Özgün müzik sanatçısı Suavi: İktidarla flört etmiyorum

Özgün müzik sanatçısı Suavi: İktidarla flört etmiyorum

Suavi: ben bi tarafım; insanlıktan, demokrasiden, adaletten, özgürlüklerden, kardeşçe, barışça yaşamaktan yana, kalıcı ve istikrarlı bir memleketin evladı olmaktan yana tarafım.

YURT Gazetesi-Röportaj Gamze Medeni-Fotoğraf Burak Tunç/ Ülkedeki gidişatı politik kimliğimle yakinen takip ediyorum. Hangi iktidar olursa olsun o iktidarın yanında olmamak hakkımı kullandığım için dışlanmamam gerektiğini düşünüyorum

Başlarken… Konuşması bilge, sıcak, tanıdık bir insan. Onu anlatmak için çok fazla sıfata gerek yok; mütevazı bir kişilik. Özgün müziğin düzgün sanatçısı, özel bir ses Suavi... Yanından hiç ayrılmamak, şöyle sımsıkı sarılmak hissiyatı uyandırıyor desem abartmış olmam. İşte böyle saatler geçirdik. Bu sohbette kendinizden çok şey bulacaksınız. Özel yaşamından yola çıkıp, müzikte telif haklarına, ülke gerçeklerine dek çok şey konuştuk. Buyurun…

 

-Özgün müzik sanatçısı Suavi imajınız bir yana ötesindeki sizi biraz anlatır mısınız?

 

Özgün müzik benim literatürümde müziği kategorize ettiğimiz zaman aslında bir tür değil. Ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum. Bence kendini çağrıştan, müzikal bir şahsiyeti takip etmeyen her kişilik özgündür. Dahası ben kendimi tanımlarsam ben aynı zamanda düzgün olmayı önemsiyorum. Bu anlamda hem düzgünüm hem özgünüm. Kendimi öğreneceği çok şey olan, 'öğrenmeye hâlâ aç', ben oldum noktasında ukalalığa devrilmemeye çalışan, ayağı yere basan, ülke gerçeklerinin farkında, belki sokaktaki insanın önemsediği, ama kendi cephemden aynayla yüz yüze geldiğimde çok da kendimi abartmamam gerektiğinin farkındayım.

 

-Eşiniz 30 yaşında meme kanserine yakalandı ve büyük mücadele sonrası 62 yaşında ikinci kez baba oldunuz. Sizin için aile ne demek?

 

Ülke gerçeğinde aile çok önemli. Birlikte hayat üretmek, bir sevgiyi sevdaya dönüştürebilmek... Erkek egemen mantığı bir kenara bırakıyorum da bu ülkede kadın olmanın dezavantajını görebiliyorum. Kadından yana pozitif ayrımcı olmaya özen gösteriyorum. Bence aile olmak, tarafların özgürce birbirlerini tayin ettiği, düşüncelerini kısıtlamadıkları, günü konuşabildikleri, mülkiyetçi bir şekilde yaklaşmadıklarında hassasiyetle yürütülebilirse böyle inşa edilmiş bir evliliğin çok lezzetli olabileceğini düşünüyorum.


-Kızınızın geleceği için endişeleniyor musunuz?

 

Duyuyorum. Ülkedeki gidişatı politik kimliği olan biri olarak da tabi yakinen takip ediyorum. Birçok masum insan gibi hangi iktidar olursa olsun o iktidarın yanında olmamak hakkımı kullandığım için dışlanmamam gerektiğini düşünüyorum. Evet, ben bi tarafım insanlıktan, demokrasiden, adaletten, özgürlüklerden, kardeşçe, barışça yaşamaktan yana, kalıcı ve istikrarlı bir memleketin evladı olmaktan yana tarafım. Yüreğim beni nereye kadar taşırsa bu mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğim. İnsan olmak bir sorun ama kadın olmak daha zor. Bu yanıyla bir kız çocuğu büyütmenin, kadın olarak büyümenin zorlukları var. Hele ötekiyseniz başkaysanız size hükmedenin erk olanın arzu ettiği modele benzemiyorsanız kendi modelinizi belirleyecek kadar özgürlük peşindeyseniz her geçen gün biraz daha daralıyorsunuz. Bu açıdan kaygılarım var. Ama ben yine de umuttan yana bir adamım. Ve umudunu dik tutan insanların çok mevzi kaybetmiş olsa dahi bir gün mutlaka umut adına yarın adına güzel bir Türkiye yaratacakları adına hiç bir zaman umutsuzluğa düşmedim, zamana ihtiyacımız var.

 

-45 yılı aşkındır süren müzik hayatınızı nasıl tanımlarsınız?

 

Alaylı bir müzisyenim, fakat iyi bir müzisyen olduğumu düşünüyorum. Kendi içimde iyinin kriterlerini biliyorum. Buna benzer kırılma noktaları elbet olmuştur. Kuşkusuz ben pişmanlıklarıyla, kuşkusuz geriye dönük keşkeleriyle iç içe yaşayan bir insanım. Ama şunu söyleyebilirim ki hayatımı allak bullak eden, hayatımı dönüştüren, değiştiren, farklılıştıran hiç ummadığım bir yerlere savrulduğum kararlara hiç gelip çarpmadım dolayısıyla bir kararım hiç hayata geçmediyse de simetrik aldığım bir başka karar onu tolere edebilecek bir yere doğru evrildi. Müzisyenlik noktasında içimdeki en büyük burukluk akademik bir yol kat etmemiş olmaktır. Akademik bir kariyer yapmak isterdim. İtalya'da neden iyi bir tenor olmadım da birileriyle sahne paylaşmadım bunu düşünüyorum.

 

-Nazım Hikmet ve Ahmet Arif’in şiirlerini de besteliyorsunuz. Zengin bir dili olan şarkılar yorumluyorsunuz. Özel bir seçim midir, müzikte söz ne kadar önemli?

 

Bizim ülkemizde konservatuvar kültürü, yaygın çalgılar kültürü yok ne yazık ki. Bizde tek seslilikten yürüyen müzikal alt yapı var. Ağırlıklı olarak temel enstrümanımız bağlama (ki müthiş severim) tek sesli müzik akımına doğru yatkın. Hal böyle olunca da bu tarz müzikal akışlarda sözün o enstrümanla daha ileri çıktığını görüyoruz. Bizler sözel müziği önde tutan bir toplumun çocuklarıyız. Anadilleri savunan bir insanım. Bin tane cami yaptırdık diye övünüyoruz fakat on tane konservatuvar yaptırmadık diye dövüneni hiç görmedim  

 

MÜYOBİR yöneticisisiniz… Müzik sektörünün ve telif haklarının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

İçler acısı ne yazık ki… En başından beri söylüyorum ülkemiz insan hakları noktasında karnesi zayıf bir ülke. Telifin bir hak olduğunu bu topluma ve toplumu yönetenlere kabul ettirmek giderek daha da zor. Ülkemizde iktidarlar çok sık değişiklik gösteriyor. Bu tür temel evrensel formlar her yeni gelende yeni bir şekil alıyor. Bizim istikrarlı bir kültür sanat politikamız yok. Bu ülkenin bin tane camisi olacaksa olsun birileri için 8 tane havra, birileri için 3 tane kilise, birileri için 300 tane cemevi, birileri için yeni 1000 tane sanat okulu olsun. İslam’a saygısızlık değil bu söylediğim. Siz burada namazını kılın ben seccadenizi sererim. Tek tip insan, halk yönelmesine karşıyım.  


Eleştiri hakkımı hep kullanacağım


Sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan ile verdiğiniz mesajlar çok cesur biri olduğunuzu gösteriyor. Düşünce özgürlükleri adına bir mücadele yaşıyor musunuz?

 

Düşünce özgürlüğü noktasında bu ülkede defalarca mahkemenin karşısına çıkmış bir arkadaşınızım. Ben sosyal medyayı da kullanan bir insanım. Fakat eleştiri hakkımı kullanırken antidemokratik uygulamalara da muhatap oldum. Benim ülkemde antidemokratik uygulamaların zirve yaptığı süreçlerde demokrasi, özgürlük, insan hakları derdi olan insanların bedel ödememesi mümkün değil. Ahlaki açıdan da bu bedeli sonuna kadar öderiz. Dolayısıyla ben cumhurbaşkanı dâhil onun kişisel haklarını ve insan olma haklarını dikkate alarak izlediği politikayı onun hiç sevmeyeceği bir dille eleştiri hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Ben Süleyman Demirel'i de, Kenan Evren’i de eleştirdim. Orasda kimin oturduğu değil ülkeye ne üflediği, insana ne yaptığı ne uygulamaya çalıştığı ve söylediği şeyin beni ne kadar kapsadığı ya da özgürsüzleştirdiği, sizi ne kadar kapsadığı ne kadar kısıtladığı meselesini de görerek ben diyen değil biz diyen bir yerden yürümeye çalıştım. Eleştiri hakkımı hep kullanacağım.


İtiraz cümlesi olarak sakal bıraktım

Ben dâhil çevremdeki herkes merak ediyor inanın. Fiziksel olarak yıllardır hep aynı kalmak prensip mi?


(Çok gülüyor) Ben imaj üzerine yol almadım müziğe soyundum şuna benzeyeyim şu olayım gibi bir form yapmadım kendime biraz zamanımın olmamasından fazlasıyla da gece çalışmanın getirmiş olduğu yoğun tempodan hakikaten o sinekkaydı denilen tıraşı olamadım. Tamamen masumiyetle sakallarımı bırakmıştım. Giderek hayat beni başka şeylere bulaştırdı ve kuşkusuz prensibe dönüştürdü. Bu sakal benimle mezara kadar gidecektir. Dolayısıyla kendime bir imaj çizmedim ama bir takım şeylere aklım erdikten sonra dikkat ettim.


Eleştiri hakkımı hep kullanacağım

 

-Sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan ile verdiğiniz mesajlar çok cesur biri olduğunuzu gösteriyor. Düşünce özgürlükleri adına bir mücadele yaşıyor musunuz?


Düşünce özgürlüğü noktasında bu ülkede defalarca mahkemenin karşısına çıkmış bir arkadaşınızım. Ben sosyal medyayı da kullanan bir insanım. Fakat eleştiri hakkımı kullanırken antidemokratik uygulamalara da muhatap oldum. Benim ülkemde antidemokratik uygulamaların zirve yaptığı süreçlerde demokrasi, özgürlük, insan hakları derdi olan insanların bedel ödememesi mümkün değil. Ahlaki açıdan da bu bedeli sonuna kadar öderiz. Dolayısıyla ben cumhurbaşkanı dâhil onun kişisel haklarını ve insan olma haklarını dikkate alarak izlediği politikayı onun hiç sevmeyeceği bir dille eleştiri hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Ben Süleyman Demirel'i de, Kenan Evren’i de eleştirdim. Orasda kimin oturduğu değil ülkeye ne üflediği, insana ne yaptığı ne uygulamaya çalıştığı ve söylediği şeyin beni ne kadar kapsadığı ya da özgürsüzleştirdiği, sizi ne kadar kapsadığı ne kadar kısıtladığı meselesini de görerek ben diyen değil biz diyen bir yerden yürümeye çalıştım. Eleştiri hakkımı hep kullanacağım.


Sanat iktidar olanla değil mağdur olanla kol koladır


-Sizi çok sık meydanlarda, platformlarda toplumsal meseleleri konuşurken görebiliyoruz, haksızlıklara karşı sesinizi cesurca duyuyorsunuz. Bu sanatçının görevi midir? Sade bir vatandaş olarak mı hareket ediyorsunuz?


Direkt sanatçının görevi diye almıyorum birebir sanatçıya misyon yüklenir mi sorusu benim de hâlâ kafamda cevabını bulamamış bir sorudur. Ama bu insanlık görevi midir sorusuna hemen cevap vereyim evet temel bir insanlık görevidir. İtiraz etme hakkı en demokratik haktır birinin her şeye evet demesini beklediğiniz bir yerde  bir sürüyü bile kıskandıracak itaatkâr bir toplum yaratırsınız. Durup dururken itaatsizlik anlamında bir aykırılık değil bu söylediğim. Fakat sanatçı olmanın getirdiği şöyle bir misyon var. Sizin bir kitleniz vardır ve o kitle âdeta sizin ağzınızın içine bakıyordur. O sizi dikkate almıştır ve sizin önermeleriniz onda dikkat çekici hale gelebilir. Bence sanatçının en temel misyonu budur. İktidarla flört etmiyorum. Bazı sanatçı grupları iktidarla flört etmeyi yararlı görebilir. Bunu da kendi içinde yuhalamıyorum. Onaylamıyorum ama anlıyorum.


-Ne yaparsak sol partilerin oylarını arttırabiliriz meselesini de sorgulayan birisiniz. Ne yaparsak arttırabiliriz?

 

Kuşkusuz halkın içinde olmak lazım politik arena böyledir bir insanı kuşatacaksınız onla mutlaka onun kültürüne uygun bir şekilde ilişki kurmalısınız. O sizden geride olabilir cahil olabilir yaşadığı alanlar çok da sempatik olmayabilir. Oralarda canınız sıkılabilir o zaman siyaset yapmayacaksınız siyasetçi dünyanın en mağdur insanıyla bile yan yana birlikte yol alabilecek tevazu içinde yürümelidir. Aksi takdirde burjuvalaşırsınız ve küçük burjuva yanınızı hiç bir zaman törpüleyemezsiniz. Dolayısıyla benim böyle bir kaygım var siyasi partilerin parti programlarının tamamını şöyle ya da böyle okurum bugünkü iktidardan tutun da hiçbirinin içinde sanata özel olarak ayrılmış kocaman başlıklar bulamazsınız. Bu kaos içinde onlarında sanat diye derdi olmamaktadır bunu hep iddia ediyorum. Hepsinin meydanlarda sanatçıya çok ihtiyacı vardır. İşte bunu her zaman samimiyetsizlik olarak işaret ettim.