Okullara tablet dağıtmakla inovasyon gelişmez!

Ülkenin içinde bulunduğu toz duman gündemden
biraz sıyrılmak için birkaç gündür
uluslararası kuruluşlar tarafından yayımlanan raporları
inceliyorum ama aynı can sıkıcı manzaranın
orada olduğunu söylemeliyim. Açıklanan
birçok rapor, endeks ve sıralamada Türkiye
maalesef geriliyor. Örneğin dünyanın en çok antibiyotik
kullanan ülkesiyiz, Koreliler’den sonra
en fazla doktora giden bir halkız ama eğitim, gelir
dağılımı, işsizlik özellikle de genç işsizlikte
dünya ortalamasının üstündeyiz. Son bir yılda
hanehalkı gelir erimesinde de ilk beş içinde olmamıza
karşın zengin sayımız hızla artıyor. Dört
kişilik bir ailenin açlık sınırı, asgari ücretin çok
üstünde, hükümet yılbaşında asgari ücreti 1,300
TL’ye çıkarsa bile yine açlık sınırının altında kalacak.
Bankaların bireysel tüketicilere verdiği
krediler hızla düşerken, kredi ve kredi kartı borcunu
ödeyemediği için mahkemelik olan banka
müşterisi sayısı da son yılların en yüksek seviyesine
çıkmış durumda.
Yukarıda küçük bir özetini verdiğim araştırmalar
içinde ayrıntılarıyla paylaşmak istediğim
Küresel İnovasyon Endeksi… Türkiye, son yıllarda
bilgi teknolojilerine, Ar-Ge’ye verilen teşviklere
karşın inovasyon liginde dört basamak gerileyerek
58’inci sıraya düştü. Bazı okurlar, “Memleket
işsizlikten kırılıyor, tek derdimiz inovasyon
mu?” diyebilir ancak milli gelirin, ihracatın artması
dolayısıyla da ekonomik büyümenin hızlanması
için en önemli araçlardan biri inovasyon.
Raporun alt kırılımlarına baktığımızda Türkiye’nin
içinde bulunduğu durum, çok daha net
ortaya çıkıyor. Şöyle ki, Türkiye Ar-Ge için verdiği
teşvikler, bilgi teknolojisi altyapısına yaptığı
yatırımlarda üst sıralarda yer almasına karşın bu
çabasını ürün ve hizmete dönüştüremiyor. Çünkü
bilgi birikimi noktasında en alt sıralarda. Nedeni
basit, Türkiye’de inovasyonun yeşereceği
ve büyüyeceği bir eko sistem yok. İnovasyon, bilimsel
eğitimle, farklı düşünce, kültür ve yaşam
biçimlerinin yeşermesine ortam sağlamakla, aykırı
fikirlerin ortaya çıkacağı ve dikkate alındığı
bir iklimde mümkün olur.
Dünya inovasyon liginin ilk sıralarında yer
alan ülkeleri incelediğimizde işte bu nedenle başarılı
olduklarını görüyoruz. İngiltere, ABD, İsviçre,
İsveç… Çok farklı kültürlerin bir arada yaşadığı,
sosyal gelişmişlik açısından dünyanın en
önde gelen ülkeleri. İnovasyon liginin şampiyonu
olan ülkelerde, herkes ana dilinde eğitim görebiliyor,
kimse eşcinsel olduğu için dışlanmıyor,
bilimsel eğitime öncelik veriliyor, insanlar kıyafetleri,
mezhepleri, renkleri, dilleri nedeniyle ötekileştirilmiyor.
Oysa Türkiye’de insanlar ‘Alevi, Kürt, solcu
ya da cemaatçi’ olduğu için fişleniyor, kamuda
çalışmalarına izin verilmiyor, bu baskı nedeniyle
birçoğu özel sektörde yönetici olamıyor, kariyer
yapamıyor. Başı kapalı kadınlar ‘toplumda
olumlu imaja sahip’ denilerek diğer kadınlar aşağılanıyor,
eğitim müfredatımız bilimsellikten
uzaklaşıyor, TÜBİTAK’ın başına hayvanat bahçesi
müdürü getiriliyor. Bilimsel araştırmanın
merkezi olması gereken üniversiteler sıradan bir
endüstri meslek lisesi standardında bile eğitim
veremiyor. Bu kalitesizliği, her yıl azalan bilimsel
makale ve çalışmalardan rahatlıkla gözlemliyoruz.
İşadamı örgütlerinin çoğu, üniversite mezunlarının
aldığı eğitimin iş dünyasında karşılığı
olmadığını sık sık dile getiriyor.
Bu iç karartıcı manzaraya karşın iyi niyetli
çabalar da yok değil. Örneğin Türkiye İhracatçılar
Meclisi, her yıl inovasyon temalı toplantılar
düzenliyor. Dünyaca ünlü gurular konuşma yapıyor,
işadamları bir otelin balo salonunda toplanıp
bu konuşmaları dinliyor. Buradan TİM’e sesleniyorum,
bu tür toplantılara, dünyaca ünlü konuşmacılara
para harcamayın, daha demokratik
bir ülke için çalışırsak ancak o zaman inovasyonda
da başarılı oluruz. Öğrencilere akıllı tahta,
tablet dağıtmakla inovasyon gelişmiyor maalesef,
önemli olan o çocuklara ne öğrettiğimiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar