Akşener: AKP'liler mühürlü pusula dağıtıyorlar, 'Boşunu getir, 500 lira vereceğiz' diyorlar!

Akşener: AKP'liler mühürlü pusula dağıtıyorlar, 'Boşunu getir, 500 lira vereceğiz' diyorlar!

İyi Parti Genel Başkanı ve partisinin cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, il yönetim kurulu üyesi olan bir arkadaşının kendisine "AKP'lilerin vatandaşlara hazır basılmış oy pusulalarını 500 lira vaadiyle verdiklerini" anlattığını aktardı. Akşener, "Bunu at sandığa boşunu da getir. 500 lira para" dendiğini ifade etti.

Cuhuriyet'ten Ozan Çepni'nin haberine göre İyi Parti lideri Akşener, seçime iki gün kala ilk defa seçim sonuçlarına ilişkin sayısal veri vererek, “Kazanma odaklı yürüyorum. Millet İttifakı açısından söylüyorum, ikinci tura kalacağımıza inanıyorum. Tayyip bey birinci turu geçemez ikinci tura kalacak. Kendisini ikinci tura alıştırdı” dedi.

AKP mühürlü oy pusulalarının vatandaşlara dağıtıldığı bilgisinin kendisine geldiğini belirten Akşener, “AK Partili insanlar gelmişler, ellerinde AK Parti’ye basılmış mühürlü bir pusulayla demişler ki ‘Bunu at sandığa boşunu da getir. 500 lira para.’ Yıllardır yapılır bu. Bunu engellemeye çalışacağız şimdi” diye konuştu. Akşener’in sorulara verdiği yanıtlar ana başlıklarıyla şöyle:

"Kazanma odaklı yürüyorum"
(İkinci tura Akşener ve Erdoğan’ın kalma ihtimali) Bu iddianız olmasa zaten çalışamazsınız. Başka arkadaşımızın, mesela sayın İnce’nin kalması halinde en başından beri çalışacağımı söyledim. Bir anda iki atla gidemiyorsunuz. Dolayısıyla kazanma odaklı yürüyorum. Kazanacağımıza da inanıyorum. Millet İttifakı açısından söylüyorum, ikinci tura kalacağımıza inanıyorum. Ondan sonraki fasıl da daha kolay. 

"Seçmen söyleyemiyor"
Bana habire FETÖ, FETÖ denildiği için bizim seçmenimiz, İYİ Parti’ye oy veren seçmen kendini söyleyemiyor. Buradan bir suçlanma noktasına gitmesin diye. Genç bir adam 10 yaşındaki kızıyla geldi. Gözü doldu ve bana dedi ki, ‘Meral abla, kızım diyor ki, biz niye İYİ Partili olduğumuzu söyleyemiyoruz. Ben bu kıza ne diyeceğim’ dedi. ‘Oğlum olağanüstü hal var, her şey çok olağanüstü bunu normal karşılayın’ dememe kalmadan ‘Hayır’ dedi sert bir şekilde. ‘Kızıma ne diyeceğim’ dedi. Bir babanın düştüğü durumdu bu. Etraflarına söyleyemiyorlar. Bu sessiz kitle İYİ Partili. Onun için de benim ikinci tura kalma konusundaki gerekçem işte bu sessizlik.

"Sabır ya hacı"
Tayyip bey benim ekip arkadaşlarım için kellemle top oynadığımı bilir. Sürekli olarak bize saldırıldı. Benim kendimi kontrol etmemin önüne geçmek içindi. Bana arkadaşlarım hep, ‘sabır ya hacı’ dediler. Hacı sabretti.

"500 liraya AKP mühürlü oy"
Bugün bir kadın arkadaşım geldi. İl yönetim kurulu üyesi. AK Partili insanlar gelmişler, ellerinde AK Parti’ye basılmış mühürlü bir pusulayla demişler ki ‘Bunu at sandığa boşunu da getir. 500 lira para.’ Yıllardır yapılır bu. ‘Benim partili olduğumu anlayınca hemen jet hızıyla gittiler’ dedi. Kayıt falan yapamamış. Bunu engellemeye çalışacağız şimdi. Sandık korunmasına ilişkin Millet İttifakı olarak ayrı bir komisyonumuz var bizim, her partinin de ayrı. Biz 16 Nisan’da sandıkları koruduk aslında, Bu dayanışma sebebiyle. Biz YSK’yı hesaplayamamıştık. Şimdi YSK’yı da öğrendik. Şimdi Muharrem bey sandalye koymayı söyleyince ‘ladies first’ (önce bayanlar) denilir ama bu sefet ‘man first’ olabilir.

"Meclis Başkanı krizi yaşanır mı?"
Yaşanmaz. Daha hiçbir şey konuşmadık. Ben açık açık fikirlerini söylemiş bir insanım. Mesela Devlet bey, çıkıp da (7 Haziran’ın ardından) ‘millet bize AK Parti ile koalisyon kurma em0ri verdi’ deseydi Tayyip bey nasıl davranabilirdi. Ya da örneğin İlhan Kesici MHP’lilerin oy vermesi kolay bir insandır, CHP İlhan Kesici’yi aday göstersin ya da Kılıçdaroğlu’nu arayarak deseydi ki ‘biz destek veririz’ deseydi. Diğerlerinin destek verip vermemesi sizi ilgilendirmez. İlhan Kesici seçilirdi o Meclis’te. O zaman da bunlar olurdu. 

