Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

KADIN=KUM TORBASI MI?

Günlerdir tartışma sürüyor. İçlerinde kadınların da olduğu dinci bir kesim dayatıyor: Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilsin! Niye? Efendim, Sözleşme eşcinseli savunuyormuş, fazla haklar elde eden kadının ahlakı bozulurmuş, kötü yola bile düşebilirmiş, falan filan. Yahu, sayın okurlar, bunlar değil mi daha ergen olmamış, büluğ çağına ermemiş kızlarımızı evlendirmek isteyenler, evlendirenler, baba kızına şehvet duyabilir, oğul anasını arzulayabilir, diyenler. Sonra da kalkmış İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden söz ediyorlar.

Diyelim ki bu sözleşme kadının kötü yola düşmesini (ne demekse) teşvik ediyor ya da eşcinselliği cesaretlendiriyor. Size ne? Memleketin onca sorunu varken insanların bacaklarının arası mı kaldı uğraşacağınız? Yılda yüzlerce kadınımız, genç kızımız psikopatların elinde öldürülürken sesiniz çıkmaz ama onları koruyacak uluslararası bir antlaşma olunca hep birden ayağa kalkarsınız. Özellikle de sizler, ey Pelikancılar... Galiba başınızda bir kadın olduğunu unutup böylesine esip gürlüyorsunuz.

Bakalım bu İstanbul Sözleşmesi nedir? Mayıs 2011’de İstanbul’da toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini öngören ve hukuki bağlayıcılığı bulunan sözleşmeyi imzaya açıyor. Sözleşme, başta Türkiye olmak üzere Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin bakanları tarafından imzalanıyor. Tören İstanbul’da olduğu için de adına İstanbul Sözleşmesi deniyor.Sözleşme 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giriyor. Sözleşme esas olarak şu ilkeleri vurgurluyor:

Şiddet davasında soruşturma ve kovuşturma yapması
Sözleşme, sözleşmede imzası bulunan devletlerden ilk başta kadına yönelik şiddete ve ev içi şidetine karşı önleyici tedbirler alması, daha sonra şiddet mağdurunu koruması ve faili cezalandırmasını şart koşuyor.Sözleşme, şiddet davalarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını, ayrıca imzacı ülkedeki yasalarda ve uygulamada boşluk varsa o ülkeyi bu boşlukları doldurmakla yükümlü kılıyor.

Buraya kadar her şey çok güzel de ülkemizde durum nasıl? Tam altı yıldır geçerlililiği va bağlayıcılığı bulunan bu sözleşmeye rağmen kadınlarımız hunharca öldürülüyor, üstelik bakıyorsunuz kamuoyunun bir bölümünde öyle bir kanı oluşuyor ki insanın dudağı uçukluyor. Eh, kadın da gece yarısı sokağa çıkmasaydı, açık saçık gezmeseydi, evli olduğunu bile bile o adamla düşüp kalkmasaydı, koca değil mi sever de döver de. Yani aslında hayatını kaybeden kadın suçlu onu öldüren sütten çıkmış ak kaşık.Bütün bu aile içinde, sokakta şiddet, cinayet olayları art arda gelirken gazete haberlerine düşen son olaylardan birisi hepsinin üstüne tüy dikiyor.

Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller’in küçük oğlu Mert, iddialara göre uyuşturucu alıp içki içtikten sonra karısını kum torbasını yumruklar gibi evire çevire dövüyor. Kadıncağızın çığlıkları üstüne komşular polise haber veriyor. Olayı haber alan Tansu Hanım hemen avukatıyla oğlunun evine gidiyor. Polisin zabıt tutmasını engellemek istiyor, ama olmuyor.

Gelin iki çocuğunu komşulara emanet ederek polislerle hastaneye gidiyor. Şiddetli darp raporu tutturuyor. Bu arada Mert Çillerhakkında da eşine yaklaşmama ve evden uzaklaştırma kararı çıkıyor. Bütün bunların ardından gelin iki çocuğuyla evine dönüyor. Amaa, evin tapusu Sayın eski başbakanımızın üstüne olduğu için Tansu Hanım tahliye kararı aldırarak gelinine evi boşalttırıyor. Gelin de hem yediği dayakla kalıyor hem de iki çocukla sokakta.

Eee, ne olacak şimdi? Ortada hala bağlayıcı İstanbul Sözleşmesi hükümleri var. Tansu Çiller b,r dönem başbakanlık yaptı diye oğlu işlediği bu suçtan paçayı kurtaracak mı? Göreceğiz.

Demek istediğim, sözleşmenin hala yürürlükte olması ve hukuki bağlayıcılığı bulunmasına rağmen bütün bu cinayetler ve şiddet olayları devam ediyor, failler ya paçayı kurtarıyor ya da en düşük seviyeden ceza alabiliyıorsa varın siz sözleşme feshedilirse neler yaşayacağımızı düşünün

Önceki ve Sonraki Yazılar