İSTANBUL'UN HAVALİMANLARI İLE İMTİHANI

Geçtiğimiz gün Sabiha Gökçen Havalimanı’nda Pegasus’a ait uçağın piste inerken yaşanan kaza sonucu maalesef 3 kişi hayatını kaybetti, 180 kişi de yaralandı. Kazayla ilgili, konunun uzmanı olmayan kişilerce daha fazla olmak üzere, çok şey konuşuldu; yazıldı. Daha fazlasını konuşmak için IATA- Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği ve Boeing tarafından yürütülecek incelemenin sonucunu beklemek gerekiyor artık.

İstanbul… İki, hatta üç kıtanın düğüm noktası, bir Dünya şehri… 15 milyonun yaşadığı, yılda 13 milyon yabancı turistin ağırlandığı bir mega kent…15 milyonluk nüfusu dışında geriye kalan 65 milyondan fazla ülke nüfusunun dikkatinin üzerinde olduğu şehir… Yaşanan kaza sonrası bu kadar önemli bir şehri dünyaya bağlayan havalimanları tekrar tartışmaya açıldı.

Havalimanları İstanbul’u dünyaya bağlarken, bir önemli nokta da havalimanlarının İstanbul’a bağlanmasıdır. İstanbul gibi yüksek nüfusa ev sahipliği yapan ve trafik sorunu olan kentlerde bu bağlantının nasıl yapılacağı da çok hayati bir noktadır. Örneğin; 3.5 metre genişliğinde bir yolda bir saatte otobüsle 9.000 kişi taşınırken tramvayla 22.000, metro ile ise 80.000 kişi taşınabilmektedir. Sadece havalimanlarına ulaşım açısından değil; metro yatırımları İstanbul için hayati önemdedir.

3 Havalimanımız var; Atatürk, Sabiha Gökçen, İstanbul Havalimanları. Havalimanlarından biri kapalı, diğer ikisi işletiliyor. Yüksek kapasiteli bir metro aracılığı ile kent merkezine entegrasyon ve yer hizmetleri, güvenlik gibi diğer etkenler bakımından en ileride olanı kapalı olan havalimanı.

Açılmasıyla Atatürk Havalimanı’nın kapanmasına neden olan İstanbul Havalimanı kamuoyunda projesi açıklandığından beri fazlaca tartışıldı. Başta çevresel faktörler olmak üzere tartışmaya açık çok fazla şey var ama Sabiha Gökçen’de yaşanan kazanın hassasiyeti ile kötü hava şartlarına hazırlık bakımından ele alalım; 30 Aralık günü yaşanan kuvvetli rüzgarda kalkış yeri İstanbul Havalimanı olan 225(tüm uçuşların %40’ı), varış yeri İstanbul Havalimanı olan 339(tüm inişlerin %59’u) uçuşta rötar yaşandı. Bunlarla beraber de 13 pas geçme yaşanmış. Bu rakamlar bile yer seçimi için ne kadar büyük bir hatanın yapıldığını göstermesi bakımından çok önemli gösterge... Üstelik kent merkezine olan uzaklığı da yer seçimi ile ilgili bir diğer boyut oluyor; havalimanına ulaşmak için metro gibi yüksek kapasiteli bir ulaşım aracı da bulunmamakta. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışma ise ne durumda, henüz bilmiyoruz.

Sabiha Gökçen Havalimanı ise Atatürk Havalimanı varken çok iyi bir yardımcı oyuncuydu. Anadolu yakasının yükünü alıyordu, daha çok iç hatlara rahat bir ulaşım imkanı sağlıyordu. İstanbul Havalimanı’nın kentin merkezi yerlerine olan mesafesinden dolayı son dönemde, en azından kendi çevremden ölçtüğüm kadarıyla, Sabiha Gökçen Havalimanı çok daha fazla tercih edilir hale geldi. Ancak Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ‘yorgun’ tek pisti bulunması, ikinci pistin yıllardır yapılmaması ve güvenlik alanının mesafesi gibi tartışmalı konularla beraber kitlesel ulaşım açısından da eksikleri bulunmakta. Özellikle trafik saatlerinde karayolu ile ulaşım oldukça güç.

Sonuç olarak; teknik yetersizlikleri bir yana, İstanbullu için havalimanı kullanmak oldukça zor. Ulaşılabilirlik açısından en yeterli olan havalimanını kaybettik. Umarım Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi elini hızlı tutar da artık İstanbul’un bir havalimanı olur. Çünkü mevcut durumda İstanbul’un görünüşte havalimanları var ama aslında yok! Havayolu kullanmanın bu kadar zor olduğu başka bir Dünya şehri var mıdır sizce?

Önceki ve Sonraki Yazılar