O kadınlar!

Bizler kara tren bekleyen; kadınların çocuklarıyız.

Onların özlemine, acısına, yokluğuna yoksulluğuna tanığız.

Şiddetin kusurlusu gibi yüzlerindeki izlerin utancını taşırlar…

Şair İlhan Berk’in dizesindeki “Sana içimi döksem, beraber toplar mıyız?” misali, onlar, sırrını sırdaşıyla paylaşan kadınlar.

Onlar sevdaya ve özgürlüğe uzaktan bakan kadınlar.

Biz onların yani derin acıların çocuklarıyız.

O kadınlar ki, yemedi yedirdi, içmedi içirdi, giymedi giydirdi. Tek özlemleri yoksun oldukları yaşamdan çocukları nasiplensin diye direndiler. Çocukları onların uzaktan seyrettiği okullara gitsinler. Kendilerinden çok vatana hayırlı evlat olsunlar. Çünkü onların yetiştirdiği çocuklar; anne ve babalarına zaten hayırlı olacaktı.

Bir gün genç, güzel, başarılı avukat kadın dostumla konuşunca; dilinden şunlar döküldü:

‘Bugün memleketten gelen Anne ve babamı alışverişe götürdüm. Kazak, gömlek, elbise ayakkabı çifter, çifter aldım. Onlar bizi okuturken, yemediler, içmediler hatta yaşamadılar bizleri okuttular. Kendi gereksinimlerini unuttular. Bizim için yaşadılar. Başarılı karnelerimiz ödülleri oldu. O nedenle ne alırsam hele bir de beğenmişlerse çifter çifter alırım.” Sözlerini yüreğime işledim. O günden sonra o dostumun yaşamımdaki yeri, sevgisi, değeri bambaşka oldu.

O da Adalet Yürüyüşü ‘ne avukat cübbesi ile katıldı.

Onun yüzünde şairlerimizin kadınlara yazdıkları şiirleri okudukça, sordukça, kavradıkça Celile Hanıma, Makber’e, Piraye’ye, Leyla’ya, Tomris’e, Mari Gerekmezyan’a yazılan şiirler bu kadınlara yazılmadı diye ne çok hayıflandım.

Hele Mari Gerekmezyan’a yazılan ‘Karadutum’ benim gibi esmerlerin bile gönül telini titretip saçlarını savurmadı mı?

“Karadutum, çatal karam, çingenem 
Nar tanem, nur tanem, bir tanem 
Ağaç isem dalımsın salkım saçak 
Petek isem balımsın a gülüm 
Günahımsın, vebalimsin.”

Bu kadınlar yazarların, ressamların, şairlerin düşlerini süsleyemedi.

Onların yaşamını izlerken; özgürlüğün tadına varan; bizler yaşamı pahasına özgürlük mücadelesi veren çocuklar olduk.

Bizim kuşağın şarkıları bile ‘Ey özgürlük!’ diye başladı. Bu kadınların çocukları olmak ne büyük zenginlikti.

Erkek ya da kadın bu çocuklar, annelerinin, babalarının yaşamını değiştirmese de büyüdükçe; ekonomik özgürlüklerini kazandıkça, onlara ömürlerinin son demlerinde özgürlük tattırmak için çabaladılar.

Genç yaşta kaybettiğim anneme; sana demokrasi bile armağan edemedim diye yazdım.

Bitmedi…

İnanın şiddetin demirbaşı kadınlar her gün yüreğimi yakmayı sürdürüyor.

Adalet yürüyüşü boyunca gördüğüm her anne beni o güzel insanların, o eli öpülesi annelerin çileli yaşamlarına savurdu.

Adalet yürüyüşüne gönüllü koştular! Mülkün temeli olan adalet onlara hiç dokunmadı mı?

Milyonlarca kader mahkûmu kadın hapislerde çürüdü.

O kadınların yaralarını saran olmadı…

Güzelim ülkede kınalı kuzularını teröre, savaşa kurban verdiler.

Onlara aşk şiirleri yazan olmadı.

Onlar giden evlatlarına ağıtlar yaktılar.

Kaybettikleri çocuklarının acılarından yeniden doğdular.

O nedenle “Hak, hukuk, adalet!” sloganını ağız dolusu haykırdılar!

Önceki ve Sonraki Yazılar