OHAL’de kültür-sanat dünyası felç ediliyor…

OHAL’de kültür-sanat dünyası felç ediliyor…

ürkiye, 1 yıl 8 aydır OHAL ile yönetiliyor. Geçtiğimiz 19 Ocak'ta 6. kez uzatılan OHAL, toplumsal yaşamdan ekonomiye, siyasi faaliyetlerden kültür sanat dünyasına dek birçok alanı etkiliyor. OHAL gerekçesiyle konserler, festivaller, tiyatro oyunları ve çeşitli etkinlikler artık hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edilebiliyor. Yıllardır sahnelerden izleyicilerle buluşan sanatçılar, ödenekli tiyatrolardan ihraç ediliyor, özel tiyatrolar aracılığıyla sergiledikleri oyunlar yasaklanıyor. Tüm bunlara rağmen

‘BU SİSTEM DEĞİŞMELİ’

MÜJDAT GEZEN (Tiyatrocu): Baskı sadece sanatın üzerinde değil. Bu şekilde kısıtlamamak gerek. Sanat insanların üzerinde… Kenan Evren döneminde eline ayağına zincir vurulmuş ve ağır şartlarda yargılanmış biriyim. Fakat şu anda çok daha ağır bir baskı var. 35 yıl önce Kenan Evren döneminde oynadığımız oyunu bugün oynayamadık. Edirne’ye turneye gidecektik izin vermediler. OHAL’in bir an evvel kalkması gerekiyor. Bu sistem ve zihniyet bir an önce değişmeli. Bugün devletin televizyonuna vergi veriyoruz ama sırf muhalif olduğumuz için çıkartılmıyoruz. Biz bu ülkenin sanatçılarıyız. OHAL aynı zamanda düşüncelerimizi ve kelimelerimizi de bu şekilde etkisi altına alıyor.

YASAKLAMAK CAHİL CESARETİ

REHA ÖZCAN (Tiyatrocu): Sanat başlı başına yasaklara karşı bir iştir ve aslında sanat devlet tarafından desteklenmelidir. OHAL ya da başka diğer benzeri meseleler tamamen adli konulardır. Sanatı ya da sanatçıyı etkilememelidir. Çünkü bu sanatçının özgürlüğünü aşağıya çeker. Sanat bir saçmalama özgürlüğüdür, saçmalama özgürlüğü olmayan insan üretemez. Var olduğu yerde üretemeyen insan ise göç etmeye başlar. İşin en üzücü, en kötü yanı da bu. İnsanlarımız artık göç etmeye başladılar, üretebildikleri yerlere gitmeye başladılar. Ben 35 sene devlet tiyatrosunda çalıştım. Şimdi emekli olduğum devlet tiyatrolarına gidip oyun izlediğimde üzülüyorum. Bizler kötü bir şey yapmıyoruz. Oyunlarımızda kötülüğü, çalmayı çırpmayı veya kini, öfkeyi desteklemiyoruz. Mevcutta var olan şeyleri sahnede oyun haline getirerek insanlara ayna tutmayı amaçlıyoruz. Tiyatronun asıl amacı budur. Oyunu ve oyuncuyu, güldüren bir karikatürü yasaklamak ya da yeni tiyatro oyunu kuralları getirmek tamamiyle cahil cesaretidir diyebiliriz. İnsanlar kendi içindeki otosansüre karşı çıkmalı.Yapılan muhalefetle insanların vatanseverliği sorgulanamaz. Maalesef bu durumda bir ayrıştırma söz konusu ortaya çıkıyor.

DİRENİŞLE KARŞI KARŞIYALAR

BARIŞ ATAY (Tiyatrocu): Sonuç itibari ile iktidarın 16-17 yıl boyunca kurduğu bir düzenin son aşamalarından birine gelmiş durumdayız. Biraz faşizm yaşanıyor ülkede. Ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü müdahale edemedikleri bir kültür-sanat alanı vardı. Devlet tiyatrolarının ve özel tiyatroların şekillendirilmesi, dizaynı, özel tiyatroların yasaklanması gibi birçok sorunla karşı karşıyayız. Ancak buna rağmen bir direnişle karşı karşıyalar kültür-sanat alanında. Bunun karşılığında da çözemedikleri olayı artık tümden yok etmeye yönelik bir çaba görmeye başladık. Üniversite tiyatro gruplarından, salonlarına, özel tiyatroların içeriklerine ve muhalif oyuncuların hiçbir yerde iş yapamamasını sağlamak için amirlere emir verilmesine kadar giden bir silsile. Bu saldırıları AKP’nin başkanlık seçimine giden yolda her şeyi kombine edecek bir politikanın parçası olmaktan azade görmüyorum.

KABARELER YAPILMIYOR

NİLGÜN BELGÜN (Tiyatrocu): OHAL’le ilgisi var mı bilemiyorum ama tiyatro eskisi gibi değil. Kara mizahlar, hicivler, kabareler artık pek yapılmıyor. Tiyatro insanın aynası ise, kabare dev aynasıdır. Yani orada daha farklı şeyler gösterilir. Sizin yanlışlarınız da, doğrularınız da gösterilir. Şimdi daha dikkat ediliyor gösterilere ve yapılan esprilere. Siyasetle ilgili şeyler yapılmamaya özen gösteriliyor. Ben ‘Devekuşu’ zamanında oynarken yoğun şekilde hicivler yapılırdı, kara mizahlar yapılırdı. Mesela Zeki Alasya, Metin Akpınar gibi isimler Bülent Ecevit taklidi yapardı hatta onlar da gelip izlerdi, keyif alırlardı. Şimdi ise ne yazık ki böyle şeyler pek yapılamıyor.

SUSARAK DEĞİL KONUŞARAK AŞACAĞIZ KARANLIĞI

İRFAN DEĞİRMENCİ (Sunucu): 2017 Ağustos’undan beri ‘Anne Ben Artist Oldum’ adını verdiğim tek kişilik gösteri için otuzdan fazla şehirde sahneye çıktım. Sahne bulabildiğimiz her yerde oynama hevesiyle yola çıktık ama bu hiç kolay olmadı. Örneğin Çanakkale’de 18 Mart Üniversitesi Seyit Onbaşı salonunda oyun oynamak istedik. Önce salonun adını değiştirip Seyit Onbaşı yerine 15 Temmuz salonu dediklerini sonra da bize salonu tahsis etmekten vazgeçtiklerini öğrendik. Bizzat Üniversite’nin rektörü bana ‘isminize duyulan tepkiler nedeniyle salon tahsisinin iptaline karar verilmiştir’ diye yazı yazıp gönderdi. Hemen hemen oyun oynadığımız her salonda muhakkak emniyet kamerası ve kamerayı kullanan bir memur oluyor zaten. Bir keresinde İstanbul’da büyükçe bir salonda oyun oynarken bir an için sessizlik oldu ve bir cep telefonu çalmaya başladı. Cep telefonu melodisi de dombraydı. Herkes o anda telefonun sahibinin kayıt yapmakta olan bir memur kameraman olduğunu fark etti. Memur bey, görevini sonuna kadar yerine getirdi ve ayrıldı. Bir başka oyunda oyunu oynadığımız ilçenin emniyet müdürü ilk perdeyi en önde yarısına kadar izleyip salondan ayrıldı. Şimdi yeni bir roman yazdım. Bir distopya, adı Herlanda ve onu alıp okuyacak olanların evlerinin en sessiz köşelerine kadar girecek mesela sözlerim. Çünkü susarak değil konuşarak ve yazıp çizerek aşacağız karanlığı…

HÜLYA KOÇYİĞİT’E SORUN

GÜVENÇ DAĞÜSTÜN (Opera sanatçısı): Aslında bununla ilgili söylenecek çok şey var ama Barış Atay her şeyi güzel anlatmıştır eminim. Bence siz bunu Hülya Koçyiğit’e sorun…

AYŞEGÜL SÖNMEZ (Sanatatak Yayın Yönetmeni):Açıkçası umut verici gelişmelerden söz etmekten yanayım. Hayıflanmak istemiyorum. İstiklal Caddesi tam kültür sanatın ufkundan silindi derken İstanbul Modern’in oraya taşınacak olması, Salt’ın yeniden açılma hazırlıklarının başlaması, Yapı Kredi’nin aktif bir kültür sanat merkezi haline gelmesi… Bunlar önemli, ümitlendirici gelişmeler… Çünkü Beyoğlu’suz olmaz.

ÖNDER ABAY (Bavul Dergisi Yayın Yönetmeni): OHAL’in zararlarını tam anladığımızı düşünmüyorum. Şimdi hissedilmeyen en büyük zararı ise bence beyin göçü. Binlerce eğitimli genç güvenlik sorunlarından kaynaklı başka ülkelere taşındı. Sanatı edebiyatı üretenler ve takipçilerinin bir kısmı ülkeden kaçtı. Geriye kalan üreten gençlerin çoğunun ise psikolojisi bozuk, destek alıyorlar. Sanatsız ve edebiyatsız bir toplumda ne şiddet tükenir ne de huzur ortamı oluşur.