Korku tünelinden nasıl çıkarız?..

Ülke ülke değil korku tüneli mübarek!.. Emevi Camii’nde namaz kılacaklardı, olmadı; Suriye’ye giremeyince, ne kadar cihadçı yamyam varsa Türkiye’ye soktular. Her yerde bombalar patlamaya başladı.
Yetmedi, Rus uçağı düşürdüler...
Şimdi içeride siyaset icabı esip gürlüyorlar ya, dışarıda diplomasi müsamereleri yapıp Rusya’nın şerrinden kurtulmaya çalışıyorlar. “Bi kerecik buluşsak” diye randevu koparmaya çalışıyor, tersleniyorlar.
Korkuyorlar.
Korktukları için dünyanın ne kadar emperyalist kuvveti varsa hepsine İncirlik’i açıyorlar. Çukurova, af edersiniz, Japon kerhanesine döndü. Bir uçak iniyor, bir uçak kalkıyor. Savaşı zorla topraklarımıza çağırıyorlar...
Akıl alır gibi değil.
Yaptıkları bütün saçma sapan işler de yetmiyor, Irak’a musallat olup yeni belalara yelken açıyorlar.
Tm bir korku tüneli!..
***
Bütün bunları başımıza musallat eden süreci iyi anlamak lazım. İyi anlamak lazım, yoksa beladan kurtulamayız.
***
1960’lar, 1970’ler Türkiye’nin insani kurtuluş umudunun doğduğu yıllardı. İkinci Dünya Savaşı sonrası memleketi üç kuruşa satan ve emperyalist kuvvetlerin oyuncağı haline getiren iktidarlar, karşılarında genç bir direnç bulmuştu çünkü.
İşkence ettiler, hapse attılar, öldürdüler, astılar ama o kurtuluş damarını yok edemediler...
Bu yüzden, o ikinci kurtuluş hareketinin karşısına faşist katilleri diktiler, bu halkın en yiğit evlatlarını sırtından vurdular; yetmedi, uzun süreli bir İslamcılaştırma planını uygulamaya koydular.
Bütün planlar emperyalistlerce finanse ediliyordu. Dünya kadar kaynak akıttılar, ajanlar ülkeye yuva yaptı, her türlü provokasyonu denediler... Başarılı olamadılar.
Tıpkı Latin Amerika’da olduğu gibi, çareyi bir askeri diktatörlükte buldular.
12 Eylül’ün aşağılık generalleri halkı ezdi. Ama kurtuluş umudunu boğamadılar. Hareket yeniden yükseliyordu ki, bu sefer Doğu Bloku çöktü. Emperyalizmin zafer kazandığı yaygarası yayıldı...
İşte onca yılın İslamcılaştırma, milliyetçileştirme, gericileştirme hamleleri şimdi altın çağını yaşayabilir, zehirli meyvelerini ortaya dökebilirdi.
Memurlara rüşveti öğütleyen, Anayasa’yı delmekte sakınca olmadığını söyleyen ve bugüne gelen yolları döşeyen Özal, her ne kadar şimdi kimileri tarafından sempatiyle anılsa da, insani düşkünleşmenin sıçrama noktası oldu.
1990’lar insani düşkünleşme yıllarıydı...
İnsani düşkünleşmeyle dinci yükselişin yan yana ilerlemesi ise tesadüfi değildi. Bu dincilik, insani düşkünleşmenin ideolojik ifadesi oldu. Din uğruna hırsızlığı, arsızlığı, katilliği, hainliği mubah gören kuşaklar doğdu. Anadolu’nun kırsal cehaleti bu soysuz gericilik etrafında örgütlendi.
Mevcut iktidar, tüm fenalıkların vücut bulmuş halidir.
***
Bu korku tünelinden çıkış, 1970’lerin aydınlık yüzlü devrimcilerinin mirasına sahip çıkarak, o mirası geniş emekçi yığınlarla buluşturarak mümkün olacaktır.
Nedir o miras?
Emperyalizme karşı net bir duruştur ilk önce.
Onların yerli işbirlikçilerinden hesap sorma iradesidir.
Gözünü budaktan sakınmayan bir cürettir...
Tüm bu hasletler, tam da şimdi emekçi kesimler arasında kitleselleşmelidir.
Emperyalizmle kurulan kaşarlanmış ilişkilerden, sermayeyle enseye tokat laubaliliklerden, pısırıklıktan azade, yepyeni bir kurtuluş dalgasına ihtiyacımız var. Bu dalgayı gençlikten işçilere yayamadığı için yenilen eski devrimci kuşağımızın yarım bıraktığı işi tamamlamak... Tam olarak görev bu...
Zira bu korku tünelinden çıkış için -asgari bir demokratik düzen için bile- başka yol görünmüyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar