Süleyman Karan

Süleyman Karan

Kötülüğün mikrobiyolojisi

Uzaydan gelmediler, herhangi bir laboratuvarda üretilmiş android de değiller. Onlar da hepimiz gibi bu toprakların, daha doğrusu bu Kavimler Köprüsü’nden sentezlenen her genin bir sonucu... Her ne kadar, “Irklar birbirine karıştığında, insanlık hem daha güzel olur, hem daha gelişkin...” gibi bir önkabul varsa da, aynısı tersi için de geçerli... Türk’ün, Kürt’ün, Ermeni’nin, Rum’un, Laz’ın, Gürcü’nün, Moğol’un, Arap’ın, Acem’in, Sırp’ın, Arnavut’un, ve 72 milletin tüm iyilikleri ve tüm kötülüklerini de miras almış bu topraklar... Bir ortalamamız var, bir standart sapmamız, iyilerimiz de var, bir o kadar da kötümüz... İşte bu gördükleriniz, bu toprakların kötülük mirası!.. Zira kötülük bir gelenek, nesilden nesile aktarılan, iktidarların provoke ettiği, istediği gibi kullandığı bir evrimsel gerilik...

 

Kötülük süzülmeden gelir!

 

Bu, arzın insan yaşayan herbir metrekaresinde böyle... Her yerde iyilikle kötülüğün bitmek bilmez mücadelesi yaşanıyor. Görüldüğü gibi, dünyanın dört bir yanında hâlâ egemen olan kötülük ve çirkinlik... Ama bazı bölgelerde, kötülük iyice galebe çalıyor. Kongo gibi, Ortadoğu gibi, Türkiye de böyle... Tıpkı bundan 70-80 yıl öncesinin Almanyası gibi...


Bir pandemi, yani bir salgın hastalık gibi kısa sürede tüm toplumu etkisi altına alan bir şey kötülük; eşzamanlı olarak cehaleti, riyayı, her türlü şerefsizliği ve pusu eksenli şiddeti yanında taşıyor. İktidar tarafından uygun ortam sağlandığında, o toprağın ruhundaki kötülük cinleri yerin dibinden fışkırıyor. Ruhu boş, aklı boş bedenleri ele geçiriyor. Gidiyor Sivas’ı yakıyor, gidiyor Maraş’ta hamile kadının karnındaki bebeği hançerliyor, gidiyor Çorum’da komşusunu ailesiyle birlikte katlediyor. Ankara katliamında aşağılık selefi teröristlerin katliamı sonrasında bir yerine kına yakıyor, Reina’da ölenler için ‘oh olsun’ çekiyor! Kılık değiştiriyor; kadınları öldürüyor, çocuklara tecavüz ediyor, komşu ülkeye geçip katliam yapıp, kanlı elleriyle eve dönüp aile evinde topluca akşam yemeğini yiyor. Sabah ise kaçırdığı esir kadınları, 300 dolara başka bir şerefsize satıyor. 

 

Özgürlük olmayan yere mikrop girer

 

Bu atmosfer, toplumun her katmanında, sosyokültürel, sosyoekonomik katman ayırt etmeden her kesime sirayet ediyor. Sadece dışavurumları daha basit ya da daha janjanlı oluyor, aradaki tek fark bu... Yandaş akademisyenindeki cehalet ve yalancılık, yandaş gazetecisindeki provokatörlük, il ve ilçe teşkilatındaki sırf çıkara dayalı riyakarlık, parti yönetimindeki ayak oyunları ve birbirlerinden nefret, meclisteki yerin dibinin de dibi pespayelik... Hepsi birbirinden beter ve öz olarak hepsi aynı... Kökleri de işte biraz önce sözünü ettiğim, binyılların mirası kötülüklerin billurlaşmış hali... Bunlar gökten zembile inmedi, yerin dibinden çıktı! 

 

Bizans’tan bugüne tarihin çöpü


Bizans’ın, Osmanlı’nın son dönemlerinde ne yaşanıyorsa, benzer şeyler yaşanıyor bugün de... Nasıl ki o dönemde de, pek çok dış tehditle sıkışmış, içten birikmiş sorunlarla çürümüş bir devlet, en yeteneksiz, en içten pazarlıklı, kendi grup çıkarları çerçevesinde hareket eden siyasi bir yapılanmanın eline düşmüşse, şimdi yaşanan da o... Nasıl ik o zaman da saraylarda meleklerin cinsiyeti tartışılır, kişisel ikbal için ayak kaydırılırsa, işte bugün de o! Bazı farklar var sadece, eskiden bu bayağılık duvarların arkasında olup biter, halk da sokakta birbirini yerken, artık her şey baştan aşağı aleni oluyor.

 

Karmakarışık, aceleye getirilmiş, eğri büğru bir anayasa metnine ezbere oy veren iki partinin miletvekilleriyle, buna direnmeye çalışan iki parti karşı karşıya mecliste... İktidar ve koltuk değneği, öylesine bir suni denge üzerinden yol alıyor, öylesine savunduğu metne ve kendisine güvensiz ki, milleti temsil eden mecliste, her türlü rezaleti yapmak dışında bir iktidar gösteremiyor. Bunu fırsat bilen, hesaplı kitaplı, geçmişi şaibeli ne kadar iktidar partisi unsuru varsa, onlar da bir ‘affedilme sirki’nin palyaçosu kıvamında, engelli bir milletvekiline şiddet uyguluyor, bir diğer kadın miletvekilini darp ediyor. Sonra da rezil bir şovla gösterisine son veriyor. Kürsüden uçarak saldıran o kadın milletvekilini, şov bitiminde boyunlukla görüyoruz. Mağdur olmuş!  

 

Sirk palyaçolarının biatı!

 

Yine de size kıssadan hisse... Ne iktidar partisi ne de koltuk deneği birbirinden farklı değil... Koltuk değneği olmayı hazmedemeyenleri hariç tutarak bu böyle... Bu oylama bitene kadar dikkatle izleyin. Küfür, şiddet, oyunu açıktan gösterme, her türlü rezilane harekete imza atanları bir yere yazın. Bunların ilk sıralarında yer alanların hemen hepsinin, şimdi ajan olarak ilan edilen, vatan haini sayılan ABD yardakçısı örgütle geçmişte organik bir ilişkisi olmuş ve belki hâlâ da öyleler... Gerçi şaşıracak ne var; bundan birkaç yıl öncesine kadar zaten ikisi de o partinin kurucu kadrolarıydı, devleti birlikte bölüşüyor, birlikte yönetiyorlardı. Bir de not size... Hepsi öyle değil, ama başa güreşenleri öyle... Zira her ikisi de dini siyasete alet ettikleri için, farkı fark etmek oldukça güç... Belki hiçbir zaman çözülemeyecek!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar