'Işık evlerine sponsor olmazsan, kimseye mal satamazsın!'

FETÖ yapılanmasının devletin kılcal damarlarına nasıl sızdığını günlerdir yazıyoruz, okuyoruz, dinliyoruz. Her ne kadar bu sızmayı nasıl başardıklarına, kimlerin yardım ve destek verdiğine dair bir bilgi, özeleştiri, özür yok ama en azından temizleme yönünde çalışmalar sürüyor. 1990’lı yıllardan itibaren “sokaktaki adamın” bile bildiği soruların çalındığı, sızdırıldığı gerçeğinin sonuçlarını hep beraber yaşıyoruz. Kamuda on binlerce kişi açığa alındı, binlerce kişi gözaltında, binlerce tutuklu var. Operasyon sürüyor ancak cemaatçilerin çok iyi gizlendiği de biliniyor. Şu örnek sanırım bu kaygıyı net olarak özetliyor: Bir kamu kurumda, cemaat üyelerinin listesini yapmak üzere görevlendirilen kişinin, o kurumdaki cemaat temsilcisi olduğu, kendilerinden olmayan birçok memurun ismini listeye eklediğini öğrendim. Neyse ki konu üst yönetime iletildi ve büyük bir yanlıştan dönüldü...
Benim üzerinde durmak istediğim konu, operasyonun henüz yeni başlayan iş dünyası ayağı. Evet bazı şirketlere el konuldu, sahipleri göz altına alındı, onlar zaten 17-25 Aralık sürecinde de cemaatle ilişkisini kesmemiş olanlar. Yani kamuoyunun yakından tanıdığı şirket ve işadamları... Bu kadar güçlü bir yapının sadece birkaç şirketin desteğiyle ayakta durması, bu sistemi yönetmesi mümkün olmadığına göre...

Şantajla para toplandı

Cemaate ya göbekten bağlı ya da çıkarları nedeniyle birlikte hareket edenler, birçok şirketi örgüte yardım etmek zorunda bırakıyordu. Bu işin organizasyonunu da sektörün cemaate bağlı büyük oyuncuları yapıyordu. Sistemin nasıl işlediğine dair bir örnek vereyim: Büyük bir tekstil grubunun sahibisiniz ve piyasayı kontrol ediyorsunuz. Yan sanayide faaliyet gösterenlere diyorsunuz ki, “Şu kadar para vermezsen ya da şu kadar ışık evinin sponsorluğunu üstlenmezsen, senden fermuar almam, başkalarının da almasına izin vermem.” Küçük ya da orta büyüklükteki bir işletme, ayakta kalmak için bu baskılara boyun eğmek zorunda kalıyordu... Ortaya çıkarılması gereken zorla yardım yapanlar değil, şantajla para toplayanlar...
İnşaat sektörü için de aynı durum geçerli... “Belediyeden ruhsat alamazsın, Ankara’dan onay çıkaramazsın” tehditleriyle bazı şirketler cemaatçiliğe evrildi bazıları da para vermek zorunda kaldı.

Şu ana kadar yapılan operasyonlardan görüyoruz ki, Türkiye’nin en büyük mobilyacısı Boydaklar ve Kaynak Holding’e bağlı olanlar dışında dişe dokunur bir işlem yapılmış değil. Umarız cemaatin finans sorumluluğunu üstlenen bu şirketler, “Bilmem kimin damadı, eniştesi, yeğeni” diyerek kollanmaz!

Türk Telekom’da “abileri’ varmış!

Dikkat çekmek istediğim bir diğer konu da şu:
Cemaatin özelleştirilmiş, hatta yabancı sermaye tarafından satın alınmış şirketlere olan ilgisi. Kritik bir öneme sahip olan Türk Telekom’un üst düzey üç yöneticisi göz altına alındı, şirket 198 çalışanını işten uzaklaştırdı. İfadelerden öğreniyoruz ki Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın odasına yerleştirilen dinleme cihazını, Türk Telekom’da çalışan bir “abi” vermiş! Şirket, özelleştirildiğinde işten atılan çok sayıda Alevi, Kürt ya da solcu mühendis, teknisyen ve yönetici bu haberleri duyunca “Biz zamanında söylemiştik ama kimse dinlemedi” demiştir!
Bir diğer şirket PETKİM... Azeri devlet şirketi SOCAR tarafından satın alınan PETKİM’in genel müdürü istifa etti ardından göz altına alındı. Bu satırları yazarken şirkette polis operasyonu sürüyordu... Belgeler bilgiler ortaya çıktıkça ekonomi dünyasının yakından tanıdığı isimleri daha çok göreceğiz bu listelerde... Özellikle sıra odalar ve borsalara geldiğinde...

Burada bir başka tehlike daha söz konusu... İş dünyasından bazı “uyanık” isimlerin rakiplerini hiç ilgisi olmadığı halde “cemaatçi” diye ihbar ettiği iddiaları dolaşıyor. Umarız “vatanını milletini çok seven, gazetelere sayfa sayfa ilan veren” iş adamları, havalimanı patlamasında mağdurları, 100 dolara taşıyan taksiciler gibi vicdansız değildir!

Önceki ve Sonraki Yazılar