Erdal Eren ile son görüşenlerden Emin Çölaşan o röportajı yazdı

Erdal Eren ile son görüşenlerden Emin Çölaşan o röportajı yazdı

Çölaşan, 17 yaşında idam edilen Erdal Eren ile Mamak Cezaevinde yaptığı röportajı yazdı.

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, o dönemde foto muhabirliği yapan gazeteci Savaş Ay ile birlikte 17 yaşında idam edilen Erdal Eren röportajını yazdı. 

Röportajıyla ilgili anılarını anlatan Emin Çölaşan, şu ifadeleri kullandı:


Sevgili okurlarım, 12 Eylül 1980 günü Türkiye'de bir darbe yaşanmış ve Türk ordusu ülke yönetimine el koymuştu.


 
Sıkıyönetim ilan edilmişti.

Gerek sağ ve gerekse sol kesimden, Türkeş gibi bazı parti liderleri dahil yüzlerce, belki binlerce kişi gözaltına alınmıştı.

Ankara'da gözaltına alınanlar ve siyasetçiler dahil Türkiye'deki bazı önemli isimler Mamak askeri cezaevine tıkılıyordu.

Bu tanıma uyanlara o yıllarda “Terörist” değil, “Anarşist” denilirdi.


 
★★★

Gazetelerde manşet haberler çıkıyordu…

“Birbirlerini kan düşmanı olarak gören sağ ve sol anarşistler ülke gerçeklerini görüp anlayınca Mamak Cezaevi'nde barıştılar!”

O sırada Milliyet Gazetesi'nde çalışıyorum.


 
Bu haberleri okuyunca aklıma geldi… Genelkurmay'a bir dilekçe verip Mamak Cezaevi'ne girme izni isteyeyim.

Kabul edilmesi için bence milyonda bir olasılık bile yoktu ama daktilonun başına oturup bir dilekçe yazdım ve bu iznin verilmesini istedim. Dilekçemi postaneden PTT yoluyla gönderdim.

Aradan epeyce bir süre geçti, Genelkurmay'dan yanıt yok!

Ben de vermiş olduğum dilekçeyi unuttum gitti!

Yanıt gelmesini zaten beklemiyordum.

★★★

Bir süre sonra gazetenin santralinden arandım…

İzin isteğim kabul edilmişti. Belli gün ve saatte Mamak'ta bulunmam isteniyordu.

Bu müthiş bir haberdi.

Hemen İstanbul'u arayıp durumu genel yayın yönetmenimiz olan (ve deli Turhan adıyla bilinen) Turhan Aytul abimize bildirdim. O da çok heyecanlanmıştı.

Mamak'ta fotoğraf çekme izni verileceğini öğrenmiştim. RahmetliTurhan abi kararını hemen verdi:

“Bu izni sır olarak sakla, kimseye söyleme. Büyük olay patlatacağız. Ben şimdi sana hemen İstanbul'dan foto muhabiri olarak Savaş Ay'ı gönderiyorum.”

★★★

Mamak'a gittik. Orada görevli kurmay albaya sordum:

“Albayım acaba başka gazetelere de izin verecek misiniz?”

Yanıt çok sevindirici olmuştu:

“Sadece Milliyet olarak siz olacaksınız, merak etmeyin.”

Rahat bir nefes almıştım.

★★★

Cezaevinin her yanını görevli subaylarla gezdik, istediğimiz sağ ve sol koğuşlarına girdik.

Bazı tanışlarım vardı, onlarla kısa sohbetler ettim, hal hatır sordum.

O baskı ortamında ne diyeceklerdi!

Hepsi adeta pişmanlık duyuyor, hepsi adeta rahat ve mutluydu!

Disiplin olağanüstü idi. Her şey emirle, sert komutlarla oluyordu.

Erlerin dövdükleri vardı ama biz doğal olarak görmedik.

★★★

Cezaevinin ana girişine yakın bir yerde adına “Kafes” dedikleri demir parmaklıklı bir yer vardı. Oraya da gittik… İçeride ayakta duran eski arkadaşım Doğu Perinçek'i gördüm.

Kurallar gereği esas duruşta, başı havada duruyordu. Belli ki büyük baskı ve sıkıntı yaşıyordu.

Cezaevinin ünlü komutanı Raci Tetik'ten Doğu ile konuşmak için izin istedim… Albayım Doğu'ya seslendi:

“Doğu, rahata geç. Emin Bey'le konuşabilirsin!”

Ve ben o koşullarda arkadaşıma bir soru sordum:

“Nasılsın Doğu, iyi misin!”

O durumdaki birine bu soruyu sormak hayatımda yaptığım ve hiç unutamadığım en büyük gaflardan biridir.

★★★

Komutan Raci Tetik cezaevinin her tarafını bize gezdirdi ve fotoğraf çekimlerine izin verdi.

Şimdi sıra gelmişti ana binanın bodrum katında yer alan demir parmaklıklı hücreleri gezmeye… O bölümde idamlıklar kalıyordu.

Aşağıya indik.

İçler acısı bir durumdu. Her küçücük hücrede demir parmaklıklar ve sadece ikili bir ranza… Hepsi o kadar. Işık alacak pencere yok.

Bu bölüme inmeden önce Raci Tetik uyarmıştı…

“Orada Erdal Eren'i de göreceksiniz. Biliyorsunuz, yargılandı ve idam cezası aldı. Cezası sanırım bugün yarın onaylanacak ve asılacak. İsterseniz kısaca konuşabilirsiniz.”

Sokak gösterisinde bir askeri tabancayla öldürmüş olmakla suçlanıyordu. Henüz 18 yaşını doldurmamıştı.

★★★

Erdal'ın hücresine vardığımızda manzara aynen şöyle idi:

Hücrenin içinde değil dışında, sallanan bir ampul yanıyor. Erdal içeride tek başına. Yüzünün limon gibi sarı olduğu dışarıdan bile görülüyor. Belli ki asılacağını anlamış.

Rahmetli Savaş Ay anında sordu:

“Erdal belki bu gece veya yarın gece idam edileceksin, ne düşünüyorsun?”

Savaş'ın koluna dirseğimle vurup bağırdım:

“Sen bu işlere karışma. Senin görevin resim çekmek.”

Kafam öylesine altüst olmuştu ki, idam edilecek çocuğun ne dediğini, bu soruya nasıl yanıt verdiğini bile aklımda tutamadım.

★★★

Erdal'a sigara içip içmediğini sordum. İçiyormuş…

Komutandan izin alıp cebimdeki paketi ona verdim.

Yanından ayrılırken o gece idam edilecek genç insana son bir kez daha baktım.

Sonra komutana sordum:

“Albayım ampul niye hücrenin dışında asılı?”

“İçeride olursa parmağını tellere sokup intihar etme tehlikesi vardır da onun için.”

★★★

Sevgili okurlarım, iki veya üç gün boyunca Mamak Askeri Cezaevi'ne gittik. Çekilen binlerce kare fotoğraf anında İstanbul yazı işlerine gönderildi.

Ben birkaç gün sürecek yazılarımı hazırladım.

Röportaj bizden önce, ya da bizimle aynı tarihte başka gazetelerde çıkmadığı takdirde, muhteşem bir gazetecilik olayı gerçekleştirmiş olacaktık.

★★★

Sanırım 6 Aralık 1980 günüydü. Bizim Mamak bombası tam sayfa patladı ve altı gün boyunca sürdü.

Başka hiçbir gazetede bu konuda yayın yoktu.

Başarmıştık.

Sonra gördük, bazı başka gazeteler de bizden hemen sonra Mamak'a alınmıştı.

Onlar da yayın yaptılar ama gazetecilik deyişiyle malı biz götürmüş, işin kaymağını biz yemiştik!

Genelkurmay'a posta yoluyla öylesine gönderdiğim bir dilekçe işe yaramıştı!