Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Le Monde: Bir yılın bilançosu

Geçtiğimiz günlerde dünyaca ünlü Fransız gazetesi Le Monde’da ve internet televizyonunda 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin üzerinden geçen bir yılın değerlendirmesi yayımlandı. Gazeteden Margot Cherrid’in sorularını yanıtlayan Grenoble Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü Direktörü ve Türkiye uzmanı Jean Marcou Türkiye’de yargı ve adaletin özellikle 20 Temmuz 2016’da OHAL’in ilanı ve Anayasa referandumundan “evet” oyu çıkmasının ardından ciddi biçimde uysallaştırılıp ‘yola getirildiğine’ dikkat çekiyor.

Marcou bu noktada şunları söylüyor: “Sayın Erdoğan devlette yeni bir yapılandırmanın kapısını açtı. Nisan 2017’deki anayasa referandumundan “evet” oyu çıkması gücünü pekiştirmesini, yürütmenin yanı sıra yasama ve yargıyı da kontrolü altına almasını sağladı. Türkiye Cumhurbaşkanı otoriter bir siyaset izliyor. Belli aralıklarla süresi uzatılan OHAL örneğin yargının özerkliğini tırpanlarken Başkanlık gücünün de daha güçlendirilmesine, basın özgürlüğünün iyice zayıflamasına yol açtı. Birçok kişi belirsiz, sübjektif suçlamalarla tutuklandı.

“Benzer bir baskı sivil toplum kuruluşlarına da uygulanıyor. Örneğin, 5 Temmuz’da Uluslararası Af Örgütü’nün yöneticileri tutuklandı. OHAL hükümete ülkeyi TBMM’yi devre dışı bırakarak KHK’larla yönetme yetkisi tanıyor.”

Erdoğan’ın OHAL’in süresinin uzatılmasını nasıl haklı gösterebildiği sorusuna Marcou şu yanıtı veriyor:

“Öncelikle Erdoğan terörle mücadeleyi gerekçe gösteriyor. Türkiye 2015’ten beri terörden en çok zarar gören ülkelerden birisi. Sayın Erdoğan terörle sarsılan Avrupa ülkelerinin de OHAL ilan ettiklerine dikkat çekiyor.

“Darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasının ardından Gülen Hareketi bir numaralı düşman ilan edildi. Derken Erdoğan’ın söylemleri daha sertleşti. Artık kendisine muhalif herkesi DAEŞ, PKK yanlısı diye suçlamaya başladı. Baktığımızda OHAL doğrudan siyasetin işine yarıyor.

Marcou, bu sözlerinin ardından bugün Türkiye’de çok otoriter bir ortam bulundu- ğuna dikkat çekerek şu görüşlere yer veriyor:

“2019’da yeniden Cumhurbaşkanı seçilirse bunun sağlamasını yapacağız. Örneğin, keyfi istediği zaman parlamentoyu lağvedebilecek, başbakanlık makamını askıya alabilecek ve kendini tek lider ilan edebilecek. Böylece de bugün Türkiye’de fiilen uygulanan yarı-baş- kanlık sistemine de son nokta koyulacak.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğ- lu’nun “adalet” yürüyüşünü nasıl değerlendirdiği sorusunu Marcou şu sözlerle yanıtlıyor:

“Bu yürüyüşün sloganı dikkatinizi çekerim ne demokrasi ne laiklikti. Sadece adaletti. Bu sözcüğün Müslüman bir ülkede çok özel bir anlamı var. Adalet özgürlük kadar önemli bir değer onlar için. “

Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünü yargıyı siyasetin etkisinden kurtarmak için başlattığı, bugün Türkiye’de yargının ne durumda olduğu sorusuna karşılık Marcou şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Manevraları sayesinde Erdoğan yargıdaki Gülencileri ve kendisine karşı olduğunu dü- şündüğü yüksek yargıçları tamamen görevden aldı. Bugün yargı ciddi biçimde uysallaştırılıp yola getirilmiştir. Oysa bir kaç yık öncesine kadar Türkiye’de yargı bir ‘karşı güç’ konumundaydı. Örneğin 2008’de Anayasa Mahkemesi AKP’nin kapatılması davasını açmıştı. “

Marcou Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geç- mişte ülkenin jandarması konumunda oldu- ğunu, ancak bugün Savunma Bakanlığı’nın denetimi altına girdiğini söylüyor. Basın özgürlüğünün de ciddi biçimde yara aldığına dikkat çeken Marcou, AKP’nin en önemli kazanımının ekonomi olduğunu şu sözlerle vurguluyor:

“AKP hep kazanan bir mekanizma... 2002’den bu yana tek bir seçim bile kaybetmedi. Bunun nedeni de ekonomi. Erdoğan hep yeni orta sınıf ve kırsal alan seçmeninin oylarını aldı. Bu da milyonları buluyor. Onun karşısında muhalefet bölünmüş durumda. Kemalistler oyların yüzde 25-30’unu, Kürtlerin haklarını savunan HDP oyların yüzde 12- 13’ünü, milliyetçiler de oyların yüzde 14- 15’ini temsil ediyor. 2015 seçimlerinin ardından bu üç muhalefet grubu Meclis’te ço- ğunluğu elde etmiş ama bir türlü koalisyon kurmayı becerememişti.”

Şu anda muhalefette lider denebilecek bir kişilik bulunmadığına dikkat çeken Marcou şöyle önemli bir tespit yapıyor:

“Önceleri sevimli, efendi görünüşlü ama lider niteliğinden yoksun görünen Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşüyle bu algıyı sildi. Bakalım önümüzdeki zamanlarda yeni imajını korumayı ve güçlendirmeyi başarabilecek mi?”

Önceki ve Sonraki Yazılar