Güney cephesinde yeni bir şey var!

''Olağandışı'' ya da ''olağanüstü'' şeyler çok sık tekrarlanırsa, doğal olarak olağanlaşırlar. Olaylar ne kadar yakıcı ne kadar acı olursa olsun, bir süre sonra bu olaylarla karşı karşıya olanları duyarsızlaştırır. Bir çeşit ''aşılama'' gibi, insanlar maruz kaldıkları tedirgin edici, yıpratıcı şeylere ''normal gözle'' bakmaya başlarlar.
Bizim yaşadığımız coğrafyada olup bitenler buna en iyi örnektir.
Yıllardır hem içte hem dışta, bir çeşit savaş koşullarında yaşıyoruz. Kendi dağlarımızı bombalıyor, kendi kentlerimizi yakıp yıkıyor, kendi insanlarımızı biteviye öldürüyoruz. Bir bölümümüz alışveriş merkezlerini, belediye otobüslerini bombalayıp yakıyor, masum insanlar kavrularak ölüyor; Diğer bölümümüz öldürdüğü vatandaşın cesedini aracının arkasına bağlayıp sürüklüyor.
En acımasız, en kanlı cinayetlere alıştık. Kadınlarımızı öldürüyorlar. Kurşunluyorlar, bıçaklıyorlar. Baltalıyorlar. İç çekerek seyrediyoruz.
Kentlerimiz çoluk çocuk mültecilerle dolu. Yöneticilerimiz onları ne yapacaklarını bilmiyorlar. Biz de trafik ışıklarında duran araçlardan dilenenlere para versek mi vermesek mi ikircikliğiyle kıvranıyoruz.
Allah aşkına, bunlar olağan şeyler mi?
Bir seçime gidiyoruz. Halkımız hiç bir partiyi tek başına iktidara layık görmüyor. Muktedirler 5 ay sonra seçimleri yeniliyorlar. Bu arada bombalar patlıyor, kitle kıyımları oluyor. Gencecik çocuklar toprağa düşüyor. Basına, TV'lere baskılar geliyor. ''Beyaz Toros'' tehditleri Başbakanın ağzından, ''kaos'' tehditleri Cumhurbaşkanının ağzından düşmüyor. Halkımız korkuyor, yılıyor, 13 yıldır iktidarda olan partiye, yenilenen seçimlerde, ''gel bizi kurtar'' diye %49 oy veriyor.
Kuzum bunlar olağan şeyler mi?
Bizi kaostan kurtarıp selamete ulaştıracak, eskimeyen ve değişmeyen yöneticilerimiz, Güney sınırımızda sürüp giden ve muktedirlerimizin basiretli(!) politikaları sonucu sapına kadar içinde olduğumuz savaş yangınına bir bidon benzin döküyor.
Yüz yıllardır aramızda, coğrafi zorunlulukların getirdiği yakın ama soğuk ve resmi bir ilişkimizin olduğu Kuzey komşumuzun Güney komşumuzda konuşlanan bir uçağını vuruveriyoruz. İşte şimdi ''Güney Cephesinde Yeni Bir Şey Oluyor''.
Erich Mario Remarque'ın savaşın yanlışlığını ve çirkinliğini anlatan şaheseri, ''garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok''a nazire bir şeyler oluyor, savaş tamtamları çalıyor.
Bunlar olağan şeyler mi ey dostlar?
''Buna da alışır mıyız acaba?'' diye düşünüyorum.  Bir kaç gün belirsizlikten, ürktükten, endişelendikten sonra buna da alışır, ''bize bişey olmaz abi'' diye kendimize döner miyiz?
Hani bazı filmlerde ve dizilerde, başlarken ya da sonunda şöyle bir yazı çıkar ya: 'Bu filmdeki kişi, kurum ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve kurumlarla benzerlikler tesadüfidir''.
İşte ben de izlediğim haberlerin başında ya da sonunda böyle bir uyarı çıkmasını bekliyorum. Gerçek dünyanın bu olmadığını duymak istiyorum.
NOT: Can Dündar ve Erdem Gül kardeşlerimin ''iyi gazetecilik yaptıkları'' için tutuklanmalarını şiddetle kınıyorum. Daha bu yazdıklarımın mürekkebi kurumadan, Diyarbakır Baro Başkanı ve iki Polis kardeşim, Memleketin ortasında, herkesin gözü önünde öldürüldü. Rahmetler diliyorum.
Bu da mı olağan ey insafsızlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar