inşaatçıların, el altından verilen rüşvetin sonucu. Bu, talancı bir devlet ile suç ortaklığı yapan bir halkı birbirine bağlayan, kurumsallaşmış bir trajedi.

Kaybedilen hayatları küçümsemiyorum veya mağdurları kendi ölümlerinden sorumlu tutmuyorum. Fakat eğer Yunan halkı suçlayacak birini arıyorsa, yetersiz yangın engelleme önlemlerine, sorunlu teçhizata, miskin tepkilere ve hatta (medya ile hükümetin sıklıkla iddia ettiği gibi) sabotajcılara veya yabancı casuslara bakmamalı. Aynaya bakmalılar. Yunan devleti, trajedilerin tekrarlanmasına yol açan hukuksuzluğu tolere etti, affetti ve ödüllendirdi. Yunan toplumu bu durumu ilgisizlikle izledi. Artık buna son verilmesinin vakti geldi.”