Kutsal Evcimen: ‘Türkülerin özü muhabbettir’

Kutsal Evcimen: ‘Türkülerin özü muhabbettir’

Halk Müziği sanatçısı Kutsal Evcimen, yakın zamanların ozanları Aşık Veysel, Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş gibi isimlerin yürekten eserleri halka miras bıraktıklarını belirtti, şimdilerde ise çok mekanik ve samimiyetsiz bir dönemin yaşandığını söyledi. ‘Satın Eşek Sıpaları’ türküsü sebebilme hapis cezası da bulunan sanatçı; yandaş sanatçılara, ‘Bağlama dediğin üç tel bir tahta/ Ne şaha boyun eğmiş, ne taca - tahta’ sözleriyle seslendi.

"ÖZGÜR DEĞİLİZ, SANATÇILAR TİTRİYOR"

En son ‘Civan’ adını verdiği albümüyle türküseverlerle buluşan Halk Müziği sanatçısı Kutsal Evcimen, türkülerin özünün muhabbet olduğunu, ancak şimdilerde paylaşılmadığını, üretilmediğini ve mekanik bir dönemin yaşandığını söyledi. Malatya 11. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali’nde söylediği “Satın Eşek Sıpaları” adlı türküsü ve konserde yaptığı konuşması nedeniyle dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaretten yargılanan ve hapis cezasına da çarptırılan Evcimen, “Özgür değiliz, medya susturuldu, sanatçılar tir tir titriyor” dedi.

YURT Gazetesi’ne konuşan Kutsal Evcimen’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

"SANATÇILAR BİRLEŞİRSE, SANATA BASKIYI ATLATIRIZ"

- Son albümünüzden bahsederek başlayalım... Keyifle dinledim. Tolga Sağ, Hüseyin Turan, Yılmaz Çelik gibi sanatçı dostlarınızla düetler de yaptınız Civan albümünde. Albüm nasıl bir hazırlık süreci geçirdi, eserleri belirleme aşaması nasıldı?

Albümün repertuar süreci yaklaşık 2-3 yıldır hazırdı aslında. Ülkenin genel durumu biz sanatçıların ritmini ve enerjisini gerçekten çok etkiliyor. Bu ve benzeri nedenlerle ertelemiş olduğumuz çalışmamızın, 2017 Temmuzu gibi stüdyo aşaması başladı ve 2018 Şubat ayı itibariyle CİVAN adını verdiğim solo albümü dinleyicilerimizle buluşturduk.

Sevgili Hüseyin Turan, Yılmaz Çelik ve Tolga Sağ, benim hayranlıkla dinlediğim ve ailem gibi gördüğüm dostlarım. Sanatsal paylaşımlarını benden hiç bir zaman esirgemediler. Kendilerine bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir de sanatçıların bu dönem omuz omuza olması gerekiyor. Eski ozanlarımızın, âşıklarımızın yaptıkları gibi bizlerin de muhabbetlerimizi, paylaşımlarımızı artırmamız gereken bir süreç diye düşünüyorum. Sanata ve sanatçılara olan baskıyı ancak bir olarak atlatabiliriz.

Albümde Yavuz Top, Dertli Divani, Mehmet Koç, Hasan Kaplani, Muharrem Temiz, Cengiz Özkan, Pir Perişah, Ayhani, Enver Çelik, Daimi Özdoğan, Sait Usta Ziya Özbay, Tacettin Küçük ve Cemal Özaş gibi birbirinden değerli üstatların eserlerini seslendirdim. Albüme adını verdiğimiz Civan adlı eserin müziği bana ait.

Albümün aranjörlüğünü ve büyük bir yükünü Sevgili Sinan Güngör kardeşim göğüsledi ve bir diğer kardeşim Levent Canen de albümün şekillenmesine büyük emekler verdi, kendilerine teşekkür ediyorum.

Yaklaşık 3 yıldır iki ayrı memlekette yaşamaktan olsa gerek; daha hassas, duygusal ve özlem doluyum. Repertuarımı oluştururken de bu durumum etkili oldu.

"DONANIMLI BİR KUŞAK YETİŞİYOR"

-Türküleri aslına sadık kalarak söylüyorsunuz. Peki, türküleri tahrif ederek söyleyen yorumcular hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkülerin özellikle pop/rock enstrümanlarıyla icra edilmesi normalde türkü dinlemeyen gençler tarafından ilgiyle karşılanıyor mu sizce?

Sevgili Cihan, yaklaşık 20 yıl bağlama eğitmenliği yaptım. Bunun 16 yılı kendime ait olan müzik merkezinde gerçekleşti. 2017 itibariyle ara vermek zorunda kaldım. Bu süreler içinde 10 binin üzerinde öğrenciyi bağlama ile tanıştırdım. 200’ün üzerinde öğrencim konservatuar, müzik öğretmenliği, müzik okulu, Güzel Sanatlar gibi akademik çalışmalarla yoluna devam etti.

Gençlerimiz olsa daha etkili olurlar. Her türlü olumsuzluğa rağmen sanata aşık, türkülere ilgili mükemmel bir gençlik var. Sazlarına, sözlerine, kültürlerine sahip çıkıyorlar.

Ailelere ve kurumlara büyük görev düşüyor. Kültürel etkinliklerin ve muhabbetlerin artırılması ve yetenekli gençlerimizin kendilerini sunabileceği ortamların çoğalması gerekiyor.

"GECEKONDUMUZ ŞİMDİ STÜDYOM OLDU"

-"Türkü formatında beste" denilen bir şey var. Türkü elbette anonim olmak zorunda değil. Aşık Veysellerin, Neşet Ertaşların, Mahsunilerin besteleri de bu toprakların en güzel türkülerinden... Ama son yıllarda ortaya türkü besteleyip bu işten para kazanan insanlar da çıktı. Derdi olmayan veya sırf yapmak için yapılan türküler. Bunlara da türkü diyecek miyiz?

Türkülerle 5-6 yaşlarında tanıştım. Rahmetli dedem ve babam, saz çalar, evimizde dostlarıyla muhabbet ederlerdi. Ben de merak eder, geç saatlere kadar onları büyük bir keyifle dinlerdim ve bir yandan da uykuyla mücadele ederdim. Ve sabah ilk kalktığımda sazlara dokunmak, büyük bir mutluluktu benim için. Bu ortamları çocukluğum süresi boyunca çoğu kez yaşadım ve o günleri yasadığım gecekondumuz, şu an benim stüdyom oldu.

Aynı yer, aynı mekân ve benim hayallerim. Şükür bunların hepsi fazlasıyla oldu ve ben çocukluğumun geçtiği yerde sanatsal çalışmalarına devam ediyorum.

Türkülerin özü, muhabbettir. Hak aşıkları, ozanlarımız, yöresel sanatçılar en büyük üretim gücünü birlikteliklerinden ve muhabbetlerinden almışlardır.

"PAYLAŞMIYORUZ VE BİRLİKTE ÜRETMİYORUZ"

Günümüzde de en fazla eksik olan şey, maalesef artık muhabbet etmiyoruz. Paylaşmıyoruz ve birlikte üretmiyoruz. Usta – çırak ilişkisi azaldı. Çoğu insanın hedefi, müzikten para kazanmak. Bu yüzden Arif Sağ, Ali Ekber Çiçek, Musa Eroğlu, Yavuz Top ve Erdal Erzincan gibi ustalar üretim adına büyük bir şans bizim için.

Türkü, albüm çalışmaları son zamanlarda farklı sound denemeleriyle karşımıza çıkmakta. Benim bu konuda fikrim hem Anadolu kültürünün ve müziğinin, hem de batı müziğinin mantalitesini bilen her iki tarafta da emek sarf etmiş kişilerce yapıldığında ciddi sentezlerin, uyumun ve başarının geldiğini görürüz. Yani işin özü, samimiyet ve gereklilik diye düşünüyorum. Ozanları, aşıkları dinlemeyen kim olursa olsun, türkülere ve türkü dinleyicilerine mahcup düşer. Tabii ki, türküler hepimizin ama popçuların yaptığı gibi sadece işimiz düştüğünde çalmayalım kapısını.

"NE YAŞIYORUZ Kİ ORTAYA NE ÇIKSIN?"

Yakın zamanlardaki ozanlarımız Veysel baba, Mahsuni baba, Neşet usta gibi birçoğu kaygısız, samimi, hesapsız ve dürüst bir şekilde duygularını ortaya koymuşlardır. Muhabbetle paylaşarak candan ve yürekten eserleri bu halka miras bırakmışlardır. Bıkmadan usanmadan yıllarca çalınıp söylenecek birbirinden değerli üretimlerdir bunlar. Şimdi ise gittikçe fabrikasyon, önceden çalışılan hedef kitlesine göre, siparişine göre sözler yazılıyor, sözüm ona eserler üretilmeye çalışılıyor maalesef. Elbette tasvip etmiyorum. Bir de madalyonun diğer yüzü, ne yaşıyoruz ki ortaya ne çıksın? Çok mekanik ve samimiyetsiz bir dönemdeyiz.

"DİJİTAL PLATFORMLARA YÖNELİYORUZ"

- Kendi müzik şirketiniz de var, Evcimen Müzik. Albümler eski yıllardaki kadar satıyor mu, yoksa Youtube'a yenildi mi?

2014 yılında Stüdyo Dolu ve Evcimen müzik olarak hizmet etmeye başladık. Sevgili Sinan GÜNGÖR kardeşimle beraber kendi firmamızdan piyasaya 30’un üzerinde yapıt kazandırdık. Şu da bir gerçek ki, artık dijital bir dönemin içerisindeyiz, buna CD döneminin son yılları da diyebiliriz. Artık üretimlerimizi daha çok dijital platformlarda sunacağız. Biz yine de CD’lerimizi dinleyicilerimizle buluşturma çabasındayız. Benim son albüm çalışmamın 1. baskısı bitti ve 2. baskı için hazırlanıyoruz. Tabii bu hareketi ben kendi çabalarımla sağladım. Maalesef artık CD satışları memnun edici değil. Ve buradan son albümüme ilgi ve alaka gösteren tüm dinleyicilerime teşekkürlerimi sunuyorum.

"TAZMİNAT KAZANDIM, HAPİS CEZASI ALDIM"

-Söylediğiniz “Satın Eşşek Sıpaları” adlı türkü nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret davası açılmıştı. Ne oldu o dava?

Arguvan festivalinde okumuştum bu tartışmalı türküyü. AKP Malatya Milletvekili Mustafa Şahin, eseri üstüne alınıp, bize hakaret etti. Ben de kendisine hakaret davası açtım ve kazandım. Bu mağlubiyeti hazmedemeyen vekil, beni devlet kanallarını kullanarak şikayet etti ve Başbakana hakaretten yargılanmaya başladım. Dava açıldıktan sonra Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu ve ben Cumhurbaşkanına hakaretten 11 ay 20 gün hapis cezası aldım, bu ceza 5 yıl ertelendi.

"SANATÇI MUHALİF OLMALIDIR, SOYTARI DEĞİL"

- MESAM tartışmalarında Orhan Gencebay'a "kula kulluk ediyor" diyerek tepki göstermiştiniz. Buradan yola çıkarak, sanatçının iktidar kavramıyla bir sorunu olması gerekmez mi? Yani sanatın ve sanatçının doğasında muhalif olmak, itiraz etmek yok mudur?

Ülkemizde özellikle son yıllarda sanat ve sanatçılar üzerinde görüyoruz, AKP zihniyeti her şeyin kendi yönlendirdiği gibi olmasını istiyor. Yoksa ya teröristsiniz ya da marjinal bir grup. Yani AKP’li ol da, ne olursan ol, ne yaparsan yap mantığındalar. Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum; onurlu, omurgalı, kendisine saygısı olan insanlar da kabul etmez zaten. Özgür değiliz, medya susturuldu, sanatçılar tir tir titriyorlar. Şahsen ben gittiğim TV ve radyo programlarında sansürleniyorum, siyasi konuşmalar yapmamam ve demeçler vermemem konusunda uyarılıyorum. Bir TV kanalı bana canlı yayından önce ‘söyleyeceklerinden sen sorumlusun' diye kağıt imzalattı. Bunlar çok üzücü. Kral ve saraydakiler tarihler boyunca hep varlıklı olmuşlardır ama hiçbir zaman var olamamışlardır.

Sanatçılar kimsenin adamı değildir. Muhalif, aydın, ilerici olmak zorundadırlar. ‘Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan’ diyen Pir Sultan Abdal, ‘Rızkımı veren hüdadır, kula minnet eylemem’ diyen Seyit Nesimi, ‘Ben halkımı hak bilirim’ diyen Şah Hatayi, ‘İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır’ diyen Hacı Bektaş Veli, ‘Yuh yuh soyanlara’ diyen Mahsuni Şerif, ‘Kula kulluk yakışır mı’ diyen Muhlis Akarsu, ‘Memleketi bile bile satın eşek sıpaları’ diyen Aşık Fakir, hep zalime karşı durmuşlar, hep hakkın, haklının ve halkının yanında olmuşlardır. Bizlere de bu yol, bu iz, bu duruş büyük bir mirastır. Dolayısıyla bizim yaptığımız, günümüzde yaşanan tüm yanlışları, haksızlıkları, sanatın zekasını, dilini, gücünü kullanarak hem halkımıza anlatmak hem de güç kaynaklarının bu yanlış tavırlarına karşı bir duruş sergilemektir.

Bilgisini ve birikimini güç kaynaklarına peşkeş çekenlere, sarayın şakşakçısı haline gelenlere bir sözüm var:

Bağlama dediğin üç tel - bir tahta,
Ne şaha boyun eğmiş, ne taca - tahta!