Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

HORON VE HALAY’IN CAİZLİĞİ!

Oyun, bir çocuğun olduğu gibi hemen her yaşta insanın en doğal dilidir. Oyun dili ile kurulan iletişim, hızlı ve daha empatik olabilir. Oyunlar tek başına olabileceği gibi eşler ya da rakiplerle kurulan bir etkileşim ile de oluşabilir.

Oyun vakit geçirmeye yarar. Belli kuralları vardır. Eğlenme amacıyla müzik eşliğinde yapılan hareketler de oyun olarak adlandırılır. Dans oyunun bir başka biçimidir ve insanların en doğal dillerinden birini oluşturur. Halk danslarını sosyal antropoloji ve halk bilim konularında çalışmalar yürüten Türker Eroğlu; ait olduğu toplumun kültür değerlerini yansıtan; olayları, sevinçleri, üzüntüleri ifade eden, kaynağı din ve büyü ile ilgili olan, müzikli olarak tek kişi veya gruplar halinde icra edilen ölçülü, düzenli hareketler olarak tanımlar.

Halk dansları kültürlenme sürecinin önemli bir aracıdır ve bireyden bireye aktarılarak öğrenilir. Bu aynı zamanda kültürel bir yayılma olarak da adlandırılabilir. Eroğlu’na göre doğal ortamında, kendi doğal sahnesinde icra edilen halk dansları, zamanla tabiî sahnesinden alınarak modern sahneye getirilmiş; bütün dünya ülkelerinde profesyonel olarak değerlendirilebilecek çalışmalar seviyesine gelmiş ve sahne sanatları arasına da girmiştir.

Halk dansı göze ve kulağa hoş gelir. Hareketler aracılığı ile estetik bir etki ve heyecan yaratır. Halk müziği ile desteklenir ve müzikle bütünleşir. Hareket halindeki insan bedeni coşku ve müziği de yanına alarak estetik bir ifade aracına dönüşür. Halk dansları aynı zamanda birey- toplum ilişkini kuran, geliştiren ve her ikisi arasındaki uyumu sağlayan önemli bir kültürel aktarıcıdır. Halk dansları sahip olduğu bu özellikler nedeniyle aynı zamanda toplumsal bütünlüğü de sağlar.

Bir toplumun tüm duygu, düşüncelerini yansıtan halk dansları bu işlevlerini Anadolu’da nasıl gerçekleştirir? Batıda çoğunlukla zeybek ve karşılama oynayarak, doğuda ve güney doğuda halay çekerek, güneyde teke, ortasında ise yine çoğunlukla kaşık ya da Seymen oynayarak, kuzeyde de horon ya da bar tutarak işlevlerini gerçekleştirir.

Ortamı nerede ve nasıl olursa olsun bir insan, horon veya halayın bir parçası olmak isterse o horon ya da halaydaki bir eli tutar ve dans etmeye başlar. Bilir ki o danslar insanın diğer insanlarla ve doğayla kurduğu her türlü iletişimin ürünüdürler. Bu nedenle halk danslarında tutulan o el, bir kadın ya da bir erkeğin eli değil, bir insanın elidir. O coşkuya katılan insan, tuttuğu o eli, toplumun ve kültürün insani değerlerinin bir parçası ve bir yansıtıcısı olarak görür. Oyunda veya dansta tutulan el, bir kadın ya da erkeğin eli değil, bir insanın elidir. Horon ya da halay, bu evrensel değer ve düşüncelerle icra edilir. Her geleneksel dansa kendi kültürel kimliğini de bu evrensel değerler verir.

Halk dansları da diğer danslar ve sanatlar gibi temel insani değerlerin inşası için varlığını sürdürür. Oysa halk danslarının çoğunun kaynağı dinsel ritüellere kadar uzanır. Türk halk dansları da kaynağını dini ritüellerde bulur.

Bir kadın ile erkeğin horon ya da halay çekmesini, kaynağı belli olmayan nedenlere dayandırarak uygun bulmayan ve “caiz değildir” diyen ilkel benlikler, kültürün bu birleştirici unsurunun yanından bile geçemezler. Onlar her zaman olduğu gibi kadının, erkeğin ve tüm insanlığın gerçek düşmanlarıdır. Bu ilkelliğe sahip kişi ya da kurumlar insanların günlük yaşamına müdahale etme gücü ve yetkisini kendilerinde görüverirler.

Bu ilkel zihinlere söylenebilecek tek bir söz vardır: “Sınırlarınızı bilin! İnsanların oyununa da dansına da karışmayın. Zira böyle insani değerlere sizin aklınız ermez…”

Önceki ve Sonraki Yazılar