KADİR MISIROĞLU’NUN BABASI NİHAL ATSIZ

Nihal Atsız sonradan gösterildiği üzere Türkçü-Turancı değil; önce Nazi Almancı (Gehlen örgütü ), sonra Amerikancı (CIA eliyle) bir “Antikomünizm” propagandacısıdır. Ve, “En büyük övüncüm Türk olarak doğmaktır!” diyen Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’e, onun kurduğu cumhuriyet rejimine, yaptıklarına ölümüne düşman bir gericidir. Onun bu tutumunu sadece 1950’lere özgü geçici bir durum göstermeye çabalayan Atsız yandaşları, 1944’te mahkemede “Atatürk’ü sevmiyorum!” diye bağırmasını açıklayamazlar.

Atsız ekibinin çıkardığı Orkun Dergisi incelendiğinde bu gerçek pek açık olarak görülecektir. Bu haliyle de o, Fethullah Gülen gibi, Kadir Mısıroğlu gibi, Mustafa Armağan ve benzerleri gibi Atatürk düşmanlarının fikir babasıdır. Çünkü, sonradan AKP’yi oluşturacak siyasal zihniyetin temel taşlarını Türkçü kamuflajı altındaki işte bu Nihal Atsız ve benzeri sözde milliyetçiler döşemiştir. Aslında o, MHP’nin değil AKP’nin babası sayılabilir.

CUMHURİYET REJİMİNİN KARA DÜŞMANI

Orkun Dergisi’ni incelediğinizde, günümüzün yobaz cumhuriyet düşmanlarının kullandığı iddiaların kaynağının Nihal Adsız olduğu anlaşılacaktır. Neler demediler ki:

*1923-1950 arasındaki cumhuriyet rejimine, “Gayrimeşru ve müstebit bir diktatörlük zamanı!” diye saldırdılar.

*Yetmedi, “haydutlar devri” dediler.

*“Hitler’in Naziliğinden daha zalim!” diye iftira attılar.

*Cumhuriyet’e “Çamurluk” dediler.

*“İmansızlar saltanatı” gibi gösterdiler.

*Atatürk devrimlerini “Bir şahsın veya bir zümrenin keyfiyle yapılan uydurma, gülünç reformlar!” diye aşağıladılar.

*24. Sayıda Atatürk Meselesi başlıklı yazıda ona yine diktatör dediler: “İnsanların, bilhassa siyasetle uğraşanların, ve hele diktatörlük etmiş olanların, seveni de sevmiyeni de çok bulunur.”

*Ticani tarikatından gericilerin Kırşehir’deki Atatürk heykelini kırması üzerine Orkun’cular, bunu, “İnkılıp perdesi altında dolap çevirenler” diye gösterdikleri Cumhuriyetçi kesime yıkmaya kalkıştılar ve bu gericileri her sayıda desteklediler.

Buna karşılık Atatürk devri de dahil 1950 öncesini ““otuz yıl bu milletin başına zorla belâ olan Kemalistler…”, “mukaddesata saldıran Kemalist inkılâpları” diye medrese mollası havasında kötülediler.

*Atatürk adını anmak yerine “Diktatör” hakaretini kullanan bu kara propagandacılar; onu karalamak için en alçakça öyküleri gerçekmiş gibi yazmaktan çekinmediler. İşte Orkun’un 1950 yılı 6. Sayısındaki o yalanlardan birisi:

“1930 yılı: Ayaspaşa’da şık bir gazino. Kokteyl zamanı. Caz çılgın bir neşe içinde. Fakat birden susuyor. Diktatör soruyor:

- Neden sustu?

- Ezan okunuyor, efendim.

- Yıkın şu minareyi!”

NAMUS DÜŞMANLARI

*Vicdansızlar ekibinin yalanı ve iftirası bu kadarla da kalmıyor. Bugünkü tarikatçı Atatürk düşmanlarının onu karalamak için attığı iftiralardan birisi yine Atsız’ın dergisinde hortluyor. O da Atatürk’ün evlat kabul ettiği Afet İnan ile ilgili. Namusa iftira atmaktan hoşlanan namussuz, yazısını şöyle bitiriyor: “Belki Âfet’in kim olduğunu bilen çoktur ama söyleyebilene aşk olsun.”

*Bay Atsız, Orkun’un 63. Sayısındaki yazısında Medeni Kanun’la getirilen tek eşli evliliğe savaş açıyor. Tıpkı günümüzün tarikat şeyhleri gibi, çok karılı evliliği yasaklayan Atatürk için “cihan tarihinin emsalsiz budalaları, Türk ahlâkının da en sinsi düşmanlarıdır.” diye yazıyor.

Bu saldırısı bile Atsız’ın çok eşli Arap örfünü Türk töresi sandığını; tek eşli Türk milletinden habersiz olduğunu göstermeye yetiyor.

NECİP FAZIL’IN YOLDAŞI

Nihal Atsız’ın Orkun dergisi ile Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisi aynı dönemde, aynı görüşlerle aynı görevi yerine getirmeye çabalayan örgütlerin yayın organları oldular. Zaten bu iki Atatürk ve cumhuriyet düşmanı isim arkadaştılar. Atsız, Büyük Doğu’da tek parti devrinin fenalıklarını anlatan yazılar yazmıştı. “Z Vitamini” romanını Büyük Doğu’da tefrika ettirmişti.

Bunlar Soğuk Savaş Dönemi’nde Amerikan istihbaratının Türkiye ayağı tarafından halkı avlamak için din-iman-mukaddesat edebiyatı yaptırılan propaganda elemanları oldular.

Yine de belirtelim ki Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su başlangıçta Orkun kadar fanatik ve rejim düşmanı değildi.

TURANCILIK NE İÇİNDİ?

Başta da söylediğimiz gibi Bay Atsız ve arkadaşlarının derdi, Turan ülkesini yaratmak değildi. Bu ülküyü kullanarak o zaman komünist bloka karşı Rusya’daki Türkleri kullanmak peşindeydiler.

“Bize Turancılık Neden Lazımdır?” başlıklı yazıda bunu nasıl itiraf ediyorlar: “İşte bu gayret ve ideal (Yani Turancılık) komünizmin can düşmanıdır; gördüğü yerde ürkerek geri çekileceği can düşmanıdır.”

Anlaşıldığı üzere amaç Turancılık değil, Turancılık üstünden komünizmle mücadeledir.

Bunun, Sovyetler Birliği’nin öfkesini Türkiye’ye yönetmesine yol açacağını gören hükümet, 1944 yılındaki osoruşturmayı açtırmıştır. Bu süreci daha sonra Falih Rıfkı Atay şöyle anlatmıştır: “İşte nihayet hepimizin aldırışsızlığı içinde Bozkurt’un boynuna demir Haç taktılar. Turan’a giderken Türkiye’den olacaktık.”

Atsız’gillerin Turancılığının emperyalizme hizmet ettiğini daha nasıl anlatabilsin ki?

KÖY ENSTİTÜLERİNE ATILAN AHLAKSIZ İFTİRALAR

Orkun Dergisini inceleyince görüyorsunuz ki Köy Enstitüleri’nin en yaman düşmanı bu kadrodur. Bunlar, köy enstitüsünü, tahmin edileceği üzere komünist yuvası gibi göstererek kötülemekle kalmamışlar, orada eğitim gören tertemiz köylü kızlarının namusuna da söz etmişlerdir. Orkun Dergisi’nin 46. Sayısındaki o iftiralardan kısa bir bölüm aktarıyorum: “Musiki derslerinde genç öğrencilerin şehvet hislerini tahrik eden açık halk türküleriyle bütün öğrencileri laubali bir hava içinde yaşattılar. Loca halinde yapılmış musiki binasında kız ve erkek öğrencileri baş başa bıraktılar.(…) Güzel kız öğretmen ve öğrencilere şarap dağıttırdılar…”

57 sayıda (2 Kasım 1951) yazdıkları, iftira ve küfrün doruğunu oluşturuyor: “Yakın tarihimizin en ibret verici bir faslı ve bizi içeriden zehirlemek ve yıkmak için girişilen teşebbüslerin en sinsi, en cüretkar ve en korkuncu olan Köy Enstitüleri…”

İşte bu iftiralar, Atsız’ın adamlarının kaleminden mahallelere yayılarak baskı oluşturuldu ve o okullar kapattırıldı. Böylece Amerikan emperyalizminin istediği de yerine getirilmiş oldu.

O FABRİKALARI SİZİN AMERİKA YAPMADI

Atsız’ı savunmaya çalışırken bugün bile komünizm düşmanlığı yaparak yazdıklarımı karalamaya çalışanlara gelecek olursak: Ben, Türklüğü, İslamcılık (Arap örfü) sananlardan olmadım. “Türklük İslam’la müşerref olduktan sonra…” diyenlere karşı, “İslam, Türklükle müşerref olduktan sonra…” dedim ve diyeceğim.

Bu yazımı da Sovyetler Birliği’ni savunmak için yazmadım. Sovyetler Birliği’nin komünizmi istilacı bir politika olarak kullandığını da iyi biliyorum. Ama o Sovyetler Birliği Kurtuluş Savaşı’nda bize milyonlarca Ruble para verdi. Top, tüfek, mitralyöz, milyonlarca mermi verdi ve Kurtuluş Savaşı’nı kazanmamızda çok etkili oldu. Savaştan sonra Türkiye’nin sanayileşmesinde en önemli katkı da oradan geldi. Nazilli ve Kayseri tekstil fabrikalarını Atatürk devrinde o komünistler kurdu.

Sadece bu kadar mı? Biz NATO’ya girip komünist avcılığı yaptığımız dönemlerde de o Moskof, küfürlerimize aldırmadan bize fabrikalar kurmaya devam etti. Hem de büyük sanayi fabrikalarıydı bunlar: 1967'de Moskof’larla Süleyman Demirel’in yaptığı anlaşmaya göre Türkiye'de domates-portakal karşılığında kurulan muazzam fabrikalara bakın: Türkiye'nin en büyük demir çelik işletmesi

İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Seydişehir Alüminyum Fabrikası, Oymapınar Barajı, Aliağa Petrol Rafinerisi, Bandırma Sülfürik Asit Fabrikası, Artvin Lif Levha Fabrikası, Çayırova Cam Fabrikası…

Sadece bunlar mı? Arpaçay barajı, Orhaneli Termik Santrali…

Tarım ve hayvancılık alanındaki büyük projelerde komünist katkısı ise ayrı bir konu…

Moskof karşıtı Atsızcılara son sözüm şudur: Eğer o komünistler olmasaydı siz evinizdeki o güzelim Paşabahçe bardaklarını zor bulurdunuz.

Tavuk bile su içer Allah’a bakar, demişler.

Efendiler bu ülkedeki darbeleri de Moskoflar değil sizin Amerikalılar yaptılar.

“Ey Türk oğlu iyi düşün ve kendine gel!”

Önceki ve Sonraki Yazılar