Yurt ÖZEL | Yüzde elli üstüyle geliyoruz, makam odasına kapanmak yok!

Yurt ÖZEL | Yüzde elli üstüyle geliyoruz, makam odasına kapanmak yok!

CHP’nin İstanbul’un Adalar ilçesinden aday gösterdiği gazeteci Erdem Gül, Yurt'a konuştu...

Edda Sönmez

Erdem Gül, uzunca bir süre Ankara temsilciliğini yaptığı Cumhuriyet'in 'MİT tırları' haberi nedeniyle tutuklandı, yargılandı. Şimdi CHP'nin İstanbul Adalar'da belediye başkan adayı olan Gül’le seçim çalışmaları sırasında Büyükada’da buluşup konuştuk.

Erdem Gül’ün enerjisi, hayat iştahı ve öğrenme aşkı karşısında etkilenmemek mümkün değil. Gül, her yerde, her zaman var olur, sonsuza kadar çalışır, üretir ve kesinlikle fark yaratır. Seçilirse, artık gazetecilik yapmayacağını “adalılarla birlikte adalıların kitabını yazacağını” söyledi ve ekledi; “Ben siyaseti de gazeteciliğim gibi yapacağım. Yani siyasette başka bir gömlek giyinmeyeceğim, başka bir kimlik edinmeyeceğim. Ben nasılsam öyle siyaset yapacağım...”


> Adalı değilsiniz ama adalardan adaysınız? En çok eleştiri alacağız konu bu olacak? Buna cevabınız nedir?

Evet Adalı değilim ama bu eleştiri benim acımdan şöyle olumsuz bir durum içeriyor bunun çok söylenmesi. Sanki Adalar dünyadan, Türkiye’den kopuk bir yer gibi. Özellikle İstanbul’da yaşanan hiçbir sorun burada yaşanmıyormuş gibi bir bakış acısıyla bu söyleniyor. Buna katılmak mümkün değil. Adalar bütün kültürlerin bir arada yaşadığı bir yer. Etkileşimi ve düzeyi çok yüksek bir yer dolayısıyla adalara sanki taşra muamelesi yapılıyor bu acıdan haksızlık sayarım. Kaldı ki ben İstanbul’un yakınındaki adaların sorununu bilmezsem bu ülke üzerine çok az düşünmüşüm demektir.

ADALAR ÖNCELİĞİM OLDU

> Siz mi tercih ettiniz adaları? Siz tercih ettiyseniz nedeni nedir?

Ben siyaset kararı alırken adalar benim için öncelikli bir yer oldu. Çünkü Türkiye’de bir süredir otoriter gidişat var. Yani ülke yönetiminde hepimizin bildiği otoriter, otokratik sert bir yönetim var. Türkiye’nin her yerinde bu egemen tarz otoriter kılınmaya çalışılıyor. Halbuki  adalar farklı,  farklı unsurların bir arada olduğu yer olarak özgürlüğün zenginliği olarak kabul etmiş bir yer. Ve ayrıca bu acıdan birinci tercihim. İkincisi tercihim ise Türkiye ve İstanbul boğuluyor neredeyse. Hem bu otoriterleşme nedeniyle hem de bu çarpık kentleşme nedeniyle hem de insanlara yaşam alanı bırakmayan uygulamalar nedeniyle. Adalar bu uygulamaların tam tersini yapabileceğimiz yer. Hem özgürlük alanı hem de otoriter olmayan bir yönetimi gerçekleştirebileceğimiz bir yer. Bir de çarpık kentleşme, rant,  bunları adalara sokmamak gibi bir şansa sahibiz. Buranın tarihi ve kültürel yapısını bozmamak gibi bir anlayışla bakıyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de egemen olan, insanları boğan, hayal kırıklığına, umutsuzluğa uğratan ne varsa adalarda bunun tam tersini gerçekleştirmek mümkün. Benim adalar tercihim esas nedeni budur.



GAZETECİLİK ARTIK DAHA ZOR

> Başarılı ismi olan bir gazetecisiniz neden böyle bir tercih yaptınız, hangi etkenler sürükledi ve gazetecilik misyonu daha çok kesime ulaşmanızı sağlıyor seçilirseniz kısıtlı bir bölgeye kısılıp kalacaksınız…

