Kılıçdaroğlu

Bu günlerde hangi TV kanalını açsanız, birilerinin gırtlaklarını yırtarcasına yukarıdaki ismi haykırdığını duyuyorsunuz.

Tayyip Bey'den başlayıp, Binali Bey'den geçip, irili-ufaklı Bakanların her toplantısı bu isimle açılıp, bu isimle kapanıyor.

Ben bu soyadının sahibi, CHP Genel Başkanı Kemal Bey ile kendisi Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürü iken tanıştım.

Benim kendisiyle tanışmama vesile olan, zamanın SHP'li Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nihat Bey (Matkap) gıyabında çok övücü ve yüceltici sözler söylemişti.

Ben de karşılaştığımızda ilk izlenim olarak Kemal Bey'i, makamını dolduran, kendinden emin, konularına hâkim bir bürokrat olarak görmüştüm.

Ben, o zamanki CHP Genel Başkanı Deniz Bey'in parti ile ilişkili düşüncelerini ve yönetim biçimini onaylamadığım için CHP'den istifa ettim ve Sosyaldemokrat Halk Partisi'nin kuruluşuna katıldım.

Kemal Bey de bir süre sonra bürokrasiden ayrılıp CHP saflarında siyasete atıldı. İyi de etti.

Deniz Bey AKP-FETÖ koalisyonunun apaçık bir kumpası sonucu Genel Başkanlıktan ayrılma zorunda kalınca Kemal Bey Genel Başkan seçildi.

Ben de CHP üyeliğine geri döndüm.

Kemal Bey'e daha Genel Başkan seçilmeden önce bile, gerek fiziksel görüntüsü, gerekse TV oturumlarında gösterdiği sakin kararlılık nedeni ile medyada ''Gandi Kemal'' lakabı takılmıştı.

Kemal Bey bu imajla kurultaylarda büyük başarılar kazanarak rakipsiz bir biçimde kendi yönetimlerini oluşturdu ve danışmanlarını belirledi.

Bundan sonra -bana göre- hayati hatalar gelmeye başladı.

Artık kendi iradesi ile mi yaptı yoksa danışmanları mı O'nu yanılttılar bilemiyorum, yirmili yaşlarından beri aktif siyaset içinde olan beni derinden zedeleyen kararlar aldı.

Bunlardan biri, yerel yönetim seçimlerinde Ankara'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na MHP'li Mansur Bey'i, diğeri de Cumhurbaşkanlığına da yine MHP'li Ekmeleddin Bey'i aday göstermesidir.

Her iki seçimde de oyumu, CHP üyesi olmamın verdiği sorumluluk duygusu ile ve ama büyük bir kırgınlık ve hüzünle bu adaylara verdim.

AKP-MHP koalisyonu Anayasa değişikliğini gündeme getirip referandum kararı alınca, Kemal Bey'de çok olumlu bazı değişiklikler gözlemeye başladım.

Üzerine büyük bir kendine güven ve sükûnet geldi.

Çıkabildiği TV'lerde, salon toplantılarında, irili-ufaklı mitinglerde bu Anayasa değişikliklerinin ülkeyi nerelere götürebileceğini sakince anlattı, efendiliğini hiç bozmadı.

''Acaba...'' diye düşündüm, ''...Kemal Bey danışmanlarını mı değiştirdi, yoksa onları artık dinlememeye mi başladı?''.

Her halükârda bu çok iyi oldu.

Kemal Bey her saldırıya kontrollü bir güç ile karşılık verir oldu.

Bir siyaset adamı olmaktan çok bir bilim adamı olduğunu çevresine daima hissettiren rahmetli Erdal Bey (İnönü), bir toplantıda, o zamanlar bir TV reklamında çok kullanılan ''kontrolsüz güç, güç değildir'' sözüne değinerek şöyle demişti:

''Kontrolsüz güç, güçtür ama bir işe yaramaz''.

Kemal Bey'in yeni duruşu ve kontrollü gücü işe yaradı.

Muktedirlerin büyük başlarını çılgına çevirdi.

O kadar şaşkınlaştılar ki Binali Bey bir toplantıda, ''Yahu bu Kılıçdaroğlu'na bir şey oldu. Ne söylesen kızmıyor'' diye sitem (!) bile etti.

Şimdi tüm ''evetçiler'', Tayyip Bey, Binali Bey, Süleyman Bey, Bekir Bey Devlet Bey vs. nutuklarına ''Eey Kılıçdaroğlu'' diye başlayıp, hakaretlerle, küfürlerle ortalığı inletiyorlar.

Kemal Bey kızmıyor, efendiliğini bozmuyor…

16 Nisan referandumu ''hayırla'' sonuçlanırsa, Kemal Bey tepeden tırnağa silahlı dev Goliath'ı sapan taşı ile deviren genç Davut gibi, devletin tüm gücünü ve olanaklarını arkasına almış olanların hakkından gelmiş biri olarak tarihe geçecek.

Eğer sonuç ''evet'' çıkarsa koca devlet bir garip Kılıçdaroğlu'na gücünü ancak yetirebilmiş olacak.

Tarih de bunu ''galip sayılır bu yolda mağlup'' diye yazacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar