Hileli zarla kumar!

AKP gericiliği ülkede öyle bir yozlaşmaya yol açtı ki, artık insanların devlet eliyle yapılan hiçbir şeye güvenleri kalmadı.

Örneğin; polis dendiğinde akla gelen ilk şey, "Devletin polisi mi iktidarın polisi mi" sorusu oluyor. Mahkeme denilince akla gelen yine aynı soru.. Bu kurumların sayısını çok uzatmak mümkün.

Türkiye gericiliği Cumhuriyeti yıkmaya yönelik 60 yılı aşan karşı devrim sürecinin son etabında hile yoluyla sonuç almaya çalışıyor.
Rejim hile ile, sahtekarlık yapılarak, yolsuzluk yöntemleriyle değiştirilmeye çalışılıyor. Türkiye artık dürüst bir seçim ve sınav bile yapamıyor.
Son 20 yıldır sistematik olarak üniversitelere, kolejlere, askeri liselere, polis okullarına, harp akademilerine giriş sınavlarında soruların çalındığı ortaya çıkıyor. Devlet memuru alımı için yapılan bütün sınavlarda soruların Cemaate yakın dershanelere, gerici/dinci siyasal örgütlere sızdırıldığı anlaşılıyor.
Birer karşı devrim aracı olarak kullanmak üzere açtıkları Ergenekon, Balyoz, Odatv, Askeri Casusluk, KCK, Devrimci Karargah gibi davaların sahte kanıtlar ve kendi oluşturdukları dijital veriler ile yine kendilerinin gömdüğü /sakladığı silahlar üzerine kurulduğu kanıtlanıyor.
Kendi aralarında iktidar kavgasına girdikleri için bütün bu pislikler ortalığa saçılıyor.
Bizim yıllardır yazdığımız, bu nedenle bedeller ödediğimiz her şey doğrulanıyor.
Bugün gazetemizin manşetinde Bu konuyu işliyoruz. Türkiye'de 2007 ve sonrasında yapılan bütün seçimlerin hileli olduğu neredeyse herkesin bildiği bir sır durumunda. İşte bu nedenle toplumsal duyarlılık bugün olağanüstü arttı.

Kendiliğinden çok sayıda gönüllü kuruluş, yurttaş inisiyatifi, denetim platformu ortaya çıktı.
Çünkü, bu ülkede artık Milli Piyango ya da Sayısal Loto çekilişlerinin bile güvenliği yok. Hile her yerde.
Durum böyle olunca 7 Haziran seçimlerininin güvenli ve adil şekilde yapılıp yapılmayacağı insanların zihinlerini kurcalıyor. Örneğin geçen seçimler sırasında (2011) bir önceki seçimlere göre seçmen sayısının yaklaşık 10 milyon arttığının açıklanması ve bu artışın nedenlerinin ikna edici şekilde ortaya konulamaması, seçmen pusulalarının 15 milyon fazla basılması, seçmen kütüklerinin denetiminin Yüksek Seçim Kurulu’ndan alınınarak Nüfus Müdürlükleri'ne devredilmesi gibi bir dizi düzenleme bu hile rejiminin koşullarını hazırlamıştı.
Oy sayımı ve değerlendirmesinin, müdahaleye açık bir bilgisayar ortamında yapılması, elektronik ortamda yapılan bu sayım ve değerlendirmede kullanılan yazılımın, daha önce ABD’de “hile yapmaya açık olduğu” gerekçesiyle yasaklandığının bilinmesi kuşkuları daha da arttıyor.
Anımsanacağı gibi, 12 Eylül 2010 referandumunda Urfa’da “Evet” oylarının toplamı, bu ildeki seçmen sayısından fazla çıkmıştı. Durum böyle olmasına karşı hiçbir itiraz dikkate alınmamış ve soruşturulmamıştı. Daha da önemlisi toplum garip şekilde kaderine razı olmuştu.
Türkiye’yi “darul harp” ülkesi, yani “İslam için kutsal savaşın sürdüğü topraklar” olarak gören, dolayısıyla “savaşta hile mübahtır” ilkesi gereğince, her türlü sahtekarlığı, yalanı, tuzağı ve hırsızlığı meşru sayan bir zihniyetin iktidarda olduğu hatırlanırsa, Türkiye gericiliği bakımından hile yapılmasının  önünde “ahlaki” bir engelin de bulunmadığı görülecektir.
Seçimleri sanki Müslümanlar ile diğerleri, inananlar ile inanmayanlar arasındaki kutsal savaş gibi gösteren bir anlayış neden sahtekarlık yapmasın ki?
AKP ve Cemaat hileli bir zar gibi. Ülkenin ve toplumun geleceği ile kumar oynuyorlar.
Buna izin vermeyelim.
Yarın hile yapılmasını önlemek en demokratik görevdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar