Yasaklamadan yasaklamak!

Yasaklamadan yasaklamak!

Gazetemiz yazarları arasına katılan Olcay Bağır, Şener Şen ve Yavuz Turgul'un 'yönetmen ile oyuncu' ilişkisini yazdı.

SİNEMA ve ÖTESİ köşesinin yazarı Bağır'ın yazısı şöyle:

Sezgin Kaymaz’ın “Uzun Harmanlarda Bir Davetsiz Misafir” adlı romanında yasaklarla ilgili muhteşem tespitler yer alıyor. Kaymaz, romandaki “Misafir” karakterine yasaklamadan da yasaklamanın mümkün olduğunu anlattırır. Misafir, Musa’ya; “Öğretmezsin mesela” der ve devam eder, “Bir adama okumayı öğretmezsen ona mektup yazmayı yasaklamış olursun. Altyazılı film seyretmeyi, yazı yazmayı, dilekçe yazmayı… Üstelik karşısına geçip rahat rahat ‘ben sana yazmayı yasaklamadım ki’ bile diyebilirsin.”

Misafir yasaklamadan yasaklamanın başka yollarından da bahseder… Mesela vererek yasaklama! Birine her şeyi o kadar çok, o kadar çeşitli verirsin ki ona tercih yapma hakkını yasaklamış olursun. Çünkü bir şey elde etmekle başka bir şeyi kaybetmiş olmaz, onu da elde edebilir ötekini de…

Yasaklamadığını söyleyerek yasaklamak vardır bir de… Bunun da örneğini verir Misafir: “Mesela patlayana kadar yiyip tıka basa doymuş bir adamın önüne ziyafet sofrası serip ‘yemek yasak değil’ diyebilirsin.” Misafir, yasaklamadan yasaklamanın en kalıcı metodunun sevgi ve aşk olduğunu söyler… Şöyle açıklar bunu da: “Dört dörtlük bir sevgide, iki kişi, birbirine hiçbir şeyi yasaklamaz. Ama buna rağmen, ne tarafa dönsen bir başka yasağa toslarsın… Bir kadına aşık olsan, onu üzecek herhangi bir şey yapmak ister misin?” Musa, “istemem tabi ki” deyince Misafir açıklamaya devam eder: “Yani kendine bir sürü yasak koyarsın değil mi? Bir de aynı anda sana aşık bir kadın olduğunu düşün… O da seni üzmemek için kendine bir dolu yasak koyar. O evin hali gözünün önüne geliyor mu? Ortalıkta hiç yasak falan yok ama oturmak yasak, kalkmak yasak… Aslında her şey yasak…”

Şener Şen ve Yavuz Turgul’un Büyük Sanat Dostluğu Mâlum, sinema ekip işidir. Bu ekibin en önemli iki üyesi de yönetmen ve oyuncudur. Yönetmenler kendi dillerinden anlayan, iyi, hatta konuşmadan anlaşabilecekleri oyuncular bulurlarsa ellerinden kaçırmak istemezler. Çünkü onlarla çalışması rahattır ve böylesi oyuncular yönetmenleri büyük bir yükten kurtarır. Böyle olunca yönetmenler iyi anlaştıkları hatta arkadaş oldukları oyuncularla çalışır. Bu doğaldır çünkü tersi bir durum, yani gergin ilişki ve kötü çalışma hem yönetmene zehir olur hem de bu yapılan filme yansır. Ortaya zevkle izlenen bir film çıkmaz. Sinemamızda birbirinden ayrı düşünülmeyecek yönetmen ve oyunculara en büyük örnek elbette ki Yavuz Turgul ve Şener Şen’dir. Turgul’un, yönetmen olarak yaptığı yedi filmin altısında Şener Şen var. Şu sıralar sekizinci filmini çekiyor ve Şener Şen burada da başrolde…

Sinemaya senarist olarak başlayan Turgul ve karakter oyuncusu olarak başlayan Şen’in birliktelikleri aslında 70’lere dayanıyor. İkili, Arzu Film ekibindeydi ve aynı projelerde birçok kez çalışmıştı.

Senaryosunu Turgul’un yazdığı filmlerin hemen hepsinde Şener Şen oynamıştır. Bu filmlerde Şen, karakter rollerinde başlamış, ardından yardımcı oyuncu olarak seyirciye kendini sevdirmiştir. İkilinin yönetmen ve başrol oyuncusu olarak çalışmaya başlamaları ancak 1987’deki Muhsin Bey’le mümkün olmuştur.

Şener Şen, ilk başrolünü (Namuslu - 1984) oynadığında 43 yaşındadır ve artık alışkın olduğu Yeşilçam’daki komik tipleri canlandırmak istemez. Zaten Namuslu filmi de toplumsal eleştiri barındıran bir filmdir ve “tam anlamıyla komedi” değildir. Turgul ise yıllardır sinema sektöründe zaten pişmiştir ve artık yönetmenlik yapmak istemektedir. Yavuz Turgul’un, Şener Şen’siz tek filmi Fahriye Abla’dır. Bunun dışında yönettiği bütün filmlerin başrolünde Şener Şen’i görürüz. Şener Şen ise özellikle komedi türünde olmayan filmlerinin çoğunu Turgul’la yapar. Son 20 yıldır Yavuz Turgul’un yönetmediği tek filmde oynamıştır (Kabadayı), ama onun da senaryosunu Turgul yazmıştır zaten.