“Peri masalı” sona mı eriyor?

BİR haftadır tahvil ve borsalarda yaşanan panik havasını Washington Crossing Advisors portföy yöneticisi Chad Morganlander, şöyle yorumluyor: Finansal krizin üzerinden 10 yıl geçti ve şu an piyasada pek çok kişi Fed’in volatiliteyi suni olarak baskıladığı bir 10 yıl geçirdi. Bundan uzaklaşılırken, realite devreye girmeye başlıyor. 10 yıllık peri masalı sona ermek üzere.”
Gerçekten de peri masalının sonuna mı geliniyor?
Önce bir haftada kısaca neler olduğuna bir göz atalım. Tüm dünyadaki faiz oranlarını etkileyen gösterge niteliği taşıyan ABD 10 yıllık tahvilleri, yüzde 1,3222 ile tarihi dip seviyeyi gördüğü Temmuz 2016’dan bu yana yükselişe geçerek yüzde 2,8850 ile 8 Şubat’ta 4 yılın zirvesini gördü. Bu yükseliş diğer gelişmiş ülkelerin tahvil faizlerinde de gözlendi ve Almanya 10 yıllık tahvil faizleri yüzde eksi 0,20 seviyelerinden yüzde 0,7730’a kadar çıktı.
Son bir yıllık sürece bakıldığında, ABD ve Almanya’ya paralel olarak Çin, Brezilya ve Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkelerin 10 yıllık tahvil faizlerindeki artış da dikkati çekiyor. Çin’in 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 3,222 seviyelerinden yüzde 3,983’e kadar çıktı. Söz konusu dönemde 10 yıllık tahvil faizleri, Brezilya’da yüzde 4,217 seviyelerinden yüzde 5,147’ye, Güney Kore’de ise yüzde 2,109 seviyelerinden yüzde 2,799’a kadar yükseldi. Türkiye’de ise 10 yıllık tahvil faizleri, Temmuz 2016’da bulunduğu yüzde 9 seviyelerinden yükselişe geçerek yüzde 13,22 ile çift haneli seviyeleri gördü. Ancak Türkiye’deki yükseliş biraz daha az, enflasyonun bu yıl da çift hanelerde kalacağının beklentisi olarak yorumlanıyor bu durum...
Tahvillerde yaşanan benzer durum, dünya borsalarının çoğunda da görülüyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülke borsalarında bir haftadır süren kayıplar, yazıyı kaleme aldığım saatte de devam ediyordu.

Balon patlıyor mu?

2008 yılında başlayan küresel krizin ardından önde gelen merkez bankalarının alımlarıyla tahvil piyasasının büyüklüğü 50 trilyon doları aştı. Krizin etkilerini bertaraf etmek için Fed, Japonya Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası gibi küresel ekonomiye yön veren merkez bankaları tahvil alımı yoluna giderek bu büyüklüğü yarattı. Bugüne kadar “iyi kazandıran” bu araçların birden bire gerilemeye başlamasının nedenleri olarak enflasyon, işsizlikte artış, cari işlemler dengesinin bozulması, büyüme beklentilerinin yavaşlaması, jeopolitik riskleri saymak mümkün. Öte yandan, Trump’ın tüm dünyayı etkileyen siyasi ve ekonomik kararları da bu süreci etkiliyor.
Şimdi ekonomistler, yeni bir kriz mi geliyor sorusuna yanıt arıyor. Dünyaca ünlü yatırımcı Jim Rogers uyarısını çoktan yaptı bile: Hisselerin gireceği bir sonraki ayı piyasası herhangi bir piyasa çöküşünden daha felaket olacak.
Vanda Research araştırma yöneticisi Eric Liu ise “Eski moda ortam geride kalıyor gibi görünüyor. Bazı şeyler geri çevrilemez. Sistemin maruz kaldığı büyük şoklar, şimdiye dek oldukça sağlam olan varlık fiyat ilişkilerini düzensizliğe sokarak uzun soluklu trendleri tersine çevirme eğilimine sahip” diyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez ise olumlu başlamış görünen 2018’in henüz yılın ikinci ayında “acaba yeni bir kriz mi geliyor” sorusuna zemin hazırlayacak bir olumsuzlukla karşılaşmış göründüğünü belirterek, “Küresel sistem bu yılı kazasız atlatırsa kriz sonlanabilir. Ne var ki risk yaratan pek çok olay, aktör var ve ayrıca balonlar da oldukça şişmiş durumda. Bakalım ekonomi politikası uygulamaları balonları patlatmadan indirmeyi ve sonra hafifçe yeniden şişirmeyi becerebilecek mi? Çok dikkatli davranmak gerekir çünkü patlamış balon bir daha şişirilemez” diyor.
Ekonominin en önemli ilkelerinden biri pozitif düşünmek, geleceğe pozitif bakmaktır. Yapılan yorumların bu çerçevede olduğunu göz önüne alarak 2018’in zor geçeceğini söyleyebiliriz. Finans piyasalarında büyük bir şişme olduğunu, ekonomik büyüme, verimlilik olmadan sistemin bu yükü kaldıramayacağını da unutmamalıyız. Kısaca artık paradan para kazanma yerine üretime, verimliliğe ve adil bir ekonomik paylaşım modeline doğru hızla adım atmalıyız. 

Önceki ve Sonraki Yazılar