Yılmaz Özdil: Bilim Kurulu'na yalvarıyorum

Yılmaz Özdil: Bilim Kurulu'na yalvarıyorum

Yaklaşık bir ay önce yazdığı yazıda 'Bilim Kurulu üyelerine yalvarıyorum' diyen Yılmaz Özdil, bugünkü yazısında yine bir başka konu için Bilim Kurulu üyelerine yalvardı.

Türkiye'de yaşayan mültecilerin koronavirüs konusunda korunmasız olduğuna dikkat çeken Yılmaz Özdil, "Bilim Kurulu’na yalvarıyorum. "Lütfen acilen, Bilim Kurulu bünyesinde “mülteci birimi” oluşturun." diye yazdı.

Özdil'in yazısı şöyle:

Abdülrezzak.
Suriyeli.
Altı yıl önce elini kolunu sallayarak sınırı geçmişti, altı yıldır ailesiyle birlikte Hatay'da yaşıyordu, iyi kötü bir düzen kurmuşlardı.

Şubat ayı sonunda, İdlib'te konvoyumuz vuruldu, 33 şehit verdik.

Sayın hükümetimiz, sayın ahalimizin gazını almak için, 33 şehidimizi gargaraya getirmek için “sınır kapılarını açtık, Suriyeliler artık Avrupa'ya gidebilir” dedi.

Abdülrezzak bunu duyar duymaz atladı otobüse, Edirne'ye gitti.
E tabii vaziyet sayın hükümetimizin söylediği gibi değildi.
Yunanistan'a geçemedi.
Bir gün iki gün değil, tam 29 gün boyunca sınırda, sokakta yattı.
Umutla bekliyordu.
Şak, koronavirüs salgını başladı.
Jandarma geldi.
Abdülrezzak dahil, sınırda bekleşen bütün mültecileri, ittire kaktıra otobüslere bindirdiler.
Seyahat bir gün bir gece sürdü.
Tee 1.250 kilometre uzaktaki Osmaniye'ye götürüldüler.
Mülteci kampına yerleştirildiler.
Güya karantinaya aldılar.
14 gün orada kaldılar.
Yüzlerce insan birarada kaldılar, topluca yemek yediler.
Bir sabah, hadi bakalım tekrar otobüslere bindirildiler.
Seyahat 15 saat sürdü.
Tee bin kilometre uzaktaki İzmir'e getirildiler.
Harmandalı mülteci merkezine yerleştirildiler.
Üç gün burada kaldılar.
Üç gün sonra, yetkililer geldi, kimliği olanlara seyahat izin belgesi dağıttılar, “alın seyahat izin belgelerinizi, kayıtlı olduğunuz şehirlere gidin” dediler.
Hepsini kapının önüne koydular.
Mülteciler itiraz etmeye çalıştı, “gidelim ama nasıl gidelim, iki aydır sokaklarda sürünüyoruz, beş paramız kalmadı” dediler.
Yetkililer kestirip attı.
“Orası sizin sorununuz” deyip, kapıyı suratlarına kapattılar.
Mülteciler ortada kalakaldı.
Üstelik, seyahat izin belgesi sadece kimliği olanlara verilmişti.
Kimliği olmayanlar vardı.
Kimliği olmayanlara belge melge verilmedi, alenen kaçak olmalarına rağmen “ne haliniz varsa görün” diyerek, sokağa bırakıldılar.

 
Abdülrezzak dahil yüzlerce mülteci, 25 kilometre, yürüye yürüye otogar'a geldi.

Aralarında çocuklar var, kadınlar var, yaşlılar var.
Geceyi otogarın yanında, sokakta uyuyarak geçirdiler.
Sabah oldu, bilet almaya çalıştılar.
Hatay'a gidiş bileti için 800 lira istendi!
Abdülrezzak'ın cebinde yüz lira bile yok.

Üstelik, bu fahiş fiyatlara rağmen, “bu biletleri sadece seyahat izin belgesi olanlar alabilir” denildi, “belgesi olmayan bilet alamaz” denildi.

Belgesi olanlar, belgesi olmayanları bırakmak istemedi.

Hadi bakalım, bir gece daha hep beraber sokakta yattılar.
İzmir'de yaşayan Suriyeliler duydu, yemek getirdiler, battaniye filan getirmeye gayret ettiler.

Mülteci dayanışma dernekleri, sivil toplum örgütleri falan devreye girdi ama,
nafile… Trajedi devam ediyor.

Kaderlerine terkedilen mültecilerin bazıları otobüslere bindi, bazıları çaresizce
Manisa'ya doğru yürüye yürüye yola çıktılar.

Yetmedi… Abdülrezzak ve diğerlerinin hazin durumunu haber yapmaya çalışan bazı muhabir arkadaşlar, karakola götürüldü.

Şimdi sıkı durun…

Abdülrezzak ve diğer mülteciler sokağa atıldıktan bir gün sonra, İzmir Barosu
resmi açıklama yaptı.

İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu'nun raporuna göre, Harmandalı mülteci merkezinde tutulan, 30 mültecinin ve bir güvenlik görevlisinin koronavirüs testi pozitif çıktı!

Baro'nun raporuna göre, güya karantinaya alınan mülteciler, 10'ar 15'er kişilik
odalarda kalıyordu. Sabahları ateş ölçümleri yapılıyordu ama, hastalandığı gözlemlenen kişiler bile izole edilmiyor, başka odaya, başka bölüme alınmıyor, aynı yerde tutuluyorlardı. Odalarda, koridorlarda, katlarda dezenfektan yok, maske yok, eldiven yoktu.

İzmir Barosu bu feci gerçeği açıklayana kadar adeta ölü balık taklidi yapan ve
hiç sesini çıkarmayan İzmir valiliği nihayet lütfetti, konuştu.

“Harmandalı mülteci merkezinde ilk vakanın 15 Nisan'da tespit edildiğini, bunun üzerine diğer mültecilere test yapıldığını, pozitif çıkanların karantinaya
alındığını” itiraf etti.

Ama sayın İzmir valiliği, şunlardan hiç bahsetmedi.
Madem, yüzlerce insanın en ufak izolasyon olmadan, birarada yaşadığıHarmandalı mülteci merkezinde koronavirüs tespit ettiniz…

O halde neden -aynı gün- apar topar boşalttınız?

Sokağa attığınız yüzlerce mülteciye virüs bulaşmadığını garanti edebilir misiniz?

30 mültecinin pozitif çıktığı Harmandalı mülteci kampından apar topar kovulan mülteciler, hangi şehirlere dağıldı, kayıtlı oldukları şehirlere giderlerken nerelerde mola verdiler, şu anda neredeler?

Peki ya kayıtsız olanlar?

Kapının önüne koydunuz ama, kimlikleri bile olmadığına göre, kayıtlı adresleri bile olmadığına göre, bulmak isterseniz nasıl bulacaksınız?

Son derece doğru bir kararla, kontrolsüz yayılma olmasın diye, askerlerin celp ve terhislerini erteledik.

Hal böyleyken, kontrollü olmasından vazgeçtik, kimliği bile belli olmayan mültecileri, virüs bulaşmış merkezden çıkarıp, saldım çayıra misali memleketin dört bir köşesine gönderdik.

Bu vahim kararı kim verdi?

Değerli Bilim Kurulu üyeleri…

Bu satırları elbette halkın bilgi alma ihtiyacına cevap vermek için yazıyorum ama… Aslında, mutlaka sizler duyun diye yazıyorum.

Abdülrezzak sadece bir örnek.
Türkiye'de yedi milyon Abdülrezzak var.

Suriyeliler konusunda hatalar silsilesinin sorumlusu olan hükümetten umudumuz yok, hâlâ işte böyle örtbas etmeye çalışıyorlar.

Tek çare, size yalvarıyorum.

Lütfen acilen, Bilim Kurulu bünyesinde “mülteci birimi” oluşturun.