Kılıçdaroğlu grup toplantısı'nda konuşuyor
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM'deki grup toplantısında konuşuyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İsrail'le altı yıl sonra illişkilerin düzeltilmesi yolunda imzalanan mutabakata ilişkin olarak, "Gazze ablukası için, 3 Ocak 2016'da Erdoğan 'İsrail'e muhtacız, diyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni İsrail'e muhtaç hale getiren bu hükümetin adı nedir? AKP değil midir? Hâlâ bunlara oy mu vereceksiniz, hala vicdanınızı sorgulamayacak mısınız? Ne demek muhtacız? Sözde Ortadoğu'nun, dünyanın lideriydik. İşte diktatör bozuntusu, adama böyle yalatırlar" dedi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e gönderdiği özür mektubuna tepki gösterek, "Kendi dış politikamızı da diğer ülkelerin açıklamalarından öğreniyoruz. Kremlin açıklıyor. Kimsin sen özür dileyecek? Türkiye'yi temsil edeceksen, otur adam gibi et. Senin Türkiye'yi temsil etme gücün yoktur. Sınırımızı ihlal eden Rusya. Angajman kurallarını biz belirledik. Uçağı düşürme talimatını verme talimatına girdiler. Sonra Rusya'dan özür diliyorlar." diye konuştu.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
"Dün yetkililer şehit sayımızın 700'ü geçtiğini söyledi. Kıbrıs çıkarmasında bu kadar şehit vermedik. Evlere ateş düşüyorsa, anneler ağlamaya devam ediyorsa, o anne başka annelerinin başına gelmesin diye dilekte bulunuyorsa hepimizin oturup düşünmesi gerekiyor. Bir ülkede 14 yıldır, o ülkeyi yönetenler, yönetimleri devraldıklarında terör sıfırken, bugün 700 şehit getiriyorsa o zaman bir sorun vardır. Herkesin ama herkesin yaşlı-genç, kadın-erkek şu soruyu sorması gerekiyor; 14 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyordu? Yeni sorunları ülke gündemine getiren kimdi? Bu soruyu sorarsak kendi vicdanımıza buluruz. İnsanın vicdanı, insanı yanıltmaz. Yeter ki bu soruyu soralım. Terör örgütü şehirleri silah deposu haline dönüştürürken 'Sakın bunlara dokunmayın' talimatını verenler kimlerdi? Bu soruların cevabını alırsanız sorunları çözeriz. Önce bizim can ve mal güvenliğimizden sorumlu olan iktidarı hepimizin sorgulaması lazım. 700 şehitten kim kendisini sorumlu tutacak? Biz bunların cevabını kendi vicdanımıza sormak zorundayız. Bakın bunlara rağmen geçen gün kalktı televizyonda bir konuşma yaptı o diktatör bozuntusu. 'Terörle mücadele etmek için, en az teröristler kadar onurlu ve gururlu olmalıyız' diyor. Bütün şehit anne ve babalarına sesleniyorum. Onuru ve gururu ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı teröristler üzerinden tanımlamaya başladı? Onların ne onuru, ne gururu var. Namusu unuttular, şerefi unuttular; şimdi onuru ve gururu unutturmaya çalışıyorlar. Bu gaf değil. Bu zat cama bakıyor, onu okuyor. Yazıklar olsun. Bu 'yazıklar olsun'u benim demem yetmiyor, ülkesini seven herkesin demesi gerekiyor. Gazeteler, televizyonlar tek tek aranıyor ve 'Haber yapmayın' deniliyor. Havuz medyasını anlarım peki bu merkez medyasına ne oluyor? Niye teslim oluyorsunuz? Attığınız her geri adım boynunuza bir yular olarak geri dönecek. Yanlışlıkla söylemedi. Daha düne kadar şehitlere 'kelle' demiyor muydu? Herkes sorumluluğunun bilincinde olmalı. Bunun hesabını halk adına medya cesaretle sormalı. Ne zamandır onur ve gurur terörle birlikte gitmeye başladı. Terör insanlık suçudur.
Türkiye iyi yönetilmiyor. Bursa'da karne günü. Genç bir kızımı Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni okuyor. Disiplin kuruluna sevkediliyor. O zavallılara sesleniyorum; Mustafa Kemal olmasa sen öğretmen olamazdın. Gençliğe Hitabe'de ne var? Gençliğe Türkiye emanet ediliyor. Bir nokta var ki, Türkiye'nin bağımsızlığı ve Cumhuriyet konusunda ortak davranmalıyız. O kızımızın gözlerinden öpüyorum, yürekli ol. Seni yetiştirenleri yürekten kutluyorum.
En derin krizlerinden birini yaşıyor Türkiye. Dış politikanın 180 derece değişmesi gerektiğini söyledim. Bu dış politikanın mimarı 'Cumhuriyeti kuranlardır' demiştim. Ülkelerin daimi çıkarları vardır. Bu nedenle dış politikanın milli olması gerektiğini söylemiştim. Avrupa Birliği olayı, Kıbrıs olayı... Bunlar bu alandan da çıktılar. Dış politikayı kendi kişisel iktidarları için kullanmaya başladılar. Dış politikada konuşan insanların boğazında dokuz düğüm vardır. Bir satranç ustası gibi hareket etmeleri gerekir.
"Türkiye Cumhuriyet'ini temsil etme yeterliliğin yok senin"
Kendi dış politikamızı da diğer ülkelerin açıklamalarından öğreniyoruz. Kremlin açıklıyor. Kimsin sen özür dileyecek? Türkiye'yi temsil edeceksen, otur adam gibi et. Senin Türkiye'yi temsil etme gücün yoktur. Sınırımızı ihlal eden Rusya. Angajman kurallarını biz belirledik. Uçağı düşürme talimatını verme talimatına girdiler. Sonra Rusya'dan özür diliyorlar. Sen kimsin ya özür dileyecek.
Erdoğan, CNN International'de 'Burada özür dilemesi gereken biz değiliz. Hava sahamız ihlal edilmiştir' diyor. Niye özür diliyorsun? Nedir bunların dış politikası önce aslan gibi kükreyeceksin, sonra miyavlayacaksın. Aslan gibi kükrediler, şimdi kedi gibi miyavlıyorlar. Sen miyavlayabilirsin ama Türkiye'ye gölge düşürüyorsun, Türkiye'nin onuru ile oynuyorsun.
"Diktatör bozuntusu, işte sana böyle yalatırlar!"
31 Mayıs 2010 Mavi Marmara Türk kara sularından ayrılıyor. Diyorlar ki biz Kıbrıs için ayrılıyoruz diyor. İsrail askerleri uluslararası sularda, gemiyi bastılar 10 vatandaşımızı katlettiler. Yaptığı asla doğru değildi. Korsan devlete yakışır bir eylemle Türkiye karşı karşıya kaldı.
Dış politika, iç politikaya malzeme edilmemelidir. Bunlar her seçim öncesi bunu gündeme getirdiler. İsrail halkını bir numaralı düşman ilan ettiler. Ama ne oldu? 8 Eylül 2011'de Erdoğan, 'Gazze'ye yardım gemilerine TSK Donanması eşlik edecek' diyor. Yapıldı mı; yapılmadı. Erdoğan bu sözleri nedeniyle itibarsız. Gönderemedi miyavlayamadı. Bu Türkiye'nin itibarına düşürülen en derin gölgelerden birisidir. 23 Nisan 2013'te 'Gazze'ye gideceğim' diye açıklama yaptı. Sonra 'Mayıs sonunda gideceğim' dedi. Bu arada John Kerry, 'Erdoğan Gazze'ye gitmemeli' açıklaması yaptı. Erdoğan, 'Kerry'nin açıklaması şık değil, Haziran'da gideceğim' dedi. Hala gidemedi. Dış politikada büyük laf etmeyeceksin, arkasında durmayacağın laf etmeyeceksin, edersen tükürdüğünü sana yalatırlar. 'Mavi Marmara gelsin Aştod Limanı'ndan BM gözleminde götürelim' dediler. İtiraz ettiler ve gerçekleştiremediler. Karşılıklı büyükelçiler çekildi.
Türkiye 3 şart sundu. Biz de destek verdik. Bir şu ana kadar yazılı, resmi bir özür ulaşmış değil. Kendisi kalkıp Putin'e mektup yazıyor ama Netanyahu'dan yazılı resmi özür mektubu yazmıyor. Böyle bir şey hiç olmadı. 20 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ettiler. Doğrudan değil, vakıf aracılığıyla. Buna karşılık 'İsrailli askerlere açılan davalardan vazgeçeceksin ve Meclis'ten çıkan kanunla yapacaksın' diyor. Bunu hangi iktidar kabul eder? Hangi ahlak, hangi inanç kabul eder? Bunlar bunun altına imzayı bastılar.
Netanyahu, 'Burada ilk konu yargılanan komutan ve askerlerin, gelecekte de sivil ve askeri soruşturmalardan korunmasıdır. Hepsi ortadan kalkacak. Anlaşma Türk parlamentosunun yasa çıkarmasını da içeriyor' diyor. Parlamentonun iradesi de ipotek altına alınıyor. Hangi ahlak kabul eder bunu? Sizde nohut kadar vicdan varsa siz bu davadan hangi gerekçe ile vazgeçiyorsunuz?
Gazze'ye ablukanın kaldırılması. 1 milyon 900 bin kişi. Gazze'de insani yardım faaliyetini yerine getiren bütün Kızılay yöneticilerini kutluyorum. Abluka için, 3 Ocak 2016'da Erdoğan 'İsrail'e muhtacız' diyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni İsrail'e muhtaç hale getiren bu hükümetin adı nedir? AKP değil midir? Hala bunlara oy mu vereceksiniz, hala vicdanınızı sorgulamayacak mısınız? Ne demek muhtacız? Sözde Ortadoğu'nun, Dünya'nın lideriydik. İşte diktatör bozuntusu, adama böyle yalatırlar. Binali Yıldırım dün yaptığı açıklamada 'Türkiye'nin şartı özürle sınırlı değil. Ambargonun hafifletilmesi' diyor. Çark edecek de dili dönmüyor, sen zaten düşük profilli bir adamsın. 'Hafifletilmesi' şartlardan birisiymiş, bu kadar çark olmaz.
İnsani yardımlar önce Aştod Limanı'na gidecek, İsrail kontrol edecek sonra Gazze'ye gidecek. Önce kabul etmediler, şimdi onların istediği noktaya geldiler. Mavi Marmara'da da aynısını yapsaydınız vatandaşlarımız ölmeyecekti. Attın da attın. Şimdi attığın o lafların hepsini sana yedirdiler. Miden geniş olabilir, ama benim ağrıma gidiyor, Türkiye'nin ağrına gidiyor. 10 vatandaşımız bir anlamda satıldı.
Şimdi başta havuz medyası ve diğer medya olağanüstü başarıymış gibi olayı köprütüyorlar. Böyle bir anlaşmayı CHP imzalasa Türkiye'de kıyamet kopardı. Sonuçlarını özetleyim.
1- İsrail'in yazılı özür mektubu yok. Türkiye'nin yazılı özür mektubuna ihtiyacı var. Ben Erdoğan'a güvenmiyorum.
2- Ölenlerin ailelerine tazminat ödenmesini İsrail kabul ediyor, buna karşılık tüm davalardan vazgeçeceksin diyor. Bu şu anlama geliyor. Bir İsrail vatandaşı 3 kişiyi öldürdü, '10 milyon dolar veriyorum bu davadan vazgeç' diyor. Hukuk bundan vazgeçemez. Bunu yasa olarak dayatıyor. Bizimkisi 'emredesiniz' diyor.
3- İnsani yardımların Aştod Limanı'na gitmesi oradan Gazze'ye gitmesi var. Bu ablukayı kabul etmek anlamına geliyor. Meşru hale getiriyorsunuz.
4- Ablukanın dışında, Türkiye İsrail'in Gazze üzerindeki egemenliğini kabul etmiş oluyor. Oraya İsrail'in izin vermesiyle gidiyorsunuz.
5- 20 milyon dolarlık tazminata karşılık, İsrail kendi doğalgazını Avrupa'ya götürecek. Netanyahu 'Bu anlaşma muazzam anlam taşıyor' diyor.
6- Anlaşma ile Türkiye İsrail'in NATO'ya girişine izin verdi. Mavi Marmara'dan nerelere...
Bu anlaşmayı imzaladıktan birkaç saat içinde İsrail askerleri Mescid-i Aksa'yı bastılar. Bunlardan bir ses çıkmadı. Seslerini bile çıkaramazlar. Her şeyi satmaya hazırlar. Sen onurunu ve gururunu terör örgütüyle kıyaslıyorsan bunu da yaparsın.
7- Türkiye, Filistin ile ilişkilerini İsrail'in izin verdiği ölçüde yapabilir. İsrail'e devlet olarak, halk olarak karşı değiliz. Ancak Filistin'in bağımsız bir devlet olarak kalması bizim temel politikalarımızdan birisidir.
İsrail Gazze ablukasını korudu. NATO üyeliği yolunu açtı. Doğalgaz satışını sağladı. İsrail aleyhine açılan davadan kurtuldu. İsrail'İn Gazze egemenliğini Türkiye tanıdır. Resmen özür mektubu göndermedi. Tamamını 20 milyon dolarla yaptı. Bu bir teslimiyet sözleşmesidir.
AKP o kadar sıkıştı ki taviz vermeyeceği hiçbir alan yok. Her türlü tavizi verebilir. Yeter ki kendilerine meşruyet alanı sağlansın. Hiçbir devlet adamı bunlarla aynı kare içinde görülmek istemiyor. Bu sözleşme bu muhtaçlığı gösteriyor. 20 milyon dolara satın alınan bir irade var. Bu irade Türkiye'nin iradesidir."