Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Maydanoz Demeti

 
Bizim Türkçede bir deyim var. Her konuda bilir bilmez konuşana “Her yemeğe maydanoz” deriz. Covid-19 belasının ülkemizde patladığı iki buçuk aydır televizyonlardaki açık oturumlarda konuşanlara bakıyorum. Adam ya da kadın gazeteci ya da bilmem neci, tutmuş Covid-19’la ilgili görüş serdediyor. İnsanların neler yapmaları, nasıl korunmaları gerektiğiyle ilgili bilir bilmez laflar ediyor.
Kendisine tıp doktoru, epidemiyolog diyen birisi Covid-19’a karşı bir korunma önlemi olarak ellerin kaç dakika, hangi cins sabunla yıkanması gerektiği üstüne uzun uzun konuşuyor. Bir başkası çıkmış tam bir felaket tellalı olarak Covid-19’un hiç sonu gelmeyeceğini, bunun kuyruklarının olacağını (ne demekse) anlatıp duruyor.

Ne demek istediğini anlamak mümkün değil bu arada .


Hepsi de söz birliği etmişçesine +65 yaş grubunun alayının ev hapsinin devam etmesi gerektiğini papağan gibi (papağanlardan özür dilerim) tekrarlıyor. Yahu, +65 yaş grubu insanlarının sizin uyarılarınıza ya da korumalarınıza ihtiyaçları yok. Bu grup ülkenin en deneyimli, en bilge insanlarından oluşuyor. Kendilerine bakmasını, kendileri hakkında karar vermesini çok iyi becerirler. Sizlerin akıl ya da akılsızlık hocalığına ihtiyaçları yok.


Ayrıca, bu ayrımcılığı yaparken hiç düşünüyor musunuz Anayasal suç işlediğinizi ya da insanların akıl, beden ve ruh sağlığıyla oynama suçuna ortak olduğunuzu? Hiç düşündünüz mü +65 yaş grubunu öğrenilmiş çaresizliğe ittiğinizi? Öğrenilmiş çaresizlik girdabına kapılan bir insanın bir daha ruh sağlığının hiç bir şekilde tedavi olamayacağını acaba bir an olsun aklınıza getirdiniz mi, ey kendine sözüm ona bilim insanı diyen zevat?

Öğrenilmiş çaresizlik nedir, diye soracak olursanız hemen anlatayım.:
Hindistan’da filler sirk gösterilerinde eğitilmek için daha bebekken kalın bir zincirle bir kazığa bağlanır ve kaçması engellenir. Bebek fil kaçmayı defalarca dener ama bağlı olduğu zinciri koparmaya gücü yetmez. Yıllar içinde bebek fil büyür ama hala zincire bağlı olarak bekler. Oysa fil kocaman olmuş, güçlenmiştir. Zinciri ve kazığı sökebilecek kuvveti vardır ama bunu yapmayı denemez bile. Çünkü artık bir çıkış yolu kalmadığına inanmıştır. Kırılamayan filin bağlı olduğu zincir değil, hayvancığın çaresizlik inancıdır.

ğrenilmiş çaresizliği sirkteki fil hikayesiyle Arjantinli psikolog-yazar Jorge Bucay anlatır. Öğrenilmiş çaresizlik teorisini ise ilk ortaya atanlar 1967 yılında Prof. Martin Seligman ve Prof. Steven Meier. Onlar da köpekler üstünde yaptıkları bir deney sonucu rastlantı olarak bu öğrenilmiş çaresizlik durumunu tespit etmişler. Daha fazla bilimsel ayrıntı verip canınızı sıkmak istemiyorum. Ama öğrenilmiş çaresizliğin insan oğlu için ne kadar tehlikeli bir durum olabileceğini bazı kalın kafalara mıh gibi çakmayı amaçlıyorum.

Bir de kafamda şöyle bir soru var: Acaba bu kadar felaket tellalığı yapıp +65 kuşağına bunak, kendine bakamaz, elden ayaktan düşmüş muamelesi yapmaya kalkışan bu zevat neyin peşinde? Kazip şöhret olmak mı? Tıpkı 17 Ağustos 1999 depreminden sonra ortaya fırlayan bir takım ne idüğü belirsiz jeolog ve jeofizikçi gibi...Onların bir kısmının daha sonra, şurasının zemini sağlam, öbür bölgelerin zeminleri alüvyon,  depreme dayanıklı değil, diyerek inşaat şirketlerinden ceplerini nasıl doldurduklarını dün gibi hatırlıyorum.


Acaba bugünkü felaket tellaları sadece kazip şöhret olma peşinde mi yoksa kimi ilaç firmalarının maaşa bağlanmış piyonları mı? Bu sorunun cevabını bulmak çok eğlenceli olacak. O nedenle, bilimselliğinize gölge düşürmek ve her lafa maydanoz olmak yerine artık bir susun. İşin ucunda rezil olmak da var. Ama bir de işin gerçek yanını  unutmayalım. Kim demişti? Türkiye’de her şey olabilirsin ama rezil olamazsın!

Önceki ve Sonraki Yazılar