Gazetecilik yapma alanlarımız git gide daralıyor. Biz karşı karşıyayız. Gazetecilik çok zor bir şey haline geldi Türkiye’de. Hem uygulanan anti demokratik nedenlerle, hem bu otoriterleşme hem de yargının geldiği nokta bakımından. Ama siyasette de bir tekleşme, otoriterleşme var zaten. Halkın siyasete katılımı önünde bir sürü engeller var. Ayrıca İktidar kendisinden olmayan her kesime potansiyel suçlu hatta terörist nitelemesiyle yaklaşıyor. Bu nedenle siyasetin alanını genişletmemiz gerekir. Benim gazeteci olarak insanların nezihinde biraz tanınmışlığım varsa bu otoriter siyaset anlayışına karşı olan kesimlerin sayısı çoğaltmamız mümkün. Buna katkı vermek istiyorum. Yani daha demokrasi, adalet, özgürlük, dayanışma isteyenlerin sayısı artırım bunların bir araya gelişlerini sağlamak istiyorum. Siyasete bakışım bu nedenle. Gazetecilikte daraldığımız noktayı siyasetle açma niyetim var.

SİYASETİ DE GAZETECİLİĞİM GİBİ YAPACAĞIM

> Aileniz, çevreniz, okurlarınız nasıl karşıladı, tepkileri nasıl oldu?

Ben siyaseti de gazeteciliğim gibi yapacağım. Yani siyasette başka bir gömlek giyinmeyeceğim, başka bir kimlik edinmeyeceğim. Ben nasılsam öyle siyaset yapacağım. Ben bu ülkede gazeteciliğin çok zor koşullarda hatta cezaevi tehditlerinin yapıldığı bir ortamda bu ülkeyi terk etmedim. Çünkü bu ülkeye ilişkin benim iyi değerleri, olumlu değerleri, daha insanca değerleri, demokratik değerleri savunmak gibi bir iddiam var. Bu iddiayı siyasette de sürdürmek istiyorum. Sürdüreceğime de inanıyorum. Ayrıca ailem, çevrem, yakın dostlarım iletişim içerisinde olduğum insanlardan büyük destek moral dayanışma görüyorum.

O GÖNÜL BAĞI ÇOKTAN KOPTU 

> Adada AKP seçmeninin tepkileri nasıl? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Biz muhalefet olarak görülüyorsak ki muhalefetiz. Bugün ki iktidara. Bu muhalefet alanımızı genişletmek durumundayız. AKP’yi ben ikiye ayırıyorum. Bir profesyoneller var AKP’yi yönetenler iki AKP’ye oy verenler. Ben potansiyel olarak AKP’ye oy veren tüm seçmenlerinin tamamından oy almak istiyorum. Ben parti ayrımı yapmıyorum.Tüm seçmenler başımızın üstünde. Ayrıca AKP’nin bu seçimde sloganı “Gönül İşi”. Ben net olarak söylüyorum AKP ile seçmeni arasındaki gönül bağı çoktan koptu. Bence bu slogana mecbur kaldılar ama o gönül bağı yerinde durmuyor.

> Peki AKP seçmeninin oyunu nasıl alacaksınız?

Bence onlarda Türkiye’de yaşayanlar olarak bir CHP’li bir İYİ Partili, muhalefetteki herhangi bir partideki seçmen neler yaşıyorsa AKP seçmeni de aynı şeyleri düşünüyor. Aynı demokrasi eksikliği onlarında var, aynı korku duymadan özgürce yaşama ihtiyacı onlarında var, domates, biber sorunları onlarında var. Dolayısıyla bizim itam ettiğimiz seçmenler Türkiye’de yaşamaktan dolayı neyle karşılaşıyorsa AKP’nin seçmeni de aynı şeyle karşılaşıyor. Dolayısıyla biz onlara ulaştıkça onlarla birlikte olacağımıza inanıyorum.



MAKAM ODASINA KAPANMAYACAĞIM

> Issız bir adaya düşseniz yanınıza 3 şey ne alırsınız klasik sorusunu şöyle sorayım seçilirseniz ilk yapacağınız 3 şey nedir?


Birincisi koltukta oturan bir belediye başkanı olmak istemiyorum. Bu ülkede tüm kurumlar halka ceberut şekilde yukarıdan bakan kurumlar genellikle. Ben onların tepelerinde bir amir ast,üst ilişkisi kuran insan olmak istemiyorum. Ben başkan olursam koltukta oturmak yerine günümün bir bölümünü adalı halkla birlikte geçirmek istiyorum. En büyük sorunumuz insanlarla birlikte olmak sürekli konuşmak. Ben konuştukça fayton sorumuzu da, ulaşım sorunumuzda, buranın kültür sanat entelektüel kalitesinin geliştirilmesi sorunlarının da birlikte aşacağıma inanıyorum. Ben sürekli sokakta olacağım sokakta bir belediye başkanı olacağım.Odasına oturan makamına kapanmış bir belediye başkanı olmayacağım.

BAŞKA YASSIADA'LARA GEÇİT YOK

> Başkan adayına vaatlerini, projelerini sormamak olmaz. Vaat ediyorsunuz?


Adalarımıza sahip çıkacağız. Betonlaşmaya karşı duracağız. Adalarımızın yeni birer Yassıada olmasına izin vermeyeceğiz. Tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkacağız. Mahalle meclislerimizi kuracağız kararları en geniş yelpaze ile alacağız. Kadınlar meclisi, çocuklar meclisi, esnaf meclisi kuracağız. Esnafımıza sahip çıkacağız. “Ada Kart” uygulaması yeniden ve yepyeni anlayışla hayata geçirilecek. Her adaya bir belediye plajı öncelik hedefimiz. Adalar aidiyetini artırmak, kültürlerin hepsine şapka çıkarmak için Ada Radyo’yu kuruyoruz. Adalar’ın yüzünü güldürecek birçok yeni projeyi sizlere müjdeleyeceğiz. Adalar kazanacak!

ATLAR ADANIN BİR GERÇEĞİ

> Atları adadan tamamen kaldıracak mısınız peki?


Hayır asla… Atlar buranın adanın bir gerçeği. Biz dışarıdan baksak adaya örneğin Beşiktaş’a ve Adalara baksak. Beşiktaş için fayton tanımlayacağımız bir şey mi? Dünyaya anlatacağımız fotoğrafta olmaz. Ama adalar için fayton olmazsa olmaz. Bu adaların bir güzelliği ama problemleri yok mu? Var…Onları iyileştirerek çözmektir birinci amacımız. Yani daha insanı koşullara getirmek zorundayız. Aynı zaman da buradaki insanlar için bir geçim kaynağı dolayısıyla onlarla birlikte bir çözüm yakalamak durumundayız. Fayton meselesine esas olarak böyle bakıyorum.

 İKTİDARIN BASKICILIĞI

> Türkiye’de sorun muhalefet mi iktidar mı?


Türkiye’de sorun bir eleştiri kültürünün, eleştiri geleneğinin ortadan kaldırılması. Türkiye’de 12 Eylül’den sonra Türkiye askeri darbeler görmüş bir ülke çok yakın zamanda. Hatırlıyorum benim üniversiteye gittiğim zamanlarda şöyle bir arzu vardı “Konuşan Türkiye olsun” yasaklar ülkesi olmasın. Mevcut iktidar iş başına gelirken hatırlayalım üç “C”den bahsetti. Olmayacak üç “C”. “Yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk”. Şimdi artık 17’inci senelerindeler ama bu üç “C” den bahseden yok. Sorunun  kaynağı iktidarın gelirken reform, demokratikleşme ve üç “C” olmayacak vadi ile gelip tam tersi bir noktaya savrulması. Bugün başta olmayacak dediği bütün meselelerin kendisi nedeni haline geldi. Dolayısıyla Türkiye’de problem iktidarın bu baskıcı dayatıcı yaşam alanlarını daraltan bakış acısı bence.



AKP’NİN ELİNDEN YARGIYI, PARAYI ALIN...

> Uzun süredir ciddi bir siyası ve ekonomik kriz var. Medyanın büyük bir bölümü iktidarın elinde. İktidarı bu güç bu besliyor?


Elinden, yargı eliyle soruşturmaları, cezaevlerine koyma güçlerini, anti demokratik olarak gözaltı imkanlarını ve bir yandan da devletten beslenen büyük para güçleri imkanlarını alın. Ortada aslında bunları aldığımızda gerçek bir AKP kalır. Fakat bu imkanlarla sadece yaşadıkları için, bu imkanlarla yönetmeye alıştıkları için bundan başka yönetme biçimi bilmedikleri için ortada gerçek bir AKP yok. Ben istiyorum ki parayı ellerinden alalım, iktidarı ellerinden alalım onlara da bir rahatlık sağlayalım. Böylece gerçek bir AKP olur.

SABAH AKŞAM TEK KİŞİNİN SESİ

> Uzun yıllardır Ankara gazeteciliği yapıyorsunuz, ağır bedeller de ödediniz. Bağımsız özgür medya olsaydı sizce tablo nasıl olurdu?


Çok başka olurdu. Sabah akşam insanlar bir tek kişinin sesini dinliyor. Medya dediğimiz bu. Hatta ben bir medya mensubu olarak seçim çalışmaları sırasında gözlüyorum en çok karşılaştığım eleştirilerden, yakınmalardan birisi “biz artık haber izlemiyoruz” şeklinde şikayetler duyuyorum. Bu Türkiye’deki tek seslilikten kaynaklanıyor. Biz tek seslilik istemiyoruz. Özgür bir medya olsa çok ses olacak. Bir askeri bir dönemde mi yaşıyoruz Allah aşkına sivil bir dönemdeyiz o zaman özgür bir medya çok sesliliği de sağlayacaktır. Çok sesliliğin olduğu yerde eleştiri vardır gerçek bir karşılıklı tartışma vardır.  

AKP'LİLER MAĞDUR DEĞİL

> Ben gazetecilik mesleğim boyunca “gazeteci muhalif olur” gözü ile bakmadım hayata. 'Muhalefet olmak' , 'yandaş olmak' gibi kavramlar siyasi kavramlar. Parti ve sivil toplum örgütleri kurup iktidara yandaş ya da muhalif olursunuz demişsiniz bir röportajınızda. Şimdi muhalif oldunuz tam anlamıyla. Peki neye muhalifsiniz, neye itirazınız var?


AKP’nin, dünyada hiçbir yerde görülmeyen garipte bir alışkanlığı var sanki 17 yıldır iktidar da değiller gibi zaman, zaman muhalefeti de onlara yapıyorlar. Dolayısıyla biz onların tabanına da seslenerek onların asla gerçek olmayan muhalefeti de biz yaparız anlayışını yıkmak istiyoruz. Ve bunu yıkacağız AKP’nin 17 yıldır sürdürdüğü mağdur edebiyatını ortadan kaldıracağız. Onlar mağdur değiller, uğradıkları bir haksızlık yok. Tersine bütün mağduriyetlerin sebebi haline geldiler.

KESİNLİKLE YÜZDE ELLİNİN ÜSTÜ

> Yüzde kaç alırsınız?


Kazanacağız hatta İstanbul Büyükşehir’i de kazanacağımıza inanıyorum. Ben adaları da asla kaybetmeyeceğimize inanıyorum. Biz üzücü olmayan bir oranla çıkacağız. Yüzde yüz destek istemiyoruz asla ama yüzde ellinin üzerinde olacağız kesinlikle. Adalar yeterince geriye götürülmüş biz adaların geriye götürülmesini artık durdurarak işlere başlayacağız. Adalar daha fazla geriye gitmeyecek.

TÜRKİYE DEMOKRASİYE AÇ

> MİT tırları davasındaki süreçten sonra bu ülkenin demokrasiye de aç olduğunu düşünüyor musunuz? Tüm bu yaşananları düşündüğümüzde ülkedeki siyasi atmosfer nasıl sokağa yansıyor?


Ben Türkiye’nin demokrasiye aç be aç olduğunu net olarak görüyorum. Bunu her yerde hissetmek mümkün. İnsanlar yüksek sesle konuşmasa bile biz adalarda insanlara tek tek ulaşıyoruz. Bir tedirginlik var insanlarda. Bu tedirginlik bu uygulanan politikalardan, demokrasi eksikliğinden  kaynaklanıyor. Bir korku toplumu haline getirilme durumu var. İnsanlar düşüncelerini çok rahatça dile getiremiyorlar. Demokrasi muhtaçlığı dediğimiz bu. Ama AKP seçmeninde de aynı kaygı, aynı korku, aynı endişenin olduğunu ben karşılaştığım AKP seçmelerinde görüyorum.

ADALARIN KİTABINI YAZACAĞIZ

> Bunlar dışında yakında bir kitap var mı? Ayrıca belediye başkanı olduğunuzda gazetecilik mesleğinize devam edecek mısınız köşe yazılarınıza devam edecek mısınız?


Artık bundan sonra gazetecilik yapmayacağım. Bundan sonra adalılarla birlikte adaların kitabını yazacağız.



GAZETECİLİK POTANSİYEL SUÇ 

> Cumhuriyet davasını sormak istiyorum siz ağır bedeller ödediniz bu son çıkan karar için neler söyleyeceksiniz?

Geldiğimiz noktanın aslında özeti bu. Özgürlük, demokrasi konusunda geldiğimiz noktanın çok net özeti Cumhuriyet davasındaki cezaların onanmasıdır. Dünyanın hiçbir yerinde gelişmiş hiçbir demokraside bunu anlatamazsınız. Gazetecilik suç değildir. Türkiye’de gazeteciliğe artık git gide potansiyel suç olarak bakılıyor. Bu korkunç bir şey. Cumhuriyet davasındaki kararların onanması korkunç bir şey. Ama bütün bu uğraşılarımız bu iklimi değiştirmek içindir. Bu iklim değişecek ve gazetecilikte özgür olacak. Siyasette kriminal suç olmaktan çıkarılacak.

Fotoğraflar: Cem Tekkeşinoğlu