Dağhan Dönmez

Dağhan Dönmez

KARANLIĞA MEKTUPLAR - 6

Yazılımcı Bager Akbay, hafızam beni yanıltmıyorsa bin kelimelik bir data girişi yapıyor robot şair Deniz Yılmaz için. Robot şair, kelimeleri, akıllı telefonların kelime sıralayıcı/tamamlayıcı özelliğiyle ard arda getirerek şiirini yazıyor. Şiirlerinden biri şöyle:

öpmekte diretmem nedense

Dünyayı tutacak nerdeyse

Geceler dilleri altından

Seneler asırlar değişse”

İyi bir şair sayılmaz Deniz Yılmaz. Hatta kibarlığın lüzumu yok. Kötü bir şair. Tıpkı bugünlerde şiir yazan onlarca şair gibi... Ne var ki, robot olduğunu anlamamızı sağlayacak bir ip ucu yok! Üstelik Deniz Yılmaz’ın bir robot olduğu yani yapay zekâ seviyesinde olmadığı düşünülürse, bunun ayrımı gitgide zorlaşacak.

Konuyla ilgili, geçtiğimiz günlerde BBC News’te bir araştırma sonucu yayımlandı. Yazıdaki sorular oldukça kafa kurcalayıcı: “Yapay zekâ artık otomatik sohbet ve dil üretimi alanında kullanıldığı gibi gündelik yaşamda karşılaştığımız uzun metinleri de yazıyor. İnternet üzerinden yazıştığımız müşteri temsilcisinin gerçek bir insan mı yoksa bir algoritma ürünü mü olduğunu nasıl anlayabiliriz?”

Yazının devamında, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) araştırma ekibinden John McCoy tarafından, makine zekâsını insan zekâsından ayırt etmede 1950'de İngiliz bilim adamı Alan Turing tarafından geliştirilen bir testin kullanılması olanağının sorgulandığı belirtiliyor.

Buna göre, her bir hakeme bilgisayar üzerinden standart bir sohbet arayüzü açılıyor. Yazılı sohbeti gerçek bir insanla mı, yoksa yapay zekâ ile donanımlı bilgisayar programı ile mi yaptıklarını bilmeden tahminde bulunmaları isteniyor. Bot sohbet belli sayıda hakemi ikna edebilirse Turing testini geçmiş oluyor.

McCoy ve ekibinin, testte bir tek kelimenin belirleyici olup olamayacağı üzerinde çalıştığı ifade ediliyor. Hangi kelimenin insana özgü olduğu sorusu üzerine… Çıkan sonuç, daha doğrusu insana özgü bulunan ilk kelime “sevgi.”

Yalnız burada şöyle bir açmaz var: Yapay zekâ bunu da öğreniyor. Yani, insana özgü kelimeler neyse, onları da kullanmayı... Dolayısıyla, bu defa bizi sevgi kurtaramayacak!

Yapay zekânın gelecekteki tayin edici etkisi, daima endüstri, ekonomi veya güvenlik düzleminden ele alınıyor. Oysa, sanat, edebiyat ve entelektüel sermaye açısından neler olacağı konusunda fikir beyanı oldukça kısıtlı. Bu alanda, ciddi anlamda felsefe üretimine ihtiyaç var. Gelecekte, dünyanın en önemli konusu “Big Data” adı verilen alanın yönetimi olacak. Yaklaşık 10.000 yıllık uygarlık tarihinde, son iki yılda üretilen veri kadar üretim yapılmadı. Elbette buradaki üretim deyişi, yalnızca olumlu mânâda değil. Bu da gösteriyor ki, bu devasa olan ve gittikçe artan veri akışını doğru bir stratejiyle yönetmek, farkı belirleyecek.

Çocuklarımıza bu doğrultuda bir bilinç aşılamamız gerekiyor. Yapay zekâ filozofisi hakkında konuşabilecek insanlar yetiştirmemiz! Zira, gelecekte bu konuya dair ciddi çatışmalar yaşanacak. Karşımızdakinin yapay zekâ olduğunu anlamayı kastetmiyorum sadece, gelecek nesiller kendilerinin de bir yapay zekâ olabileceği kuşkusunu duyacak!

Ben gerçek Atatürkçülüğün, bunlarla ilgilenmek olduğunu düşünüyorum ya siz?

Önceki ve Sonraki Yazılar