NEREYE EY BABA?

En eski anılarımdan biri şöyle: Ankara'nın Altındağ’ında, Atıf Bey Mahallesinde, tepe üstündeki bir evin bahçesindeyim. 3,5-4 yaşlarındayım. Yanımda benim akran bir kaç çocuk var. Mavi renkli bir başlık giymişim.

Aşağıdaki caddeden askerler geçiyor. Kafalarında miğfer, omuzlarında tüfekler var. Bir müzik sesi geliyor.(Bando?) Uygun adım yürüyorlar. Ben, arkadaşlarımla birlikte alkış tutuyorum. "Ya ya ya, şa şa şa, İsmet Paşa çok yaşa diye bağırıyorum.

Sonradan öğreniyorum. Sene 1951 imiş. İktidarda Demokrat Parti, başımızda Bayar-Menderes ikilisi varmış. Yürüyen askerler Kore'ye gidiyorlarmış. Ben, “yaşa İsmet Paşa" diyerek "muhalifliğimi daha o zamandan ortaya koymuşum.

Sene 2003. Amerika Irak'ı işgal etmiş. İşgale bizim de katılmamızı istiyor. Özal, “Bir koyup üç alacağız" kafası ile Irak'a asker göndermek hevesinde. TBMM'nde "tezkere" oylanacak. Buna karşı bir gösteri yürüyüşü var. Ben "68'liler ile birlikte yürüyorum. Yanımdaki, 40 yıllık "yoldaşım" Fikri, sırtıma vuruyor. "Yahu Uğur be, kendimizi bildik bileli yürüyoruz" diyor. Gülüyorum.

Tezkere TBMM'nden geçmiyor. Zafer kazanmış gibi seviniyoruz. Oradan şehit cenazeleri gelmeyeceği düşüncesi içimizi ısıtıyor.

Yıllar sonra Amerika bu kez Suriye'yi işgal ediyor. Komşumuzda iç savaş başlıyor. Tayyip Bey, Türk askerini, terörle mücadele gerekçesi ile Suriye'ye yolluyor. Ama asıl amaç Amerika ile birlikte Esad rejimini devirip, ortaya çıkacak yağmadan pay almak. Ama bu bir türlü gerçekleşmiyor. Rusya'yı da arkasına alan Esad direndikçe direniyor. Bu arada bizim evlatlarımız, o ana kuzuları "gök ekinler gibi" toprağa düşüyor.

Şimdi bir de Libya çıktı. TBMM, iktidar partilerinin oyları ile ve hiç bir uyarıyı dikkate almadan, Libya iç savaşına müdahale için, Türk askerini oraya gönderme kararı aldı; yetkiyi de tümüyle Tayyip Bey'e verdi.

Şimdi bu kez de oradan, Trablus'tan, Fizan’dan şehit cenazeleri bekleyeceğiz.

Gelecekler. Savaş bu. İnsanlar, "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" nidaları arasında gençlerini baba ocaklarına gömecekler.

Bu slogan kadar saçma bir şey yok. Şehitler nasıl ölmezmiş? Basbayağı ölürler. Sen onların ölüp ölmediğini, yüreklerine düşen "kor"la yanıp tutuşan ana-babalarına sor.

Gencecik dul kalan eşlerinin yalnız çaresizliğine, babasını hiç göremeyecek kundaktaki-memedeki bebelerine sor. Babalarının üniformasını giyen, şapkalarını takan, onu selamlayan yeni yetme evlatlarının özlemine sor. İçlerinden kopan "nereye ey baba?" feryatlarını duy.

                  Cemal Süreyya sormuş:

                                   "Sizin hiç babanız öldü mü?

                                     Benim bir kere öldü, kör oldum.

                                     Yıkadılar, aldılar götürdüler.

                                      Babamdan ummazdım bunu, kör oldum"

O feryatla, o çığlıklar her yeri inletir de, tüm alem duyar, tezkereciler duymaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar