Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Hıyarım var diyene...

Sevdiğim bir özdeyiş vardır: “Hıyarım var diyene bir avuç tuzla koşmak.” Bu özdeyiş farklı biçimlerde de söyleniyor. Ben sadece bu versiyonunu yazmak istedim, daha terbiye dairesinde olur diye...

Deyişin sözlük anlamı şöyle: “Olayın iç yüzünü araştırmadan, birlikte hareket edilen kişilerin olay içindeki durumlarına bakmadan rastgele müdahil olmak.” Dilimizde bu anlama gelen başka bir deyiş de “Olaya sazan gibi atlamak.”

Şimdi, bu özdeyiş de nereden aklına geldi diye sorabilirsiniz. Hemen söyleyeyim. Elli küsur yıllık arkadaşım, kardeşim Ömür Demirağ geçenlerde derin bir siyasi sohbetimiz sırasında hatırlattı. Son zamanlarda ortalıkta önceki başbakanlardan ve dışişleri bakanlarından Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun yeni bir siyasi parti kuracağı söylentileri aldı başını gidiyor. Kimi diyor ki: “Davutoğlu ve ekibi 31 Mart yerel seçimleri sonuçlarını bekliyor. Ona göre harekete geçecekler.”

Çok güzel. Kendilerine hayırlı başarılar dilerim. De, Davutoğlu’nun özellikle Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı dönemlerindeki “başarıları” beni doğrusu düşündürüyor. Mazallah, olur da parti kurar, necip milletimiz de partisine teveccüh gösterirse Davutoğlu “stratejik derinlik” fikrinin kamçılamasıyla bölgemizde ve dünyada yeni arayışlara girer mi? Tıpkı 2011 Suriye iç savaşına müdahil olmak istemesi, altı hafta içinde Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma Namazı kılma düşleri görmesi gibi...

Kasım 2002’de AKP, genel seçimleri kazandıktan sonra başbakan olan Abdullah Gül’ün dış politika danışmanlığına getirilen, adı pek de duyulmamış Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Washington’ın övgülerine mazhar oluyordu. O zaman da kendisinden “Impetious but a fine diplomat” (aklına eseni yapan ama iyi bir diplomat) olarak söz ediyordu Washington’daki etkili ve yetkili Türkiye uzmanları. Hem aklına eseni yapıp hem de iyi bir diplomat olmak nasıl şeydir, hala anlayabilmiş değilim.

Hatta Washington’da, Türk kökenli bir Türkiye uzmanı Davutoğlu’ndan “Turp gibi turp” diye söz ediyordu. Aradan yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı. Davutoğlu’nun ikbal yıldızı söndü. Sönmekle kalmadı, tu kaka edildi. Bizlere bıraktığı ağır fatura ise Washington’ın gazına gelip 4.5 milyon Suriyeli’nin Türkiye’ye kaçması, özellikle Güneydoğu bölgesindeki sınır kentlerinin nüfus yapısının Suriyeli kaçkınlar lehine değişmesi ve AKP hükümetinin bu Suriyelilere, resmi verilere göre, 40 milyar doların üzerinde para harcaması oldu.

Bu yazıda Davutoğlu’nun Ermenistan açılımından da söz etmek gerekiyor. Hani Ermenistan’la sorunlar halledilecek, sınırlar açılacak, karşılıklı diplomatik ilişki kurulacaktı. Hatta Cenevre’de anlaşma bile imzalanmıştı. O imza anının enstantanesini hiç unutmuyorum. O zamanki ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, oradan oraya koşuşturup sözüm ona tarafları ikna turları yapıyor, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “Bizim arka bahçemizde ancak iznimizle sizi oynatırız” edasıyla bıyık altından gülüyor... Davutoğlu ise muzaffer komutan edasıyla gülücükler saçıyor...

Ama bizim “turp gibi diplomat” hem Azerbaycan’ın şiddetli tepkisini, hem Ermenistan’ın Rusya’nın ileri karakolu olduğu gerçeğini hem Ermenistan’daki Taşnak milliyetçilerinin manevralarını hem de Ermeni diasporasının ayak oyunlarını hesap edememişti.

“Turp gibi diplomat” şimdi parti kurma hevesinde. Bari adını da HP koysa.

Önceki ve Sonraki Yazılar