"Bürokrat değil siyaset çözer"
Sayın Baykal açtı Tayyip beyin önünü, yani siyasi hayatını. O yolunu açtı. Ben bunu doğru buldum hep. Demokrasi açısından Sayın Baykal’ın yaptığı iş doğdu bir şeydi ama sonuçta Tayyip beyin problemini bürokrat çözmedi, danışmanı çözmedi, paralı gazetecisi, havuzu çözmedi o problemi bir siyasetçi çözdü. Siyaset böyle bir şeydir. Bürokrasi zanneder ki ‘bravo, çok yaşa padişahım ve vazgeçilmez’ vs. Devletin bürokratı olmak zorundadır.

"17-25 dosyaları"
Ben prensip üzerinden gidiyorum. Bu tür talimat verip yargılanmak, beraat etmek, talimat verilip takipsizlik sonucuyla karşılaşmak gibi pek çok şey yaşamış bir insanım. Günlük hayatımızda hepimiz yaşıyoruz. Dolayısıyla hakimden ne bekliyorsunuz, objektif ve adil yargılama. Bu prensibi hayata geçirdiğiniz zaman zaten suçlu yargılanır. Orada müdahil olmazsanız, yargıçı serbest bırakıp, tarafsız, adil ve gerçekten objektif, bağımsız olmasını sağlarsınız. Bu bir prensip. O zaman herkes bundan karlı çıkar. Bu noktada da suçlu mutlaka cezalandırılır. Yargı hesabını sorar. 17-25 Aralık ile ilgili elde edilen deliller hukuk dışı elde edilmiş olabilir. Bu başka birşey ama hisli bakanımız bunlar montaj noktasına gelinirse ben bilgisayarcı değilim. Ne olup olmadığını bilemem ama doğru düzgün bir bilirkişinin bakması gereken bir hikayedir bu.

"Herkes birbirini dinlemiş"
Arkasına baktığınızda çok aşırı iç içe girmenin yılışıklığın, cıvıklığın sonucu olarak herkes birbirini dinlemiş. Ama bu işin para boyutunu ortadan kaldırır mı, o başka. Çünkü ben mesela şaşkınlığa uğramıştım; mitinglerde de söylüyorum: ‘Nerdesin oğlum. Evdeyim baba’ bu tamam. ‘hangi evdesin’ işi cevap ‘residanstayım baba’. O rezidansın aylık kirası 20 bin lira. Ve bir baltaya sap olamamış bir gençten bahsediyoruz. ‘Evde para var mı oğlum’ bunun montaj olup olmadığı hiç iddia edilmedi. ‘Hayır baba pek birşey yok’, ‘Ne kadar’, ‘İki trilyoncuk’. Böyle birşey olabilir mi? Benim oğlum trilyoncuk görmüş olsa şu masanın etrafında olamazdık.

"Oslo sürecini eleştirdi"
Oslo’da aşırı derecede Türkiye açısından kendimi kötü hissetme nedenim, bireysel olarak ben incindim. İki müsteşar yardımcısı orada ve bir hanım var. Karşısında bu kişilerin PKK’lı arkadaşları var. PKK’lıların çok daha ciddi konuştuğunu gördüm ben orada. Defalarca dinledim. Gayet ciddi bir müzakere heyeti gibi. Fakat MİT Müsteşar Yardımcısı olan hanımefendi kahkahalar arasında. Dolayısıyla o cıvıklık, o ciddiyet dışı davranış biçimi, ‘Bütün büyük şehirlere bomba yığdınız, görmemezlikten geliyoruz’ vs gibi o çok Türkiye açısından incitici bir şeydi. Bürokrasinin de nereye doğru evrildiğini gösteren bir şeydi. Sonra Tayyip Bey çıktı ‘Ben talimat verdim’ dedi. Siyasidir zaten sorumlu.

 Akşener, Erdoğan'ın "15 yıl önce fırın mı vardı" sözlerine de tepki gösterdi

"Vatandaştan koptu"
Millet Bahçesi meselesinde ‘yuvarlanın’ sözleri de çok ilginç. Demek ki gözünde fakir insan kavramı olmuş. O fakir insanlara bedava çayın, kekin olduğu bir kahve yapıyor, millet bahçesi yapıyor. Orada da yatıp yuvarlanıyorsunuz. Beklenti bu. Bu bir çerçevelemedir. Ben sayın Erdoğan’ın gerçekten vatandaştan koptuğunu anladım buradan. Kopmuş ve alay edilen bir hisse kapıldım. Düne kadar Tayyip beyin insanlara bir saygısı vardı. An itibariyle bu kahveler, yerde yuvarlanmalar, çayın kekin bedavalığı gibi. Ben sırf bu sözleriyle duvardan duvara çarpardım. Ama vatandaşın bu konuda incinmemesi için es geçtim. Hepimiz oralardan geliyoruz neticesinde. Anladım ki 1153 odalı Saray gökyüzüne çıkartmış. Vatandaş maraba artık gözünde. Arkadaş ağa olmuş!