KENT, MÜCADELE VE BELEDİYE BAŞKANI

“Kent, Sınıf, İktidar” adlı çalışmasında Manuel Castells, kentlerin mücadele alanı haline gelmesi sürecini çok güzel tespitlerle anlatır. Orta gelir grubu, işçi sınıfı ile birlikte kent savunma mevziinde yan yanadır, talepleri benzerdir. Castells önderlik kısmında beyaz yakalılar- orta sınıf mensuplarını öne çıkarır eserinde ve kentlerin yeniden şekillendirilmesinin toplumsal mücadeleler açısından yeni kapılar araladığı tespitinde bulunur.

David Harvey ise benzer bir pencereden bakarak biraz daha farklı tespitlerde bulunur. Harvey’e göre büyük üretim tesisleri büyük şehirlerin merkezini terk eder ve artık daha az insan gücüne ihtiyaç duyar. Durum böyle olunca işçi sınıfı mensupları kent içi ekonomide kendisine yer bulur. Daha yoğun olarak hizmet sektöründe çalışmaya başlayan kentli işçiler… Aslında daha kırılgan bir durum vardır çünkü güvence, sendika vs yoktur artık. Harvey buradan büyük bir hareket beklemektedir.

Birbirlerine karşıt gibi görünse de birbiriyle bağlantılı olan süreçler Castells ve Harvey’in tarif ettikleri. Her ikisi de toplum mücadelelerin yönünün ekonomik meseleler ile birlikte kentsel mücadele alanına kaydığını tespit eder.

Dönelim İstanbul’a. İktidar ve medyası her türlü çarpıtmada bulunmuş olsa da Gezi Parkı’nın dönüştürülmek istenmesi üzerine başlayan mücadeleler bir kentli tepkisidir. Dini söylemler üzerinden iktidar etrafında tutulan mahalleler dışında İstanbul’daki her mahallede yansımaları da görüldü. Orta-üst sınıfın yaşadığı semtlerde de alt gelir grubunun yaşadığı semtlerde de çeşitli hareketler yaşandı ve kent sorunlarının tartışıldığı semt meclisleri kurulan yerler oldu. Gerçekten önemli bir deneyimdi. Ancak temel sıkıntısı önderlik noktasında oldu. Kitle geleneksel örgüt ve önderlik modellerini kabul etmedi ama kendisi de yerine bir şey koyamadı.

Bugün ise başka bir kentsel mücadele ile karşı karşıyayız: Kanal İstanbul

Bir türlü gelemeyen kışın tam da geldiği günlerde çok sayıda İstanbullu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü önüne ÇED raporuna itiraz etmek için akın etti. Çevremden gördüğüm kimse soğuğu bahane etmedi ve yaşadığı kent için bir gününü buna ayırmış oldu.

Gezi Parkı etrafında şekillenen eylemlerden farklı olarak ise bu sefer çok net bir önderlik de oluşmuş durumda. Üstelik bu önderlik çok da meşru bir makam üzerinden ortaya çıktı: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu.

Görünen o ki; İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’da hayata geçirilmeye çalışılan akıl dışı ancak rantı yüksek projelerde İstanbul’un hakkını savunacak. Kreş, süt, meslek edindirme gibi hizmetlerle kent yoksulu kitlelerin de desteğini alan 16 Milyon kişinin yaşadığı bir kentin belediye başkanının önünde kolay kolay bir güç duramaz.

Kent mücadelesine de iyi geldin İmamoğlu diyorum.

Yazımızı bitirirken ilginç bulduğum bir detayı paylaşmak isterim: Halk diyebileceğimiz kitle o soğukta on metrelerce kuyruk oluşturup itiraz dilekçelerini teslim etmek için beklerken; sol-sosyalist örgütlerin birçoğu sıcak binalarında dilekçelerini toplayıp toplu teslim ettiler. Somut olarak öne çıkan veri kaç dilekçenin teslim edildiği olacağı için arkadaşlarımız bu sürece katkı vermiş oldular tabii ancak şu soruyu da sormadan geçemiyorum: Halkla aynı kaderi paylaşmayandan ‘öncü’ olur mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar