Kan

Bu ne kan şehvetidir! Bu nasıl doyulmaz bir kan açlığıdır!
İktidara sırtını dayamış mafya reisi, Rize'de miting yapıyor, ''oluk oluk kan akacak'' diyor. Rize Emniyet Müdürü, Savcısı, Valisi ıslık çalarak gökyüzüne bakıyor. Görmüyor, duymuyor.
Bin küsur akademisyen, ülkede yaşanan olaylarla ilgili bir bildiri yayınlıyor. Aynı reis ''Kanınızla banyo yapacağız'' diyor. Nasıl anlarsınız? Bu reis bin küsur akademisyeni alacak; kesip doğrayacak; kanlarını bir banyo küvetine doldurup onunla yıkanacak.
Bu bir metafor mu zannediyorsunuz? Yani gerçekte öyle olmayacak; Mafya reisi bunu bildiri yayınlayan akademisyenlere, ''karanlıksınız'', ''hainsiniz'', ''bunun hesabını vereceksiniz'' diye atarlanan Büyük Reis’e kıyak olsun diye mi söylüyor zannediyorsunuz?
Yanılıyorsunuz. Bunlar gerçekten kanla besleniyorlar. Drakula'ya ilham veren Kazıklı Voyvoda bunların yanında halt etmiş. Kana doymuyorlar. Abdi İpekçi'nin, Uğur Mumcu'nun, Ahmet Taner Kışlalı'nın, Bahriye Üçok'un (daha onlarcasının), bu memleketin göz bebeği aydınlarının kanını içtiler, doymadılar.
Kimin aydın, kimin aydın olmadığına ''Büyük Reisler'' karar veriyor. 12 Eylül sürecinde, darbe rejimini insan haklarına saygıya davet eden ''Aydınlar Bildirgesi'' açıklanınca dönemin Büyük Reisi Kenan Evren şöyle aşağılamıştı: ''Ne yapayım ben böyle aydını. Vahdettin de aydındı ama vatana ihanet etti'' Buna cevap, dünyanın öğündüğü aydın Aziz  Nesin'den geldi. ''Vahdettin'in aydın olduğu şüphelidir ama Devlet Başkanı olduğu kesindir''.
O bildirgeye ben de imza koymuştum. Hocam Nusret Fişek'le birlikte Ankara sıkıyönetim savcılığına ifade vermeye inançla ve gururla gitmiştik.
Şimdi söz konusu olan bildirge önüme gelse imzalamazdım. Kürt halkının haklarını, onurunu korumak için mücadele verdiğini öne sürerek ortaya çıkan ama kör bir terör örgütüne dönüşen PKK'nın kanlı eylemlerini görmeyen bir yaklaşım doğru olamaz. Ama devlet bu terörle mücadele ederken, günahsız, sivil yurttaşlarını titizlikle kollamalıdır.
Tayyip Bey'in yönettiği devlet, gücünü gösterme uğruna, günahsız, çaresiz yurttaşlarına, teröristlere yaklaştığı gibi katı ve acımasız yaklaşıyorsa, kurunun yanında yaşı da yakıyorsa buna şiddetle karşı çıkmak bir insanlık görevidir.
Şimdi bu bildiriye imza koyan, muktedirlerin beğenmediği düşüncelere sahip insanları gözaltına almak, tutuklamak, görevden almak demokratik bir hukuk devletine yakışır mı? Bu insanlara ellerinde kalaşnikoflar, el bombaları varmış gibi davranmak da ne oluyor?
Bu, muktedirlerin kendilerine biat etmeyenlere karşı bir yıldırma operasyonudur. Buna ulusal ve uluslararası tüm demokratik güçlerle birlikte direnmek de kaçınılmaz bir insanlık görevidir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar