Paylaşmak zor iştir

Karadenizli balıkçılar bir gün içi ölü-yaralı bir sürü denizci ile dolu, başıboş bir tekne bulmuşlar. Temel yaralılardan birine sormuş: ''Ula uşak size n'oldi?'' yaralı yanıtlamış: ''Bulduğumuz hazineyi paylaşamaduk''. Temel sormuş: ''Hazine nereyedur?''. Yanıt derinden gelmiş:''Mesela bulaydık deduk!''.
2000'li yılların başlarında Tayyip Bey ve arkadaşları ve kankaları Fetullah Hocagiller, okyanus ötesindeki ağabeylerinin de yardımı ile bir hazine haritası buldular. Bu harita fıkradaki gibi hayali bir defineyi değil, hakiki bir hazineyi, yani Türkiye'yi işaret ediyordu.
Hazine büyüktü; içindekiler çok değerliydi. Bunun için paylaşım başlangıçta kolay oldu. Tayyip Bey ve arkadaşları Maliyeyi ve beytülmali (devletin hazinesini) isteyip aldılar. Hocaefendi ve yandaşları ise daha tok gözlü(!) idi. Sadece Mülkiyeyi (yani idareyi), Adliyeyi ve Seyfiyeyi (yani polisi ve orduyu) istiyordu. Paylaşım uzun süre karşılıklı anlayış ve barış içinde sürdü. Maliyeyi ve Beytülmali isteyenler, ayakkabı kutularını, hamam keselerini,boy-boy kasaları, T.L. ile, dolarla, avro ile doldurdular. Gemicikler, gemiler, villalar, yatlar, yabancı bankalardaki hesaplar katlandıkça katlandı.
Hoca efendi ve arkadaşları, para puldan ziyade kaymakamlıkları, valilikleri, hakimlikleri, savcılıkları, emniyet müdürlüklerini, generallikleri istiyorlardı. İstediklerini aldıkça memnuniyetlerini, ''Allah verdikçe veriyor'' diyerek gösteriyorlardı. Definenin maliye ve beytülmal kısmını alanlar da bundan memnundu. Hoşnutluklarını, ''ne istediler de vermedik'' diyerek açıklıyorlardı. Ortalık güllük-gülistanlık idi. Alan da satan da memnundu.
Ancak ''paylaşmak zor iştir''. En paylaşılamayacak şey de, atalarımızın söylediği gibi ''at-avrat-pusat'' değil, ''İktidardır''. İktidarı paylaşmak, muktedirler için, imkansız denecek kadar zordur.
Mülkiyede, adliyede, seyfiyede yeteri kadar yer edindiğini düşünen Hoca ve yandaşları, ''öyle rabbena hep bana olmaz'' diyerek, artık iktidara da doğrudan oturmanın zamanının geldiğini düşündüler ve maliye ve beytülmal yağmacılarının sırlarını ifşa etmeye, onları iktidardan uzaklaştıracak hatta cezalandıracak girişimlerde bulunmaya başladılar.
Maliye ve beytülmalin malikleri durumu farkettiler ve en önce Hocaefendinin seyfiyedeki uzantılarını tasfiyeye niyetlendiler. Bir ipte iki canbaz oynuyordu. Bu kurallara aykırı idi. Hocanın adamları bunun için yaşamsal bir karar verdiler ve harekete geçtiler. Şartlar olgunlaşmamaştı; horoz erken ötmüştü, kafası kesilmeliydi.
Maliye ve beytülmal sahipleri ve görünüşte iktidarı ellerinde tutanlar durumu iyi değerlendirdiler. Bu primitif ayaklanmaya denetimli bir şekilde yol verdiler. Toplumun askeri darbelere karşı artık tükenen sabrını da arkalarına alarak şaşkın asileri derdest ettiler.20 Temmuz karşı darbesi ''cuk oturdu'' ve buna ''Allahın bir lütfu'' dediler.
Artık mülkiyeyi de, adliyeyi de, seyfiyeyi de paylaşmak zorunluluğu ortadan kalkmıştı. Tasfiye sırası iktidarın gerçek ve potansiyel tüm muhaliflerine geldi. KHK baltası,bu suçlu bu suçsuz demeden, yönetimin, üniversitelerin, çeşitli Cumhuriyet kurumlarının üstünde yel gibi esti.
Şimdi paylaşma bitmiş görünüyor. Bütün Türkiye ''definesi'' bir tarafın eline geçmiş gibi. ama bu definenin üzerinde, toplumsal barış, huzur ve hele hele ''adalet'' olmadan uzun süre oturulamaz. Zalimlik bile bunu sağlayamaz.
Bana bir arkadaşım hatırlattı; Selçuklu Veziri, büyük bilge Nizamülmülk'ün dediği gibi:
''Devlet, küfr ile belki ama zulm ile âbâd olmaz''.

Önceki ve Sonraki Yazılar