Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ SAHİPLENEMEMEK YA DA SÖZÜNDEN DÖNMEK…

TEVFİK FİKRET'TEN
"Elbet değil nasîbi mezellet kadınlığın
Elbet değil melekliğin ümmîdi zulm ü şer
Elbet sefîl olursa kadın, alçalır beşer;
Lâkin bugün hep onlara â’id yığın yığın
Endîşeler, kederler, eziyyetler, iğneler!”

    Aristo, “İnsanlar devleti sadece bir arada yaşamak için değil, aynı zamanda mesut yaşamak için kurmuşlardır.” der. Ülkemiz, ekonomik, sosyal ve siyasal sıkıntıların baskısı   altında kıvranırken bir yandan da ardı ardına yaşanan vahşi cinayetler, her tür canlıya her türlü şiddet ve terör  toplumumuzu  “mutsuz insanlar topluluğu” haline getirdi. Mutluluk nedenleri oluşturup bunları halkına dağıtma sorumluluğunda olanlar ise ötekileştirme ve ayrıştırma fetişizmi ile  tutuşturdukları  huzursuzluk  ateşinden  nemalanmaya çalışıyorlar.
    Bu ateşe atılan son kütük de kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak ifade edilen tam başlığı ile “Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”. 
Birbirimizi hırpalayıp, ayrıştırdığımız konu azmış gibi şimdi bunlara  bir de   on yıldır yürürlükte olan bir kanunu ekledik. Evet, kanun çünkü uluslararası sözleşmeler TBMM’nin onayından geçerek kanunlaşıyor ve hukukumuzda neredeyse anayasa ile eş düzeyde yer alıyor, anayasaya aykırılıkları iddia edilemiyor.
    Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği ve 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açtığı sözleşmenin ilk imzacısı Türkiye Cumhuriyeti. Kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak adlandırılmasının nedeni de bu. 
Şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğunu vurgulayan sözleşme uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşmedir.    İlk defa bağlayıcı ve kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğu belirtilerek bağımsız bir denetim mekanizması kurulması düzenlenmiştir.

Bugüne kadar 56 ülkenin onayladığı sözleşmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi  24 Kasım 2011 tarihli 23 üncü Birleşim, 5 inci Oturum’da,  oturuma katılan 247 milletvekilinden 246 sının oybirliği ile (bir milletvekili çekimser kalıyor) kabul edip onaylayarak kanunlaştırıyor ve  29 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de 6251 sayılı “Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” olarak yürürlüğe giriyor. 
Fırtına koparanlara öncelikle bunu hatırlatmak istiyorum; karşınızda sadece uluslararası bir sözleşme yok aynı zamanda bir Türkiye Cumhuriyeti kanunu var.
    Hatırlatmak istediğim bir başka husus da bu tasarı oybirliği ile kanunlaşırken sayın milletvekillerinin  yaptıkları destek ve övgü konuşmalarıdır:
(24 Kasım 2011 tarihli TBMM TUTANAK DERGİSİ’nden   23 üncü Birleşim, 5 inci Oturum)
GÜLSÜN BİLGEHAN (CHP)
“Bu çok önemli bir sözleşme, çok önemli bir yük getirecek, sorumluluk veriyor Türkiye’ye yani Türkiye’yle birlikte bütün ülkelere bir sorumluluk veriyor. Bu anlaşmanın önemi: İlk defa bu kadar geniş kapsamlı bir uluslararası sözleşme kadına yönelik şiddetle ilgili bir karar alıyor ve ilk defa olarak devlet bundan sorumlu tutuluyor, yükümlülükleri var, tazminat ödemesi gerekiyor, suçlulara ve mağdurlara destek olması gerekiyor. Yani hakikaten çok kapsamlı. Türkiye’nin de bunu kabul etmesi bence Avrupa Konseyinde çok olumlu bir intiba bırakacaktır. Ben o Konseyin bir üyesiyim, Eşitlik Konseyinin üyesiyim; açıkçası, üstelik de bu onaylamanın belki bu kadar geç bir saatte ama bu kadar kolay geçtiğini de gururla söyleyeceğim. Bunu da ilave edeyim.”

PERVİN BULDAN (HDP)
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazen bu Parlamentoda aslında gülmek de yakışıyor bize, her zaman kavga etmek gerekmiyor.
Bu gece yarısı böylesi önemli bir konuyu kanunlaştırdığımız için özellikle emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum başta Bakanımız Sayın Fatma Şahin olmak üzere ve Parlamentoda bulunan siyasi partilerin gruplarına bir kez daha teşekkür ediyorum.
Tabii ki, kadına yönelik şiddet aslında Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri. Ben, kadına yönelik her türlü şiddetin önüne geçmesi umuduyla bu kanun tasarısını onayladığımızı ve evet oyu kullanacağımızı ifade etmek istiyorum. Umuyor ve diliyorum ki, bu yasayla birlikte, bundan sonra, din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın hiçbir kadına ne fiziksel ne ruhsal ne de cinsel şiddet gerçekleşmez ve yine umuyor ve diliyorum ki, bu çatı altında bundan sonra, grubu bulunan dört siyasi parti her konuda ortak kararlar alırlar ve bu kararlardan bir tanesi de barış kararı olur diyorum.”

MEHMET ŞANDIR (MHP)
“Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle ortak öznelerde uzlaşma örnekleri ortaya koymaya ihtiyacının olduğu bir süreçten geçiyoruz.
Böyle bir kanun tasarısını gündeme getirdikleri için Sayın Canikli’ye de teşekkür ediyorum.
Kadın önemli; kadın bizim ortak paydamız, ortak öznemiz, kimliğimiz. Kadın, hayatımızın, hayatın her alanının bana göre temel unsuru, temel taşı. Dolayısıyla, kadının özne olduğu her konuda ben inanıyorum ki bu Meclis birlikte hareket edecektir, birlikte hareket etmelidir. Bu noktada daha önce de örneklerini verdik, bugün de güzel bir örnek ortaya koyuyoruz.
Değerli milletvekilleri, zannediyorum, kadına şiddet hadisesi yalnız Türkiye’nin sorunu değil, bütün insanlığın sorunu, bütün dünyanın sorunu. Bizde rakamlar çok kötü, bu rakamların üzerinden kendimizi suçlamayı çok doğru bulmuyorum ama bu sorunun varlığını tespit etmek açısından gerçekten o rakamların can acıtıcı bir duruma geldiğini de ifade etmek lazım. Sebebi sorgulayabiliriz yani bugün toplum, kadını, erkeğiyle bir cinnet noktasına geldi;  Türkiye’ye yakışmaz birtakım olaylara şahit oluyorsak, bunun sebeplerini sorgulamak, tedbirlerini almak hepimizin, öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğudur diye düşünüyoruz.
Kadına şiddet konusu Türkiye’de bir kültür hâline gelmeden tedbir almak gerekiyor. Bu anlamda bu konuyu gündemde tutmak, toplumun gündeminde tutmak ve bir duyarlılık talep etmek zannediyorum doğru bir yol olacaktı. Bunun için bu hafta biliyorsunuz her partimiz, işte Adalet ve Kalkınma Partisi de bu kanun tasarısını getirerek o da katıldı bu gayrete, üç muhalefet partisi bu hafta grup önerileriyle kadına şiddet konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdi. Ben arzu ederdim ki ve talep ediyorum ki, geliniz, kadına şiddetle mücadele veya aile içi şiddetle ilgili bir Meclis komisyonu kuralım, bu dönemin ilk kurulmuş araştırma komisyonu bu konuda olsun. Bir samimiyet göstergesi olarak söylüyorum, kadına verdiğimiz önemin ifadesi olarak söylüyorum, gelin, bir araştırma komisyonu kuralım ve bu konuyu gündemde tutalım. Bu konu bu Meclisin ortak paydası olarak toplumun huzuruna getirilmelidir. Bu sebeple bu kanuna Milliyetçi Hareket Partisi olarak tabii ki biz de destek veriyoruz ama bu uluslararası sözleşmenin iç hukuktaki yansımaları da hızla tamamlanmalı. Buna dayalı olarak bir kanun çıkarılması gerekiyor, o kanun getirilmeli. Buna dayalı olarak uluslararası kurulacak olan izleme komisyonu Türkiye ayağı kurulmalı. Yani bu iş böyle rutin bir şekil şartı noktasında kalmamalı diye temenni ediyorum ve bu kanunu Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.”

NURETTİN CANİKLİ (AK Parti)
“Ben öncelikle şu saatte ortaya çıkan bu güzel ve uzlaşma tablosundan dolayı son derece memnun olduğumu ifade etmek istiyorum ve bu vesileyle bütün arkadaşlara, bütün gruplara, emeği geçen herkese şükranlarımı arz ediyorum ve biraz önce arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bu ve buna benzer uyum ve mutabakat görüntülerinin önümüzdeki dönemde daha çok olmasını, burada zuhur etmesini bütün samimiyetimle arz ediyorum ve bu çerçevede AK PARTİ Grubuna düşecek olan sorumluluğun da farkında ve idrakinde olduğumuzu da bilmenizi istiyorum.
Arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, Türkiye bu sözleşmenin hazırlanmasında ve sonuçlandırılmasında öncülük eden ülkelerden bir tanesi, on üç ülkeden bir tanesi. Türkiye’de imzalandı, mayıs ayında imzalandı sözleşme. Ve daha önemlisi belki, Parlamentosundan geçiren, yasalaştıran ilk ülke olma onuru da inşallah bize ait olacak biraz sonra; hepimize ait olacak, bütün milletvekillerimize, bütün gruplarımıza ve Türkiye’ye ait olacak. Bu gurur gerçekten çok tarihî bir anın da aynı zamanda yansımasını ifade ediyor.
Bir de şu nokta son derece önemli, biraz önce Sayın Şandır’ın bir önerisi oldu. Esasında bu sözleşmeyle Türkiye önemli bir yükün altına giriyor. Benzer bir sözleşme 1985 yılında daha önce imzalandı ancak onun önemli bir ayağı eksikti; denetim mekanizması, müeyyide gücü olmayan bir anlaşmaydı ve çok fazla etkin olamadı, hayata geçirilemedi. Bunun ondan farkı şu: Bir denetim mekanizması oluşturuluyor ve Türkiye ve imzalayan ülkeler bununla taahhüt altına giriyorlar ve o komite tarafından gelişmeler izlenecek, takip edilecek. Çok ciddi yaptırımlar söz konusu. Bu anlamda bu önemli. Yani sizin önerinizle de bağlantılı.
Bu, belki bu tartışmalarda ortaya çıkacak çözüm önerilerinden en önemlisinin hayata geçirilmesini de sağlayacak. Bu açıdan somut bir adım olması yönüyle de son derece önemli.
Ayrıca, Bakanlığımızın bu konuda biliyorsunuz çalışmaları var, yasal düzenlemesi var, son aşamada. İnşallah önümüzdeki günlerde buraya gelecek ve birlikte onu değerlendireceğiz ve yasalaştıracağız.
Dolayısıyla son derece etkili olacak, birçok açıdan ilktir ve Sayın Bilgehan başta olmak üzere emeği geçen tüm arkadaşlara, o anlaşmanın imzalanmasında orada bulunan, katkı sağlayan tüm arkadaşlara -iktidarı muhalefetiyle- milletvekili arkadaşlarımıza, Hükûmetimize, Bakanımıza tekrar şükranlarımızı arz ediyorum ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.”

Şimdi bütün bunları inkar edip sözümüzden mi döneceğiz?

Bu ve yürürlükteki diğer bütün mevzuata karşın kadınlara yönelik şiddeti önleyemezken nice genç ve yaşlı kadınımızı; Özgecan Aslan’ları, son olarak Pınar Gültekin’leri  koruyamamışken  yapılmak istenen nedir? 

Gözü dönmüş tatminsizleri cesaretlendirmekten başka bir işe yarayacak mıdır?

Evet bu konularda sorunlu bir coğrafyada yaşıyoruz fakat burası her şeye rağmen “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti. Hem de kökleri Tevfik Fikret’lerde, Erzurumlu Kara Fatma’larda, Kastamonulu Şerife Bacı’larda, Halide Edip’lerde, Bahriye Üçok’larda, Türkan Şaylan’larda ve daha nicelerinde olan Atatürk Devrimleri Cumhuriyeti.24.7.2020

Önceki ve Sonraki Yazılar