Okullar yaşam alanı olmalı

Bir eğitim öğretim yılı biterken, yeni eğitim öğretim yılı için velilerde bir telaş başlamış durumda. Bu telaşın adı iyi okul seçimi. Peki iyi okul nedir, nasıl olmalıdır?

Bugün çocuklarını okula gönderecek anne babaların işi çok zor. Bizim zamanımızda eve en yakın okula gidilirdi. Şimdi ise eğitim sistemindeki art arda değişiklikler, sınav sisteminin yarattığı stres, çocuğunun "geleceğini kurtarma" derdi en rahat ebeveyne bile kaygı yüklüyor. Özel okul mu, devlet okulu mu? Ebeveynler bu ikilem arasında sıkışıp kalıyor.

Bugün özel okullar velinin gözünü boyama konusunda sosyal imkanlar açısından birçok seçenek sunuyor. Spor salonundan havuzuna, kodlama dersinden resim atölyelerine, akıl oyunları sınıfından fen laboratuvarlarına. Bunun yanında sınıf mevcutlarının azlığı da olumlu bir etken olarak sunuluyor. Sosyal alanlar çocukların okulda sıkılmadan zaman geçirmelerini ve çok yönlü gelişmelerine katkı sağlamaktadır. Aynı şeyi sınıf mevcutlarının azlığı için söyleyemeyeceğim. Bir sınıf 20-24 kişiden oluşmalı, uluslararası standart bu. 8-10 kişilik sınıflarda eğitim olmaz. Zenginlik olmalı ki çocuk diğerinden öğrensin. Okul hayatın bir simülasyonuysa, hayata dair ne varsa o sınıfta olmalı. Yoksa gerçek hayatla arasında fark oluşur.

Devlet okullarına baktığımızda ise; devletten okullara herhangi bir ödenek gelmemesinden dolayı sosyal imkan açısından çok zayıf durumdadırlar. Okullar bulunduğu bölgeye ve velilerin desteğine göre şekil almaktadır. Veliler maddi anlamda okullarını destekliyorlarsa, okulda bunları değerlendirerek çeşitli sosyal alanlar oluşturmaktadır.

Oysaki aslolan, eğitimde fırsat eşitliğidir. Öğretmendir. Eğitimin ücretsiz olmalıdır. Sınıf farkı yaşanmadan çocukların aynı imkanlarla, aynı okullarda eğitim görmesidir.

Okul, insanın “birey” olma yolundaki en kritik yıllarını geçirdiği yer olarak insanı toplumsal hayata hazırlar.

Okulların paylaşım ve yaratıcılık becerilerinin geliştirilmesine dönük planlanması, her toplum için güzel bir gelecek hayalidir. Öğrencilerin birey olarak değer gördüklerini hissetmeleri, düşüncelerine önem verildiğini algılamaları çok önemlidir. Öğrencilerin birbirlerini, öğretmenlerini, bahçelerini özlediği okullar yaratmanın yolu, tüm paydaşların katkılarıyla ortak bir resim çizilebilmesinden geçer.

Bir okul projesi çizilirken, çocukların yaş oranlarına göre ihtiyaçları düşünülüyor olması birinci kural olmalıdır. Özellikle ilkokullar yüksek binalardan uzak, büyük okul bahçelerine sahip, yumuşak zeminli oyun alanlarından oluşmalıdır. Küçük yaşlardaki çocuklar yürümekten çok koştukları için düşüp yaralanma riskine karşılık, yumuşak zeminler çok önemlidir. Ortaokul ve liselerde ise basketbol, voleybol ve futbol sahaları olmalı, çocuklar spor yaparak takım mücadelesini kendi aralarında yaşamayı öğrenmelidirler.

En etkili öğretim, yaparak yaşayarak uygulamalı eğitimdir. Klasik sınıf anlayışından vazgeçilmeli, okullar yaşam alanlarına dönüştürülmelidir. Çağımız bilgi çağıdır. Artık herkesin bilgiye ulaşması çok kolaydır. Yaptığımız en büyük yanlış, okullarda halen bilgi vermek üzere eğitim yapmamızdır. Oysaki bizler bilgi vermesinin ötesine geçmeliyiz. Çocuklara nasıl düşüneceğini, nasıl yapacağını öğretmeliyiz. Büyük kentlerde tarımı anlatarak, tarımın ne olduğunu çocuklara kavratamayız. Oysaki her okulda küçük tarım bahçelerinin oluşturulması ve uygulamalı olarak, beraber yetiştirdiğimiz bir ürün çocukların kavramasını öğrenmesini sağlayacaktır. Hayvanları sevmeyi, korumayı, hayvanlarla beraber yaşamıyorsak anlatamayız. Deneyleri yapamıyorsak bilimi anlatamayız. Çocuklar hangi yaşta olursa olsun, oyun oynamak en büyük ihtiyaçtır. Çocukların güvenli oyun oynayabilecekleri alanlar oluşturmalıyız. Kısacası okullar yaşam alanlarına dönüştürülmelidir.

Mutlu öğrenci, mutlu öğretmen, mutlu toplum demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar