Her şeyin başı

14 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimine, iktidarla birlikte (hatta onlardan daha fazla) ülkemizin darbelerden çok çekmiş emekçi, üretici, aydın kesimi şiddetli bir tepki gösterdi. Atatürk’ün ''Söz konusu vatansa gerisi teferruattır'' düşüncesi, başta CHP olmak üzere tüm muhalif unsurlara düstur oldu. (MHP'yi muhalifler arasında görmüyorum. O AKP'nin  ''Mütemmim cüzü'' (tamamlayıcı parçası)dür.
Bu minval üzere şahsen, CHP Genel Başkanı'nın Tayyip Bey'in daveti üzerine Cumhurbaşkanlığı sarayına gitmesine olumlu baktım.(Tabii TBMM'nde yer alan, seçilmiş HDP yönetiminin çağrılı olmamasını hiç içime sindiremedim).
Aynı şekilde 7 Ağustosta, Yenikapı'da Cumhurbaşkanlığınca düzenlenen mitinge de hem CHP'nin hem de diğer sol muhalefetin katılmasını kendimce destekledim.
Mitingin bir AKP mitingine dönüşmesi, Tayyip Bey'in Cumhurbaşkanından çok, bu partinin ''kadir-i mutlak'' Genel Başkanı olduğunu fütursuzca sergilemesi bile beni  bu katılımların doğru olduğu düşüncesinden döndüremedi.
O günden bu yana basında, görsel medyada bir ''milli mutabakat'' ya da ''ulusal uzlaşma'' şarkısı terennüm ediliyor. İktidarın büyük başları, başta Tayyip Bey olmak üzere, tüm muhalefet unsurlarını bu çadırın içine davet ediyor.
Davete inanan CHP'liler de var. Geçenlerde İstanbul Milletvekili Gürsel Bey işi daha da ileri götürüp ''bir milli mutabakat hükümeti kurulmalıdır'' dedi. Buna başka milletvekillerinden de destek geldi. Her halde ''bu arada biz de bir bakanlık kaparız'' diye düşünenler de var.
Biraz argo olacak ama bu milli mutabakat ''ayağına'' AKP iktidarı, (tabii Tayyip Bey'in emirleri ile), ''FETÖ'cüleri devletten tasfiye ediyoruz'' gerekçesi ile önüne geleni, Nasrettin Hoca'nın ''şuna değdi, şuna değmedi'' fıkrasındaki gibi görevden alıyor, işinden-aşından ediyor. Yetmiyor tutukluyor, cezaevlerine atıyor. Gazeteciler, akademisyenler, her kesimden muhalifler derdest ediliyor.
Ülke kaynıyor. CHP lideri Kemal Bey ''fırsattan istifade etmeye çalışmayın. Hukuk içinde kalın'' diye uyarıyor. Örnek veriyorum,  Meclise torba yasa tasarısı geliyor. OHAL kanunu gereği görevden alınan Belediye Başkaları yerine Kayyım atanması maddesi bu itiraz göz önüne alınarak yasadan çıkartılıyor. Üç gün sonra o hüküm KHK ile Bakanlar Kurulu kararı ile yasalaşıyor.
Bu küçük bir örnekti. Tayyip Bey'in anladığı ''Milli Mutabakat'' , ''Ben ne dersem o olacak'' mutabakatıdır. En son Adli Yılın açılışını Cumhurbaşkanlığı sarayında yapma dayatması, bütün ''Yüksek Yargıçları''(!) ayağa kaldırması nasıl bir uzlaşma istediğinin göstergesidir. İstediği ''Milli mutabakat'' değil ,''kayıtsız itaattir''.
Bunu biliyorum. Nereden mi biliyorum? Kendi söylüyor. 1 Eylül günkü konuşmasında, ''Cumhurbaşkanı yasamanın, yürütmenin ve yargının da Başkanıdır'' dedi.
Demokrasi literatürüne bu sözü ''mıh gibi'' çaktı.
Bir tek ''muhalefetin de başıdır'' demedi. Ama eğer bunu da içinden geçirmiyorsa namerdim.
Her şeyin başı ''Tayyip Bey''.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar