Krize giderken

 T ÜRKİYE 2001 yılında tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşamıştı. Ekonomi çok sert bir biçimde küçülmüş, onlarca banka ve irili ufaklı birçok firma batmış, milyonlarca kişi işsiz kalmıştı. Siyasetçiler ve ekonomi yöneticileri büyük bir çaresizlik içinde kıvranırken okyanus ötesinden bir adam geldi; Kemal Derviş… Hemen bir acı reçete oluşturuldu ve Türkiye, 1980’li yılların başından beri ihmal ettiği reformları bu reçete çerçevesinde uygulamaya başladı.
Bulunan çözümün üç temel ayağı vardı; Merkez Bankası ve para politikası siyasetçilerin mü- dahalesinden uzak tutularak araç bağımsızlığına kavuşturuldu. Bunun için Merkez Bankası Kanunu değiştirildi ve Banka enflasyonla mücadele ve para politikaları konusunda olması gereken çizgiye oturtuldu.
İkinci olarak, batık durumda bulunan bankacılık sistemi yeniden yapılandırıldı. Kamu bankalarından görev zararları tasfiye edildi, bu bankalara ciddi miktarda kaynak enjekte edildi. Likidite sorunu yaşayan birçok banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alındı. Başta açık döviz pozisyonunun takibi olmaz üzere bankacılık sisteminin etkin denetim ve gözetimi için yeni bir çerçeve oluşturuldu.
Üçüncü olarak ise kamu açıkları kontrol altına alınmaya çalışıldı. Faiz dışı fazla politikaları ile ciddi bir mali disiplin oluştu. Bütçe açıkları ve kamu kesimi borçlanma gereği önemli bir miktarda aşağıya çekildi.
Bütün bunların sonucu olarak enflasyon düştü, reel faizler hızla indi, kamu borç stoku geriledi ve Türkiye tarihsel büyüme ortalamalarını seviyesine yeniden yakaladı. Bu programın üzerinden tam 17 yıl geçti. Bu 17 yıllık zaman diliminin 16 yılı AKP iktidarına denk düşüyor. AKP hükümetleri kamuoyunun karşısında eleştirmekle birlikte öyle ya da böyle, 2001 yılında kurulan bu çatının içinde kaldılar.
Tüm bunları şunun için anlatıyorum; Son zamanlarda yaşanan gelişmeler yeniden 2001 öncesine dönüş sinyalleri veriyor. Kriz öncesi belirtiler giderek belirginleşiyor.
Bugün geldiğimiz noktada, Merkez Bankasının bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir. Merkez Bankası artık siyasetten emir alan sıradan bir kamu kurumu gibi algılanıyor. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyadaki algı da bu yönde.
Kamu bankaları eliyle bankacılık sistemi ciddi şekilde zorlanıyor. Kamu bankaları kriz önceki dönemde olduğu gibi görev zararlarıyla karşı karşıyadır. Düşünebiliyor musunuz? 0,98’le konut kredisi veren bir kamu bankası -ki yıllığı 13 civarındadır, yüzde 16-17 seviyelerinde faizle mevduat toplamaktadır. Bunun kamu bankalarının bilançolarını bozacağı açıktır.
Ve kamu maliyesi ciddi bir biçimde bozulma sinyalleri vermektedir. Bütçe açıkları büyümekte kamu borç stoklarının milli gelire oranı uzun bir aradan sonra yeniden artış eğilimine girmiş bulunmaktadır.
Tüm bu gelişmeler Türkiye ekonomisinde ciddi bir kriz beklentisi oluşturmaktadır. Elbette tarih tekerrür etmez, her şeyi kendi zamanı ve bağlamı içinde değerlendirmek gerekir. Ancak unutulmamalıdır ki önümüze konulan yeni çerçeve, geçmişten ders almayı tercih etmeyen bir hükümetin elinde bizi felakete sürükleyebